Sürgülü Kapının Ardı: Ortaokul | Evrim Sayın

Ocak 11, 2025

Sürgülü Kapının Ardı: Ortaokul | Evrim Sayın

Hayattaki başlangıçlar, sonlardan sonra karşımıza çıkmaya devam ettikçe sıradaki heyecana, telaşa, endişeye, mutluluğa ve daha birçok duyguya hazırlık yapıyoruz. Bu hummalı hazırlık esnasında biraz önce bitiveren geçmişi unutmasak da rafa kaldırıyoruz. Yeni gelene fark etmeden alışıyoruz. Alışmanın bizi birçok şeyden koruduğuna inanıyorum, en azından artık. Özellikle ilkokul ve ortaokul yıllarındaysa bu anlattıklarımın farkında değildim.

Bana ortaokul yıllarımı hatırlatan Büyük Zaferi Nasıl Kazandık? tanıdığım bir yazarın kitabı: Murat Moroğlu’nun. Murat Moroğlu’nun her kitabında, yazar kimliğine sinen eğitimci kimliği kolaylıkla fark ediliyor. Ben onun, çocuklar okusun diye kurduğu cümlelerdeki özenin kaynağını biraz da buradan okuyorum. Büyük Zaferi Nasıl Kazandık? da tam olarak şu cümlelerle başlıyor: “Ateş’e ve yetişkin dünyasında sesini çıkarabilen çocuklara…”

Moroğlu, Timaş Çocuk etiketiyle okura sunulan bu kitabında bir ortaokul macerası kaleme almış gibi görünse de anlattıkları sadece bir maceradan ibaret değil. Ortaokulun daha disiplinli bir yer olacağını anlayıp bundan endişe duyan Ateş, hikayesini başlatıyor. Onun ağzından okuyoruz Ateş ve arkadaşlarının ortaokul yıllarını. Ateş, ilkokuldan bazı arkadaşlarıyla ortaokulda aynı sınıfa denk geldiğini öğrenince biraz olsun rahatlıyor mesela. Geçiş süreçlerinin hepsi için o kadar önemli bir şey ki bu Ateş haklı, insan hayatında yeni dönemler ve yeni yerler tanıdıklarla gerçekten daha katlanılır oluyor. Bir ortaokul öğretmeni olarak Ateş’in anlattıklarını bire bir gözlemliyorum girdiğim sınıflarda. Sadece sınıftayken gözlemlediğim şeyler değil elbette; bahçede, koridorda, kütüphanede, oyunda… Çocuklar kademe atlamayı mutlulukla karşılayacakken birçok korkuyla baş başa kalıyor. Dersleri, öğretmenleri, arkadaşları nasıl olacak? Aileleri, onların hayatlarında neleri değiştirecek;, neler aynı kalacak? Artık büyüdüler, sorumlulukları arttı; neleri tek başına, neleri destek alarak yapacaklar? Bunun gibi daha birçok soruyla kalakalıyorlar. Biz bazen etraflarındaki yetişkinler olarak bu soruları anlamlandıramıyoruz, hemen hızlıca alışsınlar istiyoruz olan bitene ancak her çocuğun hızı farklı ve hayat çocuklar için sandığımız kadar kolay değil. Onların da kendi aralarında bambaşka dinamikleeri, bağları var.

Gerçek hayatın ortaokuluyla kurgu dünyasının ortaokulu bu kitapta çok benzer. Ateş ve arkadaşlarının canını en çok sıkan sorunlardan biri teneffüsler mesela. Başlamasıyla bitmesi bir olan bu teneffüslere bir çözüm bulmak isteyen Ateş ve arkadaşları hiç bilmeden büyük zafere giden yolu açıyor. Müdür Bey’le konuşmaktan çekinen her öğrenci gibi Ateş ve arkadaşları da tam olarak ne yapmaları gerektiğini bilmiyorlar ancak Ateş “en kötü ne olabilir ki” yaklaşımını takınarak Müdür Bey’e bu konuyu açıyor ve ondan anlayış istiyor, destek bekliyor. Bu görüşme, her şeyin başlangıcı oluyor desek abartmış olmayız.

Yedinci sınıfın ortasına doğru tam her şey sıradanlaşırken, zaman artık hızlı akarken bir yandan da okuldan keyif aldığını fark ediyor Ateş. Hatta alışmak tam da böyle bir şey diye düşünüyor.

 “Arkadaşlarımla birlikte olduğum zamanların anlamı daha da derinleşiyor.”

 Alışmanın tadına varmak için yeni bağlar kurmak, o bağları sağlamlaştırmak gerekiyor. Yetişkinler için de çocuklar için de böyle bu. Bağ kurmadan alışmak çok zor. Bu da aynı zamanda emek vermek demek oluyor. Bir parça da cesareti yanımıza aldık mı biraz rahatlarız, Ateş ve arkadaşları gibi. Konuşabilmenin, iletişim kurabilmenin mümkün olduğunu görmek onların aklına yeni fikirler getiriyor. Sürgülü kapı sadece beşinci sınıfın kapısını değil, zihinlerin kapısını da açıyor anlayacağınız. Kitap değiş tokuş günü fikri, kütüphane olayı, yağmurlu havalarda bahçenin tadını çıkarabilmek… Ve en sonunda sene sonundaki öğretmenler toplantısına öğrencilerin de dahil olması. Büyük zafer, bu toplantıda alınacak kararlara katkı sunabilmekti. Bu teklif, öğrencilerden değil; öğretmenlerden gelmişti. Müdür Bey’le Ateş’in yaptığı teneffüs saatleri görüşmesinin buralara kadar geleceğini kim bilebilirdi?

Çocuk katılımı gibi hassas bir mevzuya değinen Moroğlu, aslında bunun okulun tüm bileşenlerine yayılması gereken bir yaklaşım olduğunun altını çiziyor cümleleriyle. Çocukların istekleri, ihtiyaçlarından ileri gelen bir yaklaşımla ele alınmalı ve bir öğrenme ortamında tüm bileşenlerin ihtiyaçları gözetilmeli Moroğlu’na göre. Ateş ve arkadaşları da tam olarak bu ihtiyaçları dillendiriyor, dile dökebiliyor olmaları çok mühim çünkü genelde çocukların susturulduğuna şahit oluyoruz. Burada Müdür Bey’in dinlemeye açık biri olması sürgülü kapının da açılmasını kolaylaştırıyor, unutmamak gerek. İşte bu yüzden sürgülü kapılarında çocukları dinleyen yetişkinlerin bulunduğu her yer bir başka güzel. Çoğalması dileğiyle…

edebiyathaber.net (11 Ocak 2025)

Yorum yapın