Japonya edebiyatında polisiye denince akla gelen ilk isimlerden olan ve Edogawa Rampo’yu etkileyen kalemlerin başında yer alan Şiro Hamao, dedektiflik öyküleri yazmaya hukuk bürosu açıp avukatlık yaptığı günlerde koyuluyor. Adli vakaları takibi nedeniyle hayli gerçekçi öyküler kaleme alan, Arthur Conan Doyle ve Edgar Allan Poe’ya hayran olan Hamao, metinlerinde gerilim ve gizeme hayli fazla yer verirken ülkesindeki toplumsal değişimleri, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı arasında Japonya’daki gelişmelerin bireylerde bıraktığı izleri de anlatmıştı.
Gizem ve gerilim yüklü üç uzun öyküsünün bir araya getirildiği Alacakaranlık İtirafları’nda Hamao, gerçek ve hayal, hakikat ve kurmaca, karanlık ve aydınlık arasındaki sınıra götürüyor okuru.
Karanlıkta iki adam ve arafta bir zihin
Kitap “Alacakaranlık İtirafları”, “Rüyada Cinayet” ve “Yoldaki Suçlu” başlıklı öykülerden oluşuyor. Kitaba adını veren öyküde Hamao, doktor Masao Yamamoto’nun hasta arkadaşı Ryutaro Okawa’ya anlattıklarıyla yüzleştiriyor bizi. Hemen her satırda hissedilen ağır hava, yaşamın karanlık yanına ve insanın benliğindeki dehlizlere birer gönderme âdeta.
Yanı başında doktoru ve aynı zamanda arkadaşı Masao bulunan hasta yatağındaki Okawa, tıkanıklıktan mustarip ve intihara kalkışmış bir oyun yazarı. İntihar teşebbüsünün nedeni yalnızca bir şey üretememesi değil; işin içinde aşk ve rakip bir yazar da var. Hastanedeyken hem bunları düşünüyor hem de Masao’ya yönelttiği hayatî sorulara yanıtlar bekliyor. Bunlara çeşitli itiraflar da ekleniyor. Hamao, iki arkadaşın şüpheyle yüklü ve gergin sohbetini bir hastane odasına sıkıştırarak karanlığı ve korku unsurunu büyütüyor. İki adamın birbirine bakması ve söyleyecek çok sözlerinin bulunması da Hamao’nun korkunç hikâyesinin bam teli.
“Rüyada Cinayet” ise öldürmeye karar veren ama eylemlerini hatırlamadığı için arafta kalan bir adamın hikâyesi. Ciddiyetiyle ve dürüstlüğüyle nam salan bu adamın katil olmaması için hiçbir nedeni yok. İzlediği cinayet filmlerindeki katillere öykünen bu kişinin tek bir kusuru var: Uyurgezerliği ya da geceleri ne yaptığını hatırlayamaması. Dolayısıyla rüyalar ve gerçekler arasında salınıyor. Hamao, bu sis bulutunu bir gizeme dönüştürdüğü gibi öyküyü de belirsizliklerle örülü bir polisiye hâline getiriyor. Üstelik bu belirsizlik, öyküde anlatılan vakanın cinayet olup olmadığı konusunda da kuşkular yaratıyor: “Bu bir cinayet vakası olsaydı şüphesiz hem savcı hem de hakim için cinayetin gerekçesini açıklamak son derece zorlaşırdı. Hukukçu oldukları ve olayların doğruluğu ya da yanlışlığı hakkında kanunlara göre hüküm veren makamlarda bulundukları için bu durumda cinayetin gerekçesini araştırıp açıklamak zorunda kalacaklardı.”
Bir korku yolculuğu
Kitaptaki üçüncü öyküde bir yolculuğu anlatıyor Hamao; “Yoldaki Suçlu”, bir tren seyahatinde art arda gelen rahatsız edici olaylarla şekilleniyor. Yazarın gizemli ve karanlık anlatımının önemli bir kavşağı olan öykü, bir korku yolculuğunun ete kemiğe bürünüşü aynı zamanda.
Hamao bu öyküde, yaşamından parçaları (yazarlığını, avukatlığını, adliye ve polisiye merakını) metne yerleştirmiş. Hatta kendisini hem anlatıcı hem de polisiye yazarı bir karakter olarak öyküye dâhil etmiş.
“Yoldaki Suçlu”, Hamao’nun sessizliklerle, absürtlüklerle, soru ve sırlarla kurduğu bir öykü. Bunların yanında küçük bir kuşku yüzünden çocuğunu öldürenler, doktorlar, tuhaf aşklar yaşayanlar, kıskanç insanlar, akıl sağlığı bozuk kişiler ve katil olup da yargılanmayacağını düşünenler “Yoldaki Suçlu”da ana ve yan karakterler şeklinde karşımıza çıkıyor.
Alacakaranlık İtirafları’ndaki üç öykünün paydası tekinsizlik; Hamao’nun edebî söylemine uygun biçimde genişliyor olaylar. Karanlık, tedirginlik ve kuşku hiç eksik değil üç metinde de.
Alacakaranlık İtirafları, Şiro Hamao, Çeviren: Nilay Çalşimşek, İthaki Yayınları, 104 s.
edebiyathaber.net (15 Kasım 2024)