Cornelia Funke, önce pedagoji eğitimi alıp çocuklarla ilgili birçok sosyal projede çalışmış, daha sonraları kitap resimleme eğitimi de alarak, eğitimciliğini yaratıcılığı ile bütünleştirmiş bir yazar ve çizer. Neşeli, eğlenceli ve sıradışı öykülerini hem yazıyor hem de onları resimliyor bu çocuk ruhlu, çocuk düşlü kadın yazar.
Çocuk yazarının aynı zamanda iyi bir çizer (illüstratör) olması çocuk edebiyatı açısından gerçekten büyük bir kazanım olarak nitelendirilebilir. Çünkü çocuk kitapları resimlemesi en az öykülemesi kadar önemlidir; çocuğun o kitabı sevmesi kapaktaki ve iç sayfalardaki resimlerin çekiciliğiyle doğru orantılıdır. Kitabı sevme süreci, çocuğun okuma sevgisini giderek güçlendirecek, sonuçta iyi bir okur olmasını sağlayarak ona dünyayı ve yaşamı çok daha geniş bir pencereden algılama ve yorumlama olanağı kazandıracaktır. İyi bir resimleme iyi çocuk okurlar yaratır diyebiliriz bir bakıma.
Mavibulut Yayınları’nın bir süreden beri yayımladığı “eğlenceli öyküler” dizisinin 9. kitabı olan Şövalye Öyküleri, Cornelia Funke’nin kurguları ve rengârenk resimleriyle küçüklerin ilgi ve beğenisine sunulmuş. Kapakta, kabartmalardan bakan canavar (ejderha) gözleri ve bu altı başlı canavara tek başına, cesaretle karşı koyan bir şövalyenin resmi çok etkileyici; bir anda merak ve heyecan duygusuyla çocuğu kendine çekebilecek nitelikte. Kitabın içinde altı tane şövalye öyküsü yer alıyor. Bu öykülerin alıştığımız, bildiğimiz ve ezberlediğimiz şövalye öyküleriyle pek fazla ilgisinin olmadığını; farklı, eğlenceli, eleştirel yaklaşımlı öyküler oldukları hemen dikkatimizi çekiyor. Yazar, bilinen klişelerin dışına çıkarak yazdığı gibi, zaman zaman da o klişeleri tersine çevirerek ya da onlara başka bir açıdan bakmamızı sağlayarak yüzyılların saygın “şövalyelik” kurumuna eleştiri oklarını yöneltiyor; bu tersinlemeden veya değiştirimlerden çocuklara özgü bir eğlence ve mizah duygusu ortaya çıkarmayı başarıyor. Çok farklı şövalye tipleri var öykülerde; uykusuzluk çeken asil şövalye Obidik Küflüzade; kralın kızından öpücük almak için birbirleriyle yarışan boş kafalı şövalyeler; cimrilikte sınır tanımayan şövalyeler; bunların yanı sıra yaşadıkları şatodan ayrılmamak için bir kediyle savaşan fare şövalyeler, devin kaçırdığı yakışıklı prensleri kurtaran kadın şövalyeler gibi sıra dışı ve renkli tipler… Yazar, eğlenceli ama içi boş olmayan; çocuklara keyif veren ve okuma hazzını derinden duyumsatan öykü kurguları oluşturmuş. Şövalyelerin, kralların adları Türkçeleştirilerek daha da ilginç kılınmış. Mesela, Kral Yücegürbüz Yağlıballı, Devpençe Kütükkafa, Böbürlek Tenekekafa, yakışıklı prens koleksiyonu yapan yaşlı dev Kaknemgül, kadın şövalye Dilber Cengâveryürek, Şövalye Zemberek Hatırsormaz gibi isimlerle hem mizahi boyut güçlendirilmiş hem de bu şövalyelerin özellikleri adlandırma içinde verilmiş. Bu durum, aynı zamanda çevirinin başarısına bir artı puan daha ekliyor.
Cornelia Funke, bir kadın yazar olarak şövalyeliğe “kadınca” eklemeler yaparak, kadınları da şövalye zırhının içine sokuyor; onları başka yönlerden kahramanlıklarla donatıyor. Özellikle “Adsız Şövalye” öyküsünde birbirleriyle savaşıp vuruşarak birinci gelmek için yarışan ve kralın kızı Kiraz’dan ödül öpücüğü almaya çalışan şövalyeler, Kiraz’ın dilinden pek güzel hicvedilir: “Bu şövalyeler tıpkı zırhları gibi bomboş. Pas ve ter kokuyorlar. Üstelik akıllarında kılıçlarından ve armalarından başka bir şey yok. Yetti artık bir daha o kaz kafalılardan hiçbirini öpmeyeceğim” diyerek babasına isyan eder sonunda. Babasının onu dinlememesi üzerine, zekâsını kullanıp bir oyun kurar. Hizmetçisiyle yer değiştir, kendi de şövalye kılığına girer. Dövüş yapılan yere gelip sesini kalınlaştırarak Adsız Şövalye olduğunu söyler ve tüm rakiplere meydan okur. Dövüş sırasında yine aklını kullanarak öyle manevralar yapar ki tüm şövalyeleri alt etmeyi başarır. Sonra gerçek kimliğini babasına ve diğerlerine gösterir. Böylece akıl ve zekânın, kaba gücü nasıl alt ettiği, sıra dışı ve tersine çevrilmiş bir şövalye öyküsü içinde anlatılır. Kiraz’ın, öykünün sonunda, sarayın bahçesindeki güllere bakan bahçıvanla evlenmesi olayı; çiçeklerin simgelediği barışa, sevgiye ve güzellikler yaratan emeğe saygıyı temsil eder. Dev Kaknemgül, sarayına kaçırdığı prensi kurtaran kişi, Funke’nin öyküsünde yine bir kadın şövalyedir. Funke emeğin değerini “Bıldırcın Demiryürek’in Sırrı” öyküsünde de odağa alarak işler.
Sayfalarında güzel şarkı söyleyen korkunç dev deniz yılanlarının, altı başlı canavarların, alev püskürten ejderhaların, kocaman avcı kedilerin kol gezdiği bu kitabı okurken, öykülerin sıra dışı işleniş biçimi nedeniyle, şiddetin değil sevginin, kötülüğün değil iyiliğin sesini işitiyorsunuz. Şövalye öykülerinin parodisi yapıldığı için bilindik birçok klişenin sarsılmasından, şövalye öykülerine kadın eli değmesinden ayrı bir hoşnutluk duyuyorsunuz.
Bu kitapta sevgi, barış, emek gibi temel değerlerin, metinlere sindirilerek, çağdaş bir bakış açısıyla işlendiğini görecek; çocukların da bu öyküleri eğlenerek, merak ve heyecan duyarak okuduklarına tanık olacaksınız.
Hülya Soyşekerci – edebiyathaber.net (14 Şubat 2013)