Ölüler yürüyemez | Sonat Yurtçu

Ocak 10, 2025

Ölüler yürüyemez | Sonat Yurtçu

Biliyorum yürümem gereken yolu ya da öyle olduğunu zannediyorum. Günlerce yürüyerek bacaklarım bedenimden bıkana kadar devam etmek istiyorum. Hiç kimseyle konuşmuyor sadece yürüyorum.

Havada kendine bile faydası olmayan o güneş yüzümüze vuruyor. Rüzgâr yerini fırtınaya bırakmış ve herkes ıslanmamak için denize uzaktan bakıyor. Sadece birkaç uykusuz sırılsıklam olma pahasına vuracak dalgayı hesaplamadan dümdüz yürüyor.

Semtin sokak köpekleri değişti. Eski tüfekler gömüldüler çimenlerine, yenileri tetikte oynamaya hazır, kavgaya hazır ve ciğerleri patlarcasına koşmaktan keyif alıyorlar. Aralarında hâlâ ölmeyi becerememişler yaşlılığın verdiği yorgunlukla oturdukları yerden havlıyorlar. Saldırmak değil mesele, eski bir tanıdığa selam sadece. Artık sırtlarının okşanmasından hoşlanmıyorlar, yanlarına oturup onlarla beraber denizi izlemenizi istiyorlar.

Sokağı hep sevdim. Her zaman esnafla arkadaş oldum. Sokak satıcılarının, müzisyenlerin, mendil satan çocukların, teyzelerin hepsinin ismini öğrendim. İsimleriyle hitap ettim. Köpekleri de sevdim, onlara da ismiyle hitap ettim. Ama kendi adımı söylemedim. Ben

“Teşekkürler çocuğum” olarak bilindim.  Şimdi o insanlar öldüler, büyüdüler, yerlerinden edildiler. Bahariye’nin ortasındaki kilisenin önüne bakıyorum. Klarnetçi gitmiş. Suriyeli çocuklar büyüdü bazıları suça bulaştı, bazıları ölüp gitti. Eski dükkânlar kapandı, el değiştirdi. Artık selam verecek tanıdık da kalmadı. Sokağı her zaman sevdim. Kimi günler kulaklığımla bütün sesleri bastırdım, bazen de bütün şehrin gürültüsünü bir ritim gibi aldım oynadım. Beyoğlu’nun yokuşlarında oturdum. Kumbaracı’dan Tophane’ye indim. İstiklâl’den Ömer Hayyam’a düştüm. Yokuşta Şenol Pub’a baktım. Ömer Hayyam’ın içinde o sokağın bir nesnesi gibi kendimi ait hissettim. Açık kapılardan sokağa yayılan rutubet kokusunu hatırladım. Çok eskiden hatırladığım bu koku beni bir anda yoksullaştırdı, kaçtım.


Yürümem gereken yolu biliyorum. Buradan çıkıp köşedeki taksi durağının orada tavuklu pilav yiyeceğim. Gece işe çıkmış seks işçilerinin kavgalarını izleyeceğim. Sonra eski günleri anma umuduyla ölü barmenlerin artık daha fazla ölü olamayacağı eski, kırmızı ışıklı o barda tek bir bira içeceğim. Sonra kendime bakacağım, kötü kokulu tuvaletin yarısı kırık aynasında. Çok oldu gençliği biteli insanların. Çok oldu kendini her şeyi yapacak kudrete sahip sanan şairlerin cenazelerini kaldıralı. Çok oldu verilen sözlerin tutulmayacağını bile bile inandığımız o günler.

Ölülerle arkadaşlık etmek en kolayı, en azından yaşarken. Rahatsız etmezler, cevap vermezler siz istemedikçe ve en önemlisi ölüler yürüyemez. Dinlemekten ve hatta sonsuz bir dinlenme halinden başka şansları yoktur. En güzel manzaraya sahiptir bazı mezarlıklar, tekkeler. İstanbul’un yük gemileri geçerken Aşiyan’ın ölü seyircili açık salonundan, kimileri de bir mezarlık yanında durup da düşünmektedir. Eskinin aslında o kadar da geçmemiş olduğunu anlamaktadır. İşte bir an gelir, hava döner. Güneş kaybolur, öyle bir rüzgâr eser ki bulutlar toplanırken, sağanağa yakalanacağını bilirsin.

edebiyathaber.net (10 Ocak 2025)

Yorum yapın