Kral öldü yaşasın kral!  | Can Öktemer

Mart 17, 2025

Kral öldü yaşasın kral!  | Can Öktemer

Kazanılan büyük muharebeler, ölümle dans edercesine kat edilen bilinmezliklerle dolu yollar, patikaları Tanrıların gölgesiyle aşan ve dünyayı neredeyse “bir” kılan genç yaşında Olimpos’un saygısını kazanmış, çözülemez denilen düğümleri çözmüş Büyük İskender.  Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayan ve buna herkesi inandıran bir lider. Pers okları ona işlemez, barbar zehri onun asil kanına etki yapamaz, filler, pusular, hain kılıçlar onu yıkamaz çünkü o Büyük İskender.  Sonsuzluk şerbetini lıkır lıkır içtiği söylenen bu Kral şimdi Babil’in kara sıcağında heybetli yatağında baygın bir şekilde yatıyor. Pencereden gelip tülleri usul usul estirecek bir rüzgâr bekleniyor, sinekler Kralın yatağının tepesinde saygısızca dolaşıyor. Yakınları, sevdikleri, gizli aşkları, kumandanlar, askerler, hizmetliler tedirgin bir şekilde akıllarına getirmek istemedikleri soruyla gün boyu dolaşıyorlar. Hekimler çaresiz, zaman azalıyor. Bundan sonra düzenin nasıl devam edeceği belli değil. Ortada bir varis yok. Diğer taraftan da fırsattan istifade etmeye hazır imparatorluğu yönetmeye aday olanlar sinsice bekliyor. Kılıçlar kınından çekilmek üzere, fısıltılar, komplolar, gizli pazarlıklar saray koridorlarında yankılanıyor. Küçük gölgeler büyümeye başlamış durumda. 32 yaşında ölüm döşeğinde yatan İskender’in imparatorluğu en zorlu sınavı vermenin eşiğinde.

Mary Renault’un meşhur İskender üçlemesinin son kitabı Cenaze Oyunları geçtiğimiz günlerde İthaki Yayınları tarafından yayımlandı. Renault’un 1940’lı yılların sonunda yazmaya başladığı Pers Oyunları, Cennet Ateşi ve Cenaze Oyunları adlarını taşıyan Büyük İskender üçlemesi yayımlandığı tarihten itibaren hem büyük tartışmalara hem de büyük itirazlara karşılaşmıştı. İskender’in ilişkileri, Makedon olması gibi hususlar tartışmaların fitili ateşlemişti. Üçleme Oliver Stone’un Alexander filmine de ilham olmuştu. Filmin hikâye örgüsünün önemli bir kısmının Renault’un üçlemesinden alınması İskender’in kişiliğinin yeniden kamuoyunda tartışılır hale getirmişti.

 Mary Renault’un üçlemesinin en çarpıcı tarafları, yazarın tarih dersi ciddiyetiyle büyük anlatılara boğmadan doğrudan tarihsel kişilerin ruh dünyasına inmeye çalışmasıydı. Böylesine bir tarihsel uyanış, romanın derinleştirdiği kadar tarih yazımına dair ilginç patika alanları açıyordu. Bu patika alanlarının son yıllarda ivme kazanan “Duygular Tarihi” metodolojisiyle bir bağ kurduğunu söyleyebiliriz sanırım. Arşiv, belge veya büyük anlatılar doğrultusunda şekillen klasik tarih anlatısının biraz eksik bıraktığı bireylerin ruh hali, hissiyatının peşine düşen bu metodoloji esasen hikâyenin esas oluşumuna dair yanıt arayan yaklaşım. Mary Renault da üçlemesi boyunca tarihsel kişiliklerin dünyaların, ruhsal çelişkilerine odaklanmış ve ikna edici gerçekçi bir personalar inşa etmeyi başarmıştı. Peki, serinin son halkasında bizleri neler bekliyor?

Büyük İmparatorlukların düşüşü de heybetli olur

Cenaze Oyunları, ölüm döşeğindeki Büyük İskender’in son günleriyle başlayıp, onun kaybının sonrasında yaşananlara odaklanıyor. Romanın ismi “Cenaze oyunlarımda büyük çekişmelerin yaşanacağını seziyorum” diyen İskender’in meşhur vecizesinden gelmekte. Büyük İskender gibi tarihin kendisini yaşarken ele geçirmiş, yenilmez, yıkılmaz, ölümsüz sanılan bir hükümdarın ardından dev bir boşluk kalacağı bizzat kendisinin de ön gördüğü bir hakikat. Peki, bu hakikat gerçek olunca ne oluyor? Mary Renault’un projeksiyon tuttuğu da tam olarak bu oluyor. Büyük İskender sonrası ortada varis olarak aklı melaikeleri pek yerinde olmayan bir kardeş, henüz erkek çocuk doğurup, doğurmayacakları belli olmayan eşlerle, bilinmezliğin tam ortasında kalıyor imparatorluk.

İskender’in hizmetkarlığını yapmış, onunla birlikte savaşmış komutanlar, generaller bir tarafta diğer tarafta kralın soyundan gelen akrabalar düzenin nasıl devam edeceğine dair endişeli bir bekleyiş içerisine giriyorlar. Kimse kimseye güvenmiyor, pusular, komplolar, fısıltılar, olabilecek en karanlık taht oyunları arasında bir varis belirlenmeye çalışılıyor. Pek demokratik olmayan bu yarışta, kılıçlar kolaylıkla kınlardan çıkıyor. Şiddet ve kan İskender’in İmparatorluğunun üzerine yayılıyor. Bıçak darbesiyle ortadan kesilmiş bir elden akmaya başlayan ve etrafa yayılan bir kan eli imparatorluk haritasını kaplıyor. İktidar arzusu, taht oyunları, gizli planlar dünyayı “Bir” haline getirmek için yola çıkan, gerektiğinde ordusunda taşıdığı oburlar, devler sayesinde Karadeniz’le, Marmara’yı, Ege’yi birleştiren İskender’in ülküsü sadece bir gecede kumdan kala gibi dağılmaya başlıyor.

Mary Renault, tarih kitaplarına Büyük İskender’in komutanları arasında cereyan edecek Diadokh Savaşları olarak da bilinen yıkıma ustalıklı bir şekilde götürüyor bizleri. Yukarıda da dediğim gibi yazarın esas mahareti neden, sonuç odaklı büyük anlatı kurmak yerine doğrudan karakterlerin ruhsal dünyalarına odaklanması. Diğer taraftan Reanult’un tarih kitaplarının bir nevi gölgede bıraktığı alanlara cesurca girmesi de onun yapıtlarını canlı kılan hatta epikleştiren nedenlerden biri. Renault’un tarih yazımına dair açtığı bu patikanın, yeni başka okumalara da olanak verdiğini söylemek mümkün. Bununla beraber Renault’un üçlemesinin Helen medeniyeti üzerine de yeniden düşündürecek kadar zengin olduğunu söyleyebiliriz bence.

Cenaze Oyunları’nın en büyük handikabı çok fazla karakterin yer alması ve her bir karakterin tarihsel başka bir öneme sahip olması. Dolayısıyla ön hazırlıksız bir okuma tecrübesi yer yer zorlayıcı olsa da kitabın sonunda yer alan dizinden kişiler hakkında bilgi edinme şansı olabiliyor.

Her tarihi yapıt veya doğrudan tarih yazımı geçmişi uyandırdığı kadar bugüne ve geleceğe dair de çok şey söyler hiç kuşkusuz. Kişi kültü üzerinde yükselen imparatorlukların nasıl da bir gün içerisinde yerle bir olabileceği Cenaze Oyunları’nda bir kez daha karşımıza çıkıyor. Tahta geçecek, birliği yeniden sağlayabilecek bir düzen de ortada yoksa gelecek kumların altında kaybolup gidebiliyor. İskender’in ahvalinin bugünün dünyasına dair söylediği çok şey var bu anlamda. Bununla beraber günümüzde de devam eden medeniyetler çatışmasını İskender’in dünyası üzerinden okumak mümkün. Cenaze Oyunları bu safkan varis meselesini de derinlemesine irdeliyor.

Mary Renault’un üçlemesi, popüler tarih anlatısı olarak okunabileceği gibi tarih meraklılarının da ilgisini çekecek zekice ve ustalıkla yazılmış bir eser. Yazarın akıcı ve güçlü bir anlatım tarzı var. Özellikle sahne kurmada, betimlemelerde tüm maharetini ortaya koyuyor. Bu anlamda önümüze yığılan dev tarih anlatısı hantallaşmıyor tam aksine hızlı, tempolu ve derinlikli bir şekilde karşımıza çıkıyor. Özetle Cenaze Oyunlar tarihin en tartışmalı karakteri İskender’in epik hikâyesinin son ayağı.

edebiyathaber.net (17 Mart 2025)

Yorum yapın