Fügen Ünal Şen: “Romanımın asıl kahramanı İstanbul”

Ocak 13, 2025

Fügen Ünal Şen: “Romanımın asıl kahramanı İstanbul”

Söyleşi: Murat Erdin

Fügen Ünal Şen’in “Tut Elimden İstanbul” romanı Sedat Simavi Ödülleri’nde övgüye değer bulundu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi mezunu olan Şen, 1985’te Günaydın gazetesinde gazetecilik yapmaya başladı. Daha sonra Sabah Gazetesi’ne geçti. Bir süre yurtdışında bulunan yazarın ilk kitabı “Sonbahar Yakın” 1997’de yayımlandı.  Sonraki yıllarda “Bir Anı Paylaşmak”, “Kuytuda Büyür Hayat” ve “Kuzey Yanım Ayazım” ve “Bir Avuç Mazi”  kitapları okurla buluştu.

Neden İstanbul’un işgalini romanınıza konu olarak aldınız ?

İstanbul’un işgal yılları hep ilgimi çekmiştir. 5 yıla yakın tutsak tutulan bir şehirdir İstanbul. Elbette ülkemizin çoğu bölgesi aynı dramı yaşadı. Ben İstanbul’da doğdum, yaşadım. ‘Ben’ olmamda İstanbul’un da çok etkisi var, bunu bilirim, hissederim. 2023 yılı Cumhuriyet’in 100. Yılı idi aynı zamanda şehrin kurtuluşunun da yüzüncü yılı. “Bir asır önce bu tutsak şehirde yaşasam nelerle karşılaşırdım?” diye sordum kendime. İşte bu soru beni  sonunda Tut Elimden İstanbul’u yazdığım bir yolculuğa çıkardı. Yolculuk, kitaplaraydı, anı defterlerine, siyah beyaz fotoğraflara, dönemi anlatan belgesellere ve elbette bizzat İstanbul’a, İstanbul sokaklarına.

Romanın öyküsü  altı kişinin öyküsü üzerinden  anlatılmış. Adnan, Melek, Ahmet, Hristo,  Arnavut Şükrü, Tevfik. Bunlar gerçek şahsiyetler midir ?

Tut Elimden İstanbul’da altı bölüm var. İşgal günlerinin önemli olaylarının yaşandığı altı önemli gün. Örneğin, resmi olmayan ilk işgalin sabahı, 13 Kasım 1918. İşte o sabaha roman kahramanım Adnan’ın tanıklığı ile yaşıyoruz. Sultanahmet Mitingi’ni Melek üzerinden okuyoruz. Bölümlerdeki kahramanlar, Hristo hariç, benim kurguladığım kişiler. Ancak kitapta dönemin gerçek kahramanları sıkça ve çokca anılıyor. Burada okurun dikkati ve o güne katılma isteği devreye giriyor. Örneğin, Kuvvacılar’ın Bakırköy Baruthanesi’nden silah kaçırdıkları bölümde Eyüp Bey var. O Eyüp Bey gerçekte bir Osmanlı Subayı olan Eyüp Durukan. ‘Şimdi Nusret’i batırmış olmayı mı dilerdiniz Tophaneli İsmail Hakkı Bey?’cümlesinde dikkatli okur Nusret’in komutanıyla karşılaşır. Hristo’yu vuran polis memuru Muharrem Efendi yıllar sonra ‘Hristo’yu ben öldürdüm’ isimli kitap yazan Muharrem Akkor’dur. Kitapta, dönemin gerçek karakterleri, kurgu karakterlerden daha çok aslında. Balıkçı Agaton da, Hristo’nun öldürdüğü sütçü Recep de, Kuvvacılar’la silah satış pazarlığı yapan Mösyö Marcel de, İngiliz Yüzbaşı Benetth de hep gerçek kişilerdir.

Romanın geçtiği yerleri gezip incelediğinizi yazmışsınız. Yüz yıl sonra size neler hissettirdi ? İstanbul elinizden tuttu mu ?

Romanımın asıl kahramanı İstanbul. İşgal günlerinin izlerini hala saklıyor. Kim neyi merak ediyorsa onu bulabiliyor bu şehirde. Yüz yıl öncenin, işgal günlerinin önemli tanıkları hiç kuşkusuz hala hayatın içinde olan binalar. O günlerde çok önemli mekanlar bunlar. Hergün yanlarından binlerce kişi geçip gidiyor. Benim için oralarda vakit geçirmek zaman yolculuğu gibiydi. Elbette yüz yıl önceki hallerini, fotoğraflarda arayıp bulmuştum. Tut Elimden İstanbul’un yazımı sırasında buralara defalarca gittim. Günümüzde, Galata Üniversitesi olan o şahane bina, yüz yıl önce işgal güçleri tarafından el konulmuş, istihbarat merkezine dönüştürülmüş Krocker Otel idi. bu binanın zemin katı da İngilizler tarafından işkence merkezi olarak kullanılıyordu. Yine günümüzde Ataköy Baruthanesi Millet Bahçesi olarak ziyaret edilen mekan İngilizlerin silah deposu idi. Yutseverlerin baskın yapıp, silah kaçırdıkları yer. Anadolu’ya geçiş yapıp, Kurtuluş Savaşı’na katılmak isteyenlerin buluşma noktası Özbekler Tekkesi idi, Üsküdar’da hala aynı adla duruyor. Cağaloğlu’ndaki günümüzün Meserret Oteli, işgal yıllarında Meserret Kıraathanesi idi, gazetecilerin buluşma mekanı idi. Bütün bu mekanlarda hayli vakit geçirdim, yüz yıl önceki hallerini, hayatlarını hayal ettim. O nedenle evet içtenlikle, tereddütsüz yanıtlayabilirim sorunuzu, evet, İstanbul elimden tuttu. Hem de sımsıkı.

İstanbul’un son halini nasıl buluyorsunuz ? Tarihi mekanların korunabildiğini düşünüyor musunuz ?

Değişimle kavgalı değilim. Değişimin özensizliği ile, şehrin dokusuyla, tarihiyle, doğasıyla, kimliğiyle uyumsuz, plansız yapılmasından mutsuzum. Son bir kaç yıldır tarihi mekanların restore edilip halkın kullanımına açılması mutluluk verici ama ben İstanbul’un topyekün korunması gerektiğine inanırım. Malesef bunu çoktan kaybettik.

İstanbul’un  çok milletli, çok dilli yapısı kente nasıl bir kimlik veriyordu ?

İstanbul kimlik zengini bir şehir, hep böyle olmuş. Farklı dinler, diller, gelenekler, kutlamalar, yas tutmalar… İstanbul bu idi. Asırlarca bu topraklarda tarifsiz bir zenginlik yaşandı. Sadece İstanbul değil, Anadolu bu mozaik yapıyla güzeldi. Nedenleri bir başka röportajın konusu ama mozaikten parçalar düştü, kayboldu zamanla. O mozaik eksik şimdi. Bir daha tamamlanması mümkün değil, bu çok üzücü.

Romanınız Sedat Simavi Ödülleri’nde övgüye layık bulundu. Yazarı olarak ne düşündünüz ?

Çok büyük onur duydum. Herkese teşekkür ederim.

edebiyathaber.net (13 Ocak 2025)

Yorum yapın