Edebiyatı üretelim, yaratalım | Aytekin Yılmaz

Aralık 20, 2024

Edebiyatı üretelim, yaratalım | Aytekin Yılmaz

Bazı yazarlar ne şanslı: 19.yüzyıl Rus edebiyatı ve Dostoyevski’nin kuşağından bahsediyorum. Yaşadığınız dönemde kitap eleştirmenleriniz Herzen ve Belinski. Romancı rakipleriniz Tolstoy, Turgenyev, Gonçarov, Çernişevski ve diğerleri…

Bana göre Dünya edebiyatında tüm zamanların en zevkli, heyecanlı ama bir o kadar da üretken kuşağı bu kuşaktır. 30 yıldır bıkmadan okuyorum bu yazarları, muhtemelen ömrümün sonuna kadar da okuyacağım. Bir yazarın gençlik dönemi ile olgunluk dönemi (orta yaş ve sonrası) aynı olmuyor.

Arada bir kuşağımdan yazarları sosyal medyada eleştirince, bazılarının rahatsız olduğunu biliyorum. Bu akla göre, “Bir yazar meslektaşını eleştirir mi?” Bu, ezber bir tepki bence. Yazarları eleştirmek, bir yazarın asli işlerindendir. Roman yazan roman yazanı eleştirmeyecekte kim eleştirecek? Bu gibi bakış açıları, bir cehaletin sonucudur.

Yukarıda adını andığım yazarlar iyi ki yaşadı ve yazdılar. 19. yüzyıl Rus edebiyatında kavganın en büyüğü Tolstoy ve Turgenyev arasında geçmiştir. Bu edebi kavga o kadar ileri gitmiştir ki, Tolstoy, Turgenyev’i düelloya çağırdığı dahi yazılır, söylenir. Bu kuşaktan yazarlar kavgalı olmalarına rağmen birbirlerinin yazdıklarını okuyarak eleştirerek bazen kavga ederek kıymetlendirirler. Turgenyev’in “Bir Avcının Notları” (öyküler) kitabı yayınlandığında Tolstoy, “Rus halkını bundan daha iyi anlatan bir kitap yoktur.” der. Birkaç yıl sonra Dostoyevski itiraz eder, “Rus halkını benim kadar tanıyan yazan yoktur.” der. Onu dinlemekte olan insanlar, “Bu hakkı nereden buluyorsunuz?” dediklerinde, pantolonunun paçalarını çekerek, Sibirya hapishanesinde prangaların yaratmış olduğu ayak bileğindeki kalıntı izleri gösterir. “İşte benim hakkım!” der. Birkaç yıl sonra hapishane anıları “Ölüler Evinden Anılar” yayınlandığında okuyanlar, Rus halkını en iyi kimin tanıdığını öğreneceklerdir.

Günün sonunda kavganın büyüğü Dostoyevski ile yapılır. “Cinler” romanı yayınlandığında o günün koşullarında Rus devrimcileri epey bir etkindirler Tolstoy bile çubuğu epey bir sola bükmüştür. Dostoyevski sol liberal çevreler tarafından “hain” ilan edilir. “Bu romanıyla tavrını belirledi, o artık Çar’a hizmet eden biri!” derler. Bir süreliğine de olsa edebiyat çevresinden dışlanır. Rus muhaliflerinin neredeyse tümü Dostoyevski’ye tavır alırlar. Ama Dostoyevski pes etmez. O her daim zamanın ve iyi edebiyatın kendinden yana olacağına inanıyordu. Edebiyat tarihi ve hayat onu yanıltmadı.

Eğer çıtayı Dostoyevski Tolstoy olarak koymazsak, yaratıcı ve özgün eserler yazamayacağımızı düşünüyorum. Adını andığım yazarlar Puşkin ve Gogol’u kendilerine örnek almalarına rağmen bu isimlerin altında hiç ezilmediler. Aksine onları aşmak için okuyup yazdılar. Ama başardılar da!

“Ünlü yazarların adı altında ezilmeyin, onların edebi deneyimlerini örnek alın ve aşın!” derim.

Dünya edebiyatından dersler çıkarmak…

Tolstoy, Dostoyevski, Turgenyev gibi yazarlar, romanları henüz çıkmadan oturup kalktıkları yerlerde kendi reklamlarını yaparlarmış. Tolstoy “Savaş ve Barış” romanını yazmaya başladığından itibaren edebiyat çevresinden kimle karşılaşsa övmeye başlarmış. Turgenyev çok merak etmiş olacak ki “Savaş ve Barış” romanının ilk cildinin çıkacağı günün sabahı, Gonçarov’la birlikte matbaanın kapısına dayanmışlar. Matbaacı onları görünce, “Hayırdır..” der. Onlar da, “Tolstoy’un romanını almaya geldik.” karşılığı verir.

İki yazar da romanın ilk cildini okuduklarında hayal kırıklığına uğradıklarını söylerler. Roman’a dair eleştirilerini Tolstoy’a iletirler. Tolstoy’un bunlara cevabı ilginç olur. “Eleştirilerinizi dikkate alamayacağım, romanın diğer bölümlerini bekleyin.” der. Yıl içinde Romanın tamamı yayınlandığında bu kez eleştirenler de çok beğenir. Tolstoy anılarında bu konudan şöyle söz eder, “Puşkin geçmişte kendisine yapılan eleştirileri dikkate aldığı için pişman olduğunu söylemişti. Ben Puşkin deneyiminden ders çıkardım. Bildiğim gibi yazacağım.” der.

Tolstoy’un bu deneyimini on yıl önce öğrendikten sonra, edebiyata ve yazarlığa başka türlü bakmayı öğrendim ve bu konuda başkalarının beğeneceklerini değil, öncelik olarak kendimin beğendiği şeyleri yazıyorum. Özgün metin taklit edilen değil, henüz söylenmemiş olandır. Dünya edebiyatına damgasını vurmuş yazarların ismi altında ezilmek yerine, onların deneyiminden dersler çıkarıp yeni özgün şeyler yazmalı ve söylemeliyiz. Edebiyatın iyiliği üzerimizde olsun… İyi ki edebiyat var!

Yorum yapın