
Mekân betimlemesinde yöntem karşılaştırması
Koku algıları ve işlevleri
S. 99 “Annenin kokusu sonbaharın sert lodosuna karışıp burnuna vuruyordu. Bir an, böyle bir kokunun, odalarındaki, üstü ellerinde zambaklar tutan iki çıplak su perisi deseniyle süslü, dayanmalardan solup gitmiş koltuk yüzlerinden yayıldığını düşündü…” è Koku algısıyla geri sıçrama, mekân tanımlama için kullanımı.
S. 104 “Bekleyenlerin devinimlerinden, seslerinden hiç etkilenmez görünen bu çalışan kadın ve erkeklerin özel bölümlerinden taştığına inandığı kokuyu yeniden duydu. Yıllanarak gerçek deriye sinmiş tütün kokusuyla masif eşyalara her yıl sürülen cilanın karışımından oluşuyordu bu hava.” è Koku algısı mekân canlandırma için kullanılmıştır.
S. 105 “Kadının elleri tentürdiyot kokuyordu.” è Portre çizimi için kullanılmış koku algısı aynı zamanda duygusal iletişim aracıdır. Bu cümlenin öncesinde bu elin küçük kızın başını okşadığını okuruz. Ayrıca okur olarak hayal gücümüzü harekete geçirir. Elleri tentürdiyot kokan bir insanın ne işle uğraştığına ilişkin akıl yürütmemize neden olur.

S. 116’da ise söylenenin tersine itici bir iletişim aracıdır. Yaşlı kadın-ki akrabadır- öpmesi için kıza uzattığı eli dokunma algısıyla eş zamanlı olarak “Bu elle birlikte, limon kolonyası, ağrı kesici ilaç, ütülenmiş çamaşır kokusu karışımından doğan o tanıdık yakınlığı solurdu küçük kız.” èkişilik çizimi, kişinin alışkanlıkları, sağlık durumu, temizlik alışkanlıklarını bir çırpıda veren bu tanımla portre çizimi gerçekleşir. Hemen ardından gelen cümlede, küçük kız elini çekerken ustaca bir manevrayla eline para sıkıştırdığını öğreniriz. Bu da toplumsal bir alışkanlık (çocuğa bahşiş verme), yan anlam olarak yoksul çocuğa yardımcı olma, ama bunu onun ve annesinin gururunu incitmemek için gizlice gerçekleştirme görgüsüne işaret eder.
S. 135 “Tütün, kolonya karışımı bir hava sarıyor bebeği.” Bu cümle bebeğin belleğindeki koku kayıtlarındandır. Yan anlam olarak baba kavramıyla bütünleşir. “sarıyor” sözcüğü koku olarak sarmasının yanı sıra uzantısında sevecenliği, güven duygusunu anıştırmak için kullanılmıştır.
S.139: “Taş örgüyle pekiştirilmiş, alçak, enlemesine girişten adımını attığında güneş görmeyen yerlere özgü bataklık kokusu basardı her yanını.” Küçük kızın kayıkhaneye gidişlerinin anlatıldığı bölümdeyiz. Koku algısı hem mekânı hayal etmemizi sağlar hem de gizlice renk algımızı harekete geçirir. Loş, renklerin koyu, yeşille karışık olduğu bir yerdir.
S.191: “Çaylar bardaklara boşaltıldığında odanın içinde şurupsu, ılık bir koku dolaştı.” è Bu cümleyi önemsemeliyiz. Çünkü yazarın törel bir gerçekleştirmeyi karakterlerin duygu boyutuna işaret etmek için kullanmış olduğunu görürüz. Çay veya kahve içmek birlikte olmak için var edilmiş geleneksel bir eylemdir. Çay bardaklarının başında sohbetler oluşur, duygular oluşur, zevkler paylaşılır. Hikayede de böyledir. Şurupsu ılık kokuyla olumlu duygulara işaret edilir. Hem çay tazedir hem duygular, sözcükler. Bir zıtlıkla söylediğimi pekiştirmek isterim. Çay bardaklara akarken kekremsi bir koku yayılsaydı eğer bayatlık, geçmişte kalmışlık anıştırılacaktı okura. Gece bitmiş olacaktı o vakit. Bilmem anlatabiliyor muyum?
Renk algıları ve işlevleri
Kuşkusuz koku algıları için de aynı şeyi söylemek olası ama özellikle renk algıları için Füruzan’ın izlenimci [1]bir yöntemle adeta resimler oluşturduğunu söylemek istiyorum.
S.99: “Yarı örtük gözkapaklarının arasından sızan yeşil bakışlarını dimdik tutmayı sürdürüyordu.” Burada “sızan” sözcüğü göz kapaklarının kapalıya yakın duruşuna karşın sinirlilik duygusunu dışa vurduğunu belirtir. Yeşil (renk karşılığı: sağlam bir irade göstergesi) bakışların dimdik tutulması, pes etmeyişi ifade eder. è Renk duygusal dışavurum için aracı olarak kullanılmıştır.
S.119: “Odalarının kapısına vurulduğunda, annesi elindeki kokinayla öylece duruyordu.”
Kokina; yunanca kırmızı renk demektir. Gizli renk algısıyla fiziksel portreye estetik bir ayrıntı katılmıştır. Ayrıca kokina çiçeğinin anlamı düşünülecek olursa duruşta beklentilerin, hayallerin olduğu çıkarsaması yapılabilir mi? Sanırım. Anne bir takım dileklerde bulunmaktadır. Yılbaşı’nda elinde kokina çiçeğiyle.
S.127:“Dışarıda eriyen mavi bir koyulukla dolan sokağa geçenlerin ayak seslerini duydu.” Burada iki algı birden söz konusudur. Sokağın dar uzun bir boru olduğu izlenimimizi “dolan” fiili sağlar. Bu havanın karanlıkla aydınlık arası olduğunun belirtecidir. “Eriyen mavi koyuluk” birkaç satır sonra “pencereyi artık deniz gibi sıvayan koyuluğa” bırakacaktır. Ayak sesleri de yerini rüzgâra bırakır. Ortalık ıssızlaşmıştır.
S.136: Küçük kızın hafıza kayıtlarından bir renk buluyoruz. “Ötelerdeki kurşun rengi gara birden peş peşe trenler giriyor.” Gri değil kurşun rengi olması acı vericiliğini imliyor olabilir mi? Kurşun hem ağırlık çağrıştırır hem de silahtan çıkan kurşun olması halinde ölümcüllüğe, acı vericiliğe gönderme yapar. è Renk algısından ruhsal betimlemeye geçiş…
S.190: “Sokak lambasının ışığında karlar sarı sarı savruluyor, koyu bir mavinin içinde yitiyordu.” Burada sarı sarı savrulan ak karlar kaygı ve mutsuzluğun işaretidir. Koyu mavi içinde şunu diyebilir miyiz? Geceyi, insan sıcaklığını, kalıcı ve derin duyguları, düşünceyi, dinlenmeyi simgeleyen koyu maviye dönüşür.
Yine çok çarpıcı ve izlenimci/ empresyonist bir betimlemeyle karşı karşıyayız işte. Susuyorum ve bu tabloyu canlandırmak üzere cümleyle sizleri baş başa bırakıyorum.
S. 200: “Odanın renklerini kirpiklerinin arasından eleyerek gördü.” èrenk algısı betimleme için kullanılmıştır. Bakan öznenin gözlerinin yarı açık olduğunu anlarız. Hatta biraz ileri gideriz, özne gözlerini tümüyle açmayı istemez, bu şekilde görmeyi tercih eder.
Şimdi başka bir algı örneğine geçeceğim; sinestezik algı:
S. 110 :“ Odada, annesiyle onun arasında somutlaşan ıssızlık serinliğe dönüşüyor, kentin günlük sesleri doluyordu kulaklarına. Martıların dik çığlıkları dalgakıranın serin kokusuyla birleşip ulaşıyordu ona.” èOdada iki kişi vardır. Ama hem ses yokluğu söz konusudur hem iletişim yokluğu bu üşütücü bir duyguya dönüşmektedir; “serin”. Çocuğun tüyleri diken diken olmuştur belki. Hem ıssızlığı, içerideki ses yokluğunu dışarıdan sesler bir kabuk gibi kuşatmaktadır. Kentin günlük sesleri. Buradaki zıtlık yakın olanın suskusu, uzak ve ilgisiz olanın tınıları birbirini tanımlar, belirler. Martıların sesleri ise “dik” olarak adlandırılmıştır. Batıcı olan, yukarı doğru olan belki sivrilik. Dalgakıranın sesi ise koku olarak algılanır çocuk tarafından “serin koku” duyduğu sesi imgeler ve yüzüne vuran su parçacıklarından serinlik duygusuna ulaşır.
S. 111: “Ateşi yükseldikçe böğründen ciğerlerine doğru akan bir ışıltı alıyordu bedenini. Şurup pembesi bir aydınlık patlıyordu ara sıra odada. İpeksi kirpiklerinin arasından kuzgun karası kuş sürülerinin kilisenin oraya sesler bırakarak uçtuğunu görüyordu. Üst katlardan birinde okunan Kuran sesi karışıyordu kızarmış ekmeğin kokusuna. Yüksek ateşin bedenine getirdiği dağılmayla mutluluğu anımsatan bir eriyişin içinde yitip gidiyordu.”
Şimdi algıları listelemeyi istiyorum.
İç organlarındaki ağrı algısı: böğründen ciğerine doğru akan ışıltı. Aynı zamanda ışık rengi algısı.
Yüksek ateşten gözde yanma hissi: Şurup pembesi bir aydınlık. Aynı anda renk ve tat algısı. Zıtlık: ateş yükselirken bedende aşağı doğru bir ağrı.
Aralık gözlerinden bakarken pencerenin üst kısmındaki kuşların çığlıklarının duyulması: seslerini bırakarak uçmak olarak nitelenmiştir. Renk siyahtır. Zıtlık: Göz kapakları aşağı doğru inerken kuşlar yukarı doğru çıkmaktadır.
Binanın üst katlarından Kuran sesiyle kızarmış ekmek kokusu aynı anda algıdadır. Zıtlık: Ruhsal, içrek olanla dışsal, fiziksel iki unsurun aynı anda algısı.
Ve tüm bunlar çocukta mutlulukla eşdeğer bir duyguyu şekillendirir. Ateşe, hastalığa, acıya rağmen gördüğü ilgi anneden gördüğü ilgi onu rahatlatır. Zıtlıklardan oluşturulmuş bir duyguya geçiş.
Algıyı başka algı için kullanma alanına yöneldiğimizde de şöyle ilginç bir örnek sunabilirim sanırım.
S. 112-113 Anne çocuğu dövmüştür. Şöyle yazmıştır Füruzan: “Onu ikinci kez dövdüğünde, yüzüne, ellerine, bacaklarına çarpan vuruşları unutarak annesinin bunca yakınlığına şaşırmıştı. Birlikte yalnız yaşadıkları uzun süreden beri ona böylesine zaman ayırmamıştı annesi.” Algı dayaktır, acı vericidir. Ama iletişim, dokunma algısı olarak yer bulur küçük kızın beyninde. Bizimse en güçlü duygumuz derin bir üzüntüdür. Yüreğimizin en derin yerlerinde bir şeyler kırılır. Kıvrandığımızı söylemek doğru bir niteleme olabilir mi? Belki. Kıvranma evet. Bildiğimiz bazı kavramların ters yüz olmasından söz ediyorum. Bu cümleler, çocuğun duygudan yana duruşunun dile getirilişidir. Çok yoğun duyguların dile getirilişi… Dayakla sevgi dokunuşunun eş işlev kurulması. Algı başka algı için kullanılmıştır ama tam tersine gönderme yapılmıştır. Son derece sarsıcı bir dile getiriş. Üstelik öylesine alçak sesle ve doğallıkla söylenmiştir ki; şaşırmıştı fiili sağlar bu izlenimimizi.
Kuşkusuz Füruzan’ın kullandığı algı çeşitlemeleri içinde bir de zincirleme algı söz konusudur. İşte bununla ilgili örneğimiz (Füruzan’ın cümlelerini koyu renkle yazıyorum.):
S. 118 “ Bazı günler yanlış birinin elini kavrardı. [1- Dokunma algısı] Duyduğu tedirginliğe [2-İçsel algı] annesini tümüyle yitirdiği sanısının da ağışıyla [3- Yitirme sanısıyla korku algısı] durduğu yerde dönmeye başlardı. [4- Bu sırada çevresindeki birçok fiziksel uyaranı alıyor ve bunun sonucunda duygular oluşuyor.] Küçük kızın değdiği yabancı bu beklenmedik dokunuşa eğilince [5-Göz algısı, dokunma algısı, olasılıkla koku algısı da] zayıf bir çocuk yüzünde açılmış bir çift gözden öte bir şey göremezdi [6-Görsel algının devamında korku duygusu]
Şöyle bir zincirden söz edebiliriz miyiz? Sanırım evet.
1: Küçük kız açısından >dokunma > göz > korku duygusunun oluşması.
2: Yabancı açısından > dokunma>göz> acıma duygusunun oluşması.
Algılar, imgeler ve betimlemelerin kapısını aralar. Füruzan’ın toplumla içli dışlı hikayelerinin betimlemeleri ve belirimleri yazın sanatının hazinelerindendir. Bulduğumuzda gözlerimizin ışıyıp içimizin duygu dolduğu anlardır bu anlar. Şimdi bu anlar için kitap sayfalarını karıştırmalıyız. Bu betimleme ve belirimlere bakıldığında diyebilirim ki iç açıcı, okuru içine çeken yayma ve bütünleme örneğidir bu metin.
S. 102’den bir betimleme örneği alıyorum, anne ve kızı rehincinin kapısından içeri giriyorlar. Antik bir bina. Küçük kızın gözünden bakıyoruz: “O yüksek tavanın altın yaldızlı defne süslemeleriyle bezeli alçı çıkmaları, ensiz taban halılarının açıkta bıraktığı yer mozaikleri, aynı defne çizimlerinin nefti ağır başlılığıyla dengeliyordu bu seçkin düzeni.”
S.106-107’ de ise rehincide bir yaşlı kadını izler küçük kız. Görevliyle konuşmalarından kadının eski bir varsıl olduğu anlaşılır. Bir dönemin yansıması olarak rehincide eşya rehin bırakmak isteyen yaşlı kadınla görevlinin arasında geçen konuşma hem kişiliklerin çizimi için hem ekonomik gösterge hem sosyal yaşamdaki değişimlerin işareti olarak kullanılır/yorumlanır. “Kağıtlar açıldığında…” Hamam takımını rehin bırakmayı istemektedir. Elindekileri anlatış biçimi geçmişiyle şimdisinin karşılaştırmasını betimler “(…) Sonra, bakın yavrum, bunların hiç sandık lekesi yok. Artık böyle şeyleri camlayıp süs diye salonlara asıyorlarmış, işittiğime göre (…)” “Yaşlı kadının sırtı daha da değirmileşmişti. Üst üste giydiği iplik çorapları kara lastik ayakkabılarından kırışarak taşıyordu.” > portre için betimleme. Şimdi başka bir mekân betimlemesine bakalım aynı sahne, yaşlı kadın konuşmasını sürdürürken gerçekleşir. Sözleri yarım kalır. ; “Görevli kalın halıların sessizliği içinde maun iç kapılara doğru yürümüş, kapıyı açıp ardında kaybolmuştu.” Bir de sessiz mesaj verilmiştir hem yaşlı kadına hem okuyan özneye. Mesaj şudur; seni hiç önemsemiyorum. Değersizsin. “Herkes gitti” diyen yaşlı kadına bir duygusal darbe de buradan gelmiştir.
(Sürecek)
[1] İzlenimcilik veya empresyonizm, 19. yüzyılda Fransa‘da ortaya çıkan ve bütün sanat dallarını, özellikle resmi etkileyen akım. Doğadaki unsurların kişinin içinde oluşturduğu izlenimleri, duygusal izleri yansıtmayı hedefler. Bu akım içerisinde yer alan sanatçılar, doğayı objektif bir gerçek olarak değil, kendilerinde yarattığı izlenimi resme (veya edebi esere) aktarırlar.
edebiyathaber.net (8 Şubat 2025)