“Bu dünyadaki yerim hakkında bütünüyle kararsızım;
bu kentte, ailemdeki yerim hakkında.”
Aşk, hastalık, cinsellik, memurluk, yaratıcılık, edebiyat, antisemitizm, Balkan Harbi, I. Dünya Savaşı, aile… Bir ömürden daha fazlası: Franz Kafka. En yakın dostu Max Brod’un “zamanımızın en büyük yazarı” notunu düştüğü, yazdığına pişman yazar.
Biyografi, yaşamın arkeolojisidir; yaşanmışlığın, dünyaya bırakılan izin peşinden gitmek, zamanın tozunda geride kalan ayak izlerini takip etmektir. Bir yazarın biyografisine kelimelerinden arta kalan mürekkep izlerinden varılır. Biyografinin öznesi Kafka ise bu kez aşkların, acıların, hastalıkların ve belki de savaşların, soykırımın izinden gidilir.
Bir yaşamı anlamak ve yeniden inşa etmek için kendininkini feda etmek, Reiner Stach’ın iki ciltlik Kafka biyografisinin özeti bu olsa gerek. Sel Yayıncılık’ın geçtiğimiz günlerde yayımladığı Kafka: Kavrama Yılları (I. Cilt) ve Kafka: Karar Yılları (II. Cilt) başlıklı kitap, hem Kafka’nın en kapsamlı biyografisi hem de bu türün en güzel örneklerinden birisi.
Odası, anne ve babasının yatak odasıyla oturma odası arasında bulunan Kafka’nın zamanın ötesine geçen eserlerinin otobiyografik kaynaklarını Reiner Stach edebi biçimde gözler önüne sermektedir. Sevgilisi Felice Bauer’den mektup alamadığı birkaç günün sonunda girdiği depresyon nedeniyle işe gitmek istemeyen ve hatta odasından, yatağından bile çıkmakta güçlük çeken Kafka’nın, kâğıda dökülen ve bir efsaneye dönüşen sözleri şunlar olmuştu:
“Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu…”.
Bunda odaların kapısını çarpıp pijamalarını sürüyen babasının etkisi de çok büyüktü. “Kafka hayvana indirgenmiş insan görünümünü çoktan biliyordu. Herhalde çocukluğundan bu yana, küfürleri hiç esirgemeyen babası bunları kullanmaya alışıktı”. Beceriksiz aşçı kadın bir inek, veremli mağaza çırağı hasta bir köpek, yemek masasına yemeğini döken oğul ise büyük bir domuza dönüşebilmekteydi. Büyük aile dramlarıyla karşı karşıya gelen baba Hermann Kafka ise dünyanın en büyük edebiyatçılarından birini inşa ettiğinden bihaber, yarattığı Kafkaesk aile ortamında böceğin dünyasına dâhil oluyordu.
Kafka şunları söyleyecekti: “Ailemle yaşıyorum en iyi, sevecen insanların arasında bir yabancıdan daha yabancıyım. Annemle son yıllarda, günde ortalama yirmi sözcük bile konuşmadım, babamla selamlaşma dışında nerdeyse bir şey konuşmadım. […] Aile için bende ortak yaşam anlayışı eksik”. Bu eksiklik, Kafka’nın yaşamını tümüyle yutacak olan girdabın bir başlangıcıydı sadece.
Çelimsiz bedeninde hissettiği bu eksikliği tamamlayacak çok sayıda teşebbüse karşın hiç birinde başarılı olamamış, aşkları hüsrana dönüşmüş, babasıyla birlikte tanıştığı toplumsal yasa, onu kendi kasvetli dünyasına itmiş, kendi yalnız derebeyliğini, Şato’sunu kurmaya teşvik etmişti. Sosyal yaşamdan izole ettiği dünyasını yitirmekten korkan Kafka, tek başına kurduğu bu Şato’yu koruma güdüsüyle Felice Bauer’le evlenmenin eşiğinden döndü.
Daha sonra hayatına giren kadınlar, Julie Wohryzek, Milena Jesenka ve Dora Diamant ve bunlarla yaşadığı sonu hep hüsran olan aşklar… Babayla bitimsiz hesaplaşmalar, Freud okumalarının etkisiyle kendi yaşamına dair yaptığı çözümlemeler, Kafka’nın en azından iki kez, en yakın dostu Max Brod’a şu içerikte mektup yazmasına yol açmıştı:
“Sevgili Max, belki de bu kez hiç ayağa kalkamayacağım, zatürrenin gelişi … olası… Bu durumda yazdığım her şeyle ilgili olarak son isteğim şu: Yazdıklarım içinde geçerli olanlar yalnızca şu kitaplar: Hüküm, Ateşçi, Dönüşüm, Ceza Kolonisinde, Taşra Doktoru ve Açlık Sanatçısı. Bu beş kitap ve öykünün geçerli olduğunu söylüyorsam, bununla onların yeniden basımlarının yapılması ve gelecek zamanlara kalması arzusunda olduğumu söylemek istemiyorum, tersine onların yitip gitmeleri benim asıl isteğime daha uygun… Buna karşılık yazdığım her şey … gönderildikleri kişilerden alınarak… en çok da okunmadan … hepsinin istisnasız, hem de olabildiğince çabuk yakılmasını senden rica ediyorum. Franz”.
Özetle, Kafka yazdıklarının yazılmamış, yaşadıklarının yaşanmamış olmasını diliyor ve bu konuda güvenebileceği tek adam olan Max Brod’dan yardım talep ediyordu. Max Brod, halen tartışıldığı biçimde kendisine adeta yalvaran Kafka’nın sözünü tutmamış, elindeki belgeleri yayımlamaktan çekinmemiştir.
Kafka kırk yıl ve on bir ay yaşadı; veremin neden olduğu ölüm (3 Temmuz 1924) raporunda kalp felci yazmaktadır. Bu erken gidiş asıl trajedinin, Kafka’nın yaşamının dışında kalmasına neden olmuştur. Çünkü Kafka’nın sevdiği dört kadından ikisi, üç kız kardeşi ve çok sayıdaki yakını toplama kamplarında öldüler.
İsmail Gezgin – edebiyathaber.net (17 Mayıs 2013)