Yoksa siz de Walter gibi bir “Homo Faber” misiniz? | Feride Cihan Göktan

Kasım 18, 2024

Yoksa siz de Walter gibi bir “Homo Faber” misiniz? | Feride Cihan Göktan

Homo Faber. 1957 yılında İsviçreli yazar Max Frisch (1911-1991)  tarafından yazılmış şu meşhur kitap. Homo Faber, Latincede makine adam, alet yapan adam demek. 19.yüzyılda elin işlevinin emeğin göstergesi olduğunu düşünerek emeği ve çalışmayı yüceltmek için ilk defa Marks tarafından (Benjamin Franklin’in alet yapan adam kavramına atıfta bulunarak) kullanılmış bir tanımlama. Daha sonra 20. Yüzyılda Hannah Arendt bu kavramı felsefi olarak tekrar yorumlamıştır. İşte insanın bu gittikçe artan teknolojik işlevselliği ve makine uyumu nedeniyle 1957 yılında Max Frisch aynı tanımlama ile bu romanı yazmıştır. Homo Faber kimdir? İkinci dünya savaşının yıkıcılığından sora ayağa kalkmaya çalışan dünyada son hızla yükselen bilim ve teknolojinin yandaşı olmuş insan. Hatta öyle ki halen hızla ilerleyen teknoloji insanla neredeyse yekvücut olacak gibi. Gittikçe kafasını ve ruhunu teknolojiye teslim etmiş insan veya insanın bir uzvu haline gelmiş makineler. Materyalist ve akılcı insan. Kısaca modern insan.

Frisch, neredeyse 60 yıl önce bu gidişatı görerek, yıllardan beri eskimeyen günümüz insanlarını ve hatta geleceği de da kapsayan bir roman yazmış. Roman başkişisi Walter, işiyle ilgili dünyanın çeşitli yerlerine sürekli seyahat etmekte olan bir mühendis. Bu arada da o buz gibi ruhu ile de işiyle ilgili fotoğraflar çekip teknik raporlar tutuyor. Bütün hayatını hiçbir duyguya yer vermeden mantıksal ve matematiksel olarak rasyonel bir kafayla yaşıyor. Ona göre her şeyin istatiksel veya oransal olarak açıklanabilecek sebep ve sonuçları var. Uçağı arıza yapan bir adam düşünün. Ve bu adam uçak motorlarına ait engin bilgisi ve bildiği veri analizleri ile ölümlü bir kaza şansının olup olamayacağını hesaplayıp hiçbir heyecan duymadan yerinden bile kıpırdamıyor.

Kitabın birinci bölümünde Mr.Walter’ın aile hayatına, aşklarına, kadınlara, çok yakın arkadaşlarına ve hatta annesiyle olan  ilişkilerine ne kadar akılcı baktığını ve rasyonel çözümlerle bir şekilde bu ilişkilerini sürdürdüğüne şahit oluyorsunuz.

Yazar, kitabın ikinci bölümünde Walter’in hayata bu kadar matematiksel bakmasının sonuçlarını o akıcı ve merak ettirici üslubu ile öyküleştirmiş. Spoiler olmaması açısından yaşanan vahim olayın ne olduğunu yazmayacağım. Aklınca yaptığı ince hesaplar ve dünyaya kesinlikle rasyonel bakmanın cezasını, hiç hesap edemedikleriyle bütün hayatının paramparça olacak şekilde ödedi. Max Fricsh o kadar gerçek, o kadar çarpıcı ve o kadar inandırıcı anlatmış ki gelişen olayların o kadar sıra dışı olması inandırıcılığından bir şey kaybettirmemiş ve çok ilginçtir ki kitabın kötü sonu bile hiç inanılmayacak şekilde okuru rahatlatıyor.

Kağıt üzerinde yazılan rakamlar, literatür çalışmaları, kesirli istatistikler bilimsel verilerdir. Sonuçta hayat bunların ötesinde bir şey.  Klasik söylemle biz plan yaparken hayat başımıza gelenlerdir.

Tesadüfler, rastlantı, kader, olasılıklar… Adına ne derseniz deyin. Bunlar ne kadar hesaplanabilir? Hayatımız rastlantılar ile mi şekillenir yoksa kendi seçimlerimizle mi?

Yazarın hayatı ve hakkında yazılanlar okunduğunda romanın otobiyografik ögeler taşıdığını söyleyebiliriz. Yazar bu romanıyla kendi homo faberliğinden pişman olmuş ve günah çıkarıyor gibi.

Kitabın son sayfalarında derin düşüncelere dalıyorsunuz. Tartışılacak çok şey var.

Yoksa siz de bir homo faber misiniz?

edebiyathaber.net (18 Kasım 2024)

Yorum yapın