Söyleşi: Ayşe Yazar
“Üryan geldim gene üryan giderim” dizeleriyle Karacoğlan’da da sesini bulan insanın yalnızlığı veya yalınlığı; çağlar boyu pek çok yazar, şair ve düşünce insanının üzerinde kafa yorduğu bir meseledir. Milletlerin mitolojik anlatılarında da rastladığımız bu konuyu çocuklar için yazılmış bir kitapta deneyimlemek ilginç oldu.
Birgün Gazetesi’ndeki yazıları, Haberci Yapım’da yazdığı hikâyeler ve şarkı sözleri, Habitat TV’de Kipatlı Günler adlı çocuk kitapları programıyla tanıdığımız Betül Kanbolat ile Dinozor Çocuk etiketiyle yayımlanan NAN BA Dünyada Bir Başına üzerine konuştuk
Mitolojik ve masalsı ögelerin de yer aldığı, bilmeceli bulmacalı bir metin ortaya koymuşsunuz. Yorucu olabilecek meseleleri çok okunabilir ve anlaşılabilir hâle getiren bu üslubu bulmak nasıl oldu? Nan Ba ile benzer yollardan geçtiniz mi?
Nan Ba dünyanın ortasında bir yerde gözlerini hayata açıp kendisini ve çevresini anlamaya çalışan, ilk andan itibaren sorular soran ve deneyimlediği her şeyden bir sonuç çıkarmaya çalışan düşsel bir varlık. Bu durum bir yönüyle dünyaya gelişimiz kadar gizemli. Kendi sınırları kadar dünyanın sınırlarını da algılamaya çalışan Nan Ba aracılığıyla yıllar önce çocuklarımı dünya turuna çıkarmak istedim. Anlattıklarım sonradan bir hikâyeye dönüştü. Editörüm sevgili Nihal Ünver’in de görüşleriyle üslubumu netleştirdim. Hikâyede Nan Ba’nın geçtiği coğrafyaların tamamına fiziksel olarak gitmiş olmasam da düşünsel olarak Nan Ba’nın geçtiği yolların hepsinden geçtim, geçmeye de devam ediyorum.
Metnin boyutlandırılması ve daha somut hâle gelmesini sağlayan çizimlerde anlatının etkin karakterinin -kitabın başında “cinsiyeti bilinmez “ diye belirtilmiş olsa da- erkek görünümünde verilmesi dikkatimi çekti. İnsana benzer bir şekilde olmasa nasıl olurdu diye düşünmeden edemedim fakat onun da anlatılanların yerine oturtulmasına mani olacağına kanaat ettim. Çizeriniz ile aranızda bu konuda fikir alışverişi oldu mu?
Nan Ba cinsiyetsiz evet en başında bunu belirtiyoruz. Düşsel varlık diye tanımlasak da hikâye bizi çok da yabancısı olmadığımız bir canlıya ulaştırıyor. Bu nedenle belli uzuvların çizilmesi gerekliydi. yakın plan eksizlerde geniş elleri , kaslı bacakları gören çocuklar Nan Ba’nın erkek olabileceğini düşünüyorlar evet. Çizerimiz sevgili Emre Mandacı oldukça büyük cüsseli olan, okyanus aşan, dağ tepe geçen bir düşsel varlığın olası boyutlarını gözetti. Oluşturduğu soru işareti sayesinde belki cinsiyetlerin fizyonomisine dair genel kabulleri geçip, kaslı güçlü çok iri bir kadın kadar zarif çok ince hatlı bir erkeğin de var olabileceğini hatırlayabiliriz. Beden algısı üzerine düşünmek ve konuşmak için bir fırsat olabilir bu.
Kitapta zaman katmanları yer alıyor. Nan Ba hep küçük küçük etkiler sonunda bir şeyleri kaçırıyor. Mesela geyikleri göremiyor. Dünyanın oluşumu sırasındaki katmanları ve değişimleri geriye dönüşsüz bir şekilde, sanki anlatıcının da kontrolü dışında gerçekleşen bir beklenmezlikle veriyorsunuz. Şarkıda söylediği gibi sık sık “Tutamıyorum zamanı” hissi yokluyor okuru. Kitabın, anlatıcının ve yazarın zamanla ilişkisi nasıl gelişip yaşandı?
Hangi yaştaysak o yaşa gelene kadar devirdiğimiz tüm yaşların hissiyatı ile düşünebiliriz. Ya da idrak ettiğimiz, dikkat kesildiğimiz, ilgi duyduğumuz dünya henüz varmadığımız yaşlarda hissetmemize de neden olabilir. Bu yönüyle zamansızdır insan. Yine de hikâyede zamanı bir zemine oturtma ihtiyacı doğar ise macera dolu savruluşları süresince Orta Anadolu’dan geçtiği bölüme dikkat kesilip bizim bildiğimiz kronolojide tarihin hangi dönemine isabet ettiğine dair fikir sahibi olabiliriz. Ha çok mühim mi anlatının zamanı diye sorarsanız, bence değil. Kitabı okuduğu anda çocuğun iç dünyası zamanın neresinde durmayı tercih ederse orası kabulüm.
Bazı varoluşsal sancıların satır aralarında yer aldığı kitapta aile gibi bir unsura neden rastlamıyoruz?
Var oluş meselesi, aidiyeti bulma gayreti NaBa’nın doğrulup yürüdüğü andan yorgun düşüp derin uykuya geçtiği ana kadar etkisini gösteriyor. Kitabın son bölümünde Nan Ba’ya sesleniş, adının neden Nan Ba olduğunu anladığımız bölümde evet bence en net burada rastlıyoruz. Ah bir de Antarktika’da tanışma fırsatını kaçırdığı imparator penguenin hali de aile kavramına mahsus minik bir ayrıntı. Yine de hikâyede çekirdek aileden ziyade, içinde yaşayan tüm canlılarla birlikte ailem dünyadır bakışı ağır basıyor diyebilirim.
Nan Ba’nın arayışı ile karşılaşan genç okurlar içlerindeki Nan Ba’ya ulaşırken yanlarında sizin kitabınızdan neleri taşısın isterdiniz?
Nan Ba’nın merakı, azmi, hayatın getirdikleri karşısında takındığı tavırlar ve gözlemlerinden elde ettiği çıkarımlar ilham versin isterim. Ruh ve bedenimizle biriciğiz ve aslında yaşamın bir gerçeğidir ki hikâyemizin sonunda yalnızız. Ama bir yandan da milyarlarca canlıdan oluşan bir alemin organik parçasıyız. Genç arkadaşlarımın nihai yalnızlığı bir dramdan çok düşünsel zenginliğe dönüştürebilmelerini ve yeri geldiğinde de yalnızlığın sınırlarını aşabilecek gücü kendilerinde bulmalarını dilerim.
edebiyathaber.net (15 Ocak 2025)