Türkiye Yayıncılar Birliği, Gezi parkı direnişine dair yaptığı açıklamada ifade özgürlüğüne saygı gösterilmesi gerektiğini vurguladı. Açıklamanın tamamı şöyle:
“Kamuoyunun dikkatine,
Gezi Parkı eylemlerinin ardından düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı birçok endişe verici gelişme yaşanıyor. Bu gelişmeler Gezi Parkı eylemleriyle ilişkilendiriliyor olsalar da, aslında her biri ağır ve tamiri olanaksız trajik sonuçlarını doğurabilecek, tamamen bağımsız birer sorun olarak değerlendirilmesi gereken olaylardır ve şimdiden tarihimizde karanlık izler bırakmışlardır. Endişemiz, bu birkaç haftanın ürünü olan siyasi uygulamaların yurdumuz genelinde ve halkın üzerinde onarılması zor izler, yaralar bırakması, düşünce ve ifade özgürlüğü alanını iyice daraltmasıdır.
Ahmet Şık’ın da aralarında bulunduğu gazeteci ve yazarlar Gezi Parkı Direnişi’ni takip ederken polisin aşırı şiddetine uğradı, yaralandı. Görevlerini yapmaları engellendi. TV kanallarının canlı yayın yapan kameraları tahrip edildi. Birçok gazeteci, yazar ve şair gözaltına alındı.
Sanatçılar, yazarlar, gazeteciler Gezi Parkı Direnişi’ne destek verdikleri gerekçesi ile hedef gösteriliyor. Tiyatro sanatçısı Mehmet Ali Alabora ve BBC muhabiri Selin Girit açıkça hedef olarak gösterildiler. Sosyal medya aracılığıyla görüşlerini açıkladıkları için korkutulup, ölümle tehdit edildiler.
Gezi Parkı Direnişi’ni destekleyen sahne sanatçılarının TV dizilerinde, reklamlarda oynamalarının engellendiği, birçok gazetecinin işten atılmakla tehdit edildikleri haberleri geliyor.
Gezi Parkı Direnişi’ni canlı olarak yayınlayan televizyon kanallarına çeşitli gerekçelerle ağır para cezaları verildi, kapatılmakla tehdit edildiler.
Uluslararası medya, gazeteler, televizyon kanalları Gezi Parkı Direnişi’ni çok fazla haberleştirerek ya da canlı yayınlayarak içişlerimize karıştıkları gerekçesiyle hedef gösteriliyor, muhabirleri ajanlıkla suçlanıyor.
Sanatçıların, gazetecilerin yasalar dâhilinde yaptıklarını, işlerini, yaşamlarını sorgulamak, onları tehdit etmek hükümetin ya da kamu görevlilerinin işi değildir. Hükümetin ve kamu görevlilerinin basına yönelik tehditkâr, hedef gösteren tutumlarından vazgeçmelerini bekliyoruz.
Twitter ve Facebook gibi özgür iletişim ve haberleşme kanalları olan sosyal medya sitelerine yöneltilen saldırgan tutum gün geçtikçe daha da artmaktadır. Çeşitli baskı araçları, kanunlar, yönetmelikler kullanılarak sosyal medyayı kullanan vatandaşların bilgileri edinilmeye çalışılmaktadır. Twitter yoluyla haberleşen birçok kişi gözaltına alınmıştır. Sosyal medyadan haberleşmenin denetlenebilmesi ve engellenmesi amacıyla yasal düzenleme çalışmaları yapıldığı hükümet görevlilerince açıklanmıştır.
Gezi Parkı Direnişi’ne katıldıkları gerekçesiyle gözaltına alınanların evlerindeki kitaplar ve dergiler suç delili olarak toplanmaktadır. Yasal olarak yayınlanmış kitap ve dergilerin suç delili olarak toplanması, savcılık sorgulamalarında kişilere bu kitap ve dergileri neden okuduklarının sorulması uluslararası hukukta da Türk hukukunda da benzerine rastlanmayan bir uygulamadır.
Tüm bu tavır ve eylemler demokrasinin temel ilkelerinden olan düşünce ve ifade özgürlüğü kavramlarına olduğu gibi, 1948 yılında yani bundan tam 64 yıl önce imzalanan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin çok sayıda maddesine de aykırıdır. Hükümetin ve kamu görevlilerinin, halkın özgür ifade haklarına ve mecralarına saygı göstermelerini bekliyoruz, beklemeye devam edeceğiz”.
edebiyathaber.net (28 Haziran 2013)