Bir yazar roman yazarken, “karakter” değil insan yaratır. Canlı insanları yaratabilen bir yazarın kitabında büyük karakterler olmayabilir, ama onun kitabı bu haliyle bir bütün olarak, bir varlık olarak, bir roman olarak kalabilecektir.
Yazarın yarattığı insanlar usta ressamlardan, müzikten, modern resimden, mektuplardan ya da bilimden konuşabiliyorlarsa, romanda bunlardan bahsetmelidirler. Eğer onlar bu konulardan bahsetmezlerse ve yazar onları bu konulardan bahsediyorlarmış gibi yaparsa, o yazar bir sahtekar olur. Ayrıca yazar bu konuları kendisinin ne kadar bildiğinden bahsederse, o zaman da hava atmış olur.
Bir yazarın gerçekten gerekli olmayan bir yerde kullandığı sürece ne kadar güzel anlatım tarzına ya da betimleme yeteneğine sahip olduğunun bir önemi yoktur. Bu yeteneklerini gereksiz yere kullanan yazar, eserini egosuna kurban etmiş olur.
Düzyazı mimarlık gibidir, iç tasarım gibi değil. Bir yazar, bir makalede daha ucuza satabileceği kendi entelektüel düşüncelerini romanında bir insan olarak inşa ettiği karakterinin ağzından söylediği zaman bu belki iyi bir ekonomidir ama, edebiyat değildir.
Romandaki insanlar, beceriyle tasarlanmış karakterler değil, yazarın özümsenen tecrübelerinin, bilgisinin, zihninin, kalbinin ve onun diğer tüm varlığının yansıması olmalıdır. Eğer yazar hem şanslı hem de ciddiyse onları bir bütüne dönüştürebilir ve onlar tek boyuttan fazlasına sahip olurlar ve uzun süre var olurlar.
Hasan Saraç, Ernest Hemingway’in yaşamı ve yapıtları üzerine yazdı>>>
Hemingway’in, kedisinin son saatlerini anlattığı mektup>>>
J. D. Salinger’in Ernest Hemingway’e mektubu ve mektubun hikayesi>>>
Çeviri: Barış Berhem Acar – edebiyathaber.net (23 Ağustos 2020)