25 Mart Cumartesi günü Kadıköy Belediyesi ortaklığında Tarih Edebiyat ve Sanat Kütüphanesi’nde (TESAK) “Maziye Dair Bazı Hakikatler: Ölümünün 60. Yılında Abdülhak Şinasi Hisar ve Biz” söyleşisi büyük ilgi gördü.
Abdülhak Şinasi Hisar’ın yıllardır baskısı yapılamayan eserlerinin okuyucuyla yeniden buluşmasını onurlandırmak ve Abdülhak Şinasi Hisar’ı ölümünün 60. Yılında anmak adına Everest Yayınevi’nin düzenlediği ilk etkinlik, 25 Mart Cumartesi günü Kadıköy Belediyesi TESAK’ta gerçekleşti.
Everest Yayınları’ndan Saadet Özen ve Sevdagül Kasap’ın moderatörlüğünde Hilmi Yavuz, Fatih Altuğ, Sevcan Tiftik ve Çimen Günay Erkol’un konuşmalarını yüz elliden fazla katılımcı dinledi.
Hisar külliyatının editörü Sevdagül Kasap’ın yönettiği ilk oturumda, Bilkent Üniversitesi öğretim görevlisi Sevcan Tiftik ve Özyeğin Üniversitesi’nden Türk Edebiyatı Doçenti Çimen Günay Erkol, Abdülhak Şinasi’nin romanlarındaki “erkeklik hallerini” masaya yatırdı.
Erkol, Hisar’ın eserlerinin kendi tanımıyla kozmopolit bir modernizmi anlattığını, çok çeşitli erkek karakterlere, birbirinden sınırlarla ayrılsa da yer yer sınırların belirsizleştiği bir İstanbul’a yer verdiğini söyledi. Hisar’ın “Çamlıca’daki Eniştemiz” romanının başkahramanı ‘deli’ lakaplı Hacı Vamık Bey’in toplumsal cinsiyet perspektifiyle bir analizini yapan Erkol, Hisar’ın diğer erkek karakterlerinden Ali Nizami Bey ve Fahim Bey arasındaki benzerliklere de değindi.
Sevcan Tiftik ise, psikolog ve psikiyatristlerle yaptığı görüşmede Hacı Vamık Bey’in renkli karakterinin Batı tıbbında ‘şizofreni’yi işaret eden pek çok özelliği taşıdığına dikkat çekti: “Enişte aceleci, öfkeli, telaşlarıyla dengesiz. Korkuları, obsesyonları var. Bir yandan hacı, yüksek dini duyguları var; bunun yanında cinai roman sevdası var. Psikologlara bugün böyle bir kişiye ne derdik diye sorduğumuzda şizofrenin pek çok belirtisiyle örtüştüğünü gözlemledik. Aslında böyle düşünüldüğünde, daha önce çok sağlamcı ve tektip yazılmış şizofreni temsillerinin de genişlediğini görebiliyoruz. Bu önceki ve sonraki örneklerinden oldukça farklı.”
İkinci oturumu açan Everest Yayınevi Genel Yayın yönetmeni Saadet Özen, Hisar’ın yeniden okuyucuyla buluşmasının önemine değinerek yayınevinin gelecek projelerinden de bahsetti: “Abdülhak Şinasi Hisar eserlerinin sorunlar giderilerek yeniden basılması geçen yılın en heyecanlı haberlerinden biriydi. Hisar’ın yayınevimizin bir parçası olması hem büyük onur hem de heyecan verici. Bu heyecanın tek sebebi yalnızca Hisar’ı yeniden keşfetmek -sağlığında çıkmış 11 kitabı ve vaktiyle yapılmış derlemeleri bulmak ve külliyata hakim olmak- değil, aynı zamanda onu, aynı dönemde yazmış çok üretken başka yazarlar ile de bir araya getirebilmek: Mithat Cemal Kuntay gibi, Nahid Sırrı Örik gibi. Onlardan bir sonraki dönemden Vüsat O. Bener, Erhan Bener, Fikret Ürgüp ve bir dönem sonra da Melih Cevdet Anday gibi…”
Özen konuşmasını şöyle devam ettirdi: “Burada bir iddia var: Bu bir tarih yazımı çalışması yayınevi açısından. Biz aslında belli dönemlerin, 30’ların, 40ların, 50’ler ve devamının edebiyatının izlenebileceği raflar kuruyoruz aslında. Bilinçlice bu tarih yazımı işine de soyunduk. Bu, bu yazarları, yaygın önkabullerin ve klişelerin ötesine çıkarabilmek, başka şekillerde, bugünün düşünüşüyle tekrar incelemek de demek. Bu, aslında yazarların bugünle bağını güçlendirecek bir çalışma.”
Saadet Özen’in ardından söz alan Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden Doç. Dr. Fatih Altuğ, konuşmasında Hisar’ın anlatılarındaki koku ve işitme duyusunu ele aldı.
Hisar’ın, benzerlerinden farklı olarak görsel ve sinematografik ögelerden çok, koku ve sesleri ön plana çıkardığına değinen Altuğ, yazarın karakterler arasındaki ilişkiyi, dönüşümleri ve çatışmaları aktarmak için kokuyu nasıl bir araç olarak kullandığını şöyle anlattı: “Abdülhak Şinasi’nin tüm metinlerini kat eden bir unsur olarak karşımıza çıkıyor koku. Kurmaca alanına girdiği 40’lı yıllardaki metinlerinde koku çok merkezi bir unsur. Koku, her belirdiği yerde bir şeyleri bir araya getiriyor. Bu manevi ve maddiyi, geçmiş ile zamanı, dış ile iç dünyayı, tarihsel koşullarla iklimi bir araya getirirken bağlayıcı bir unsur. Boğaziçi’nin coğrafyası ve medeniyeti arasındaki ilişki, kokuda cisimleşiyor ve pek çok katman burada düğümleniyor. İster kurmaca ister kurmaca dışı tüm metinlerde, bir paylaşma söz konusu olduğunda, düzlemlerin birbiriyle iç içe geçtiği her yerde koku ile ilgili mecazlar da devreye giriyor.”
Oturumun kapanışını yapan usta şair ve yazar Hilmi Yavuz, Abdülhak Şinasi Hisar’ın Yahya Kemal ile anılarını anlattığı Yahya Kemal’e Veda isimli kitabını irdelediği konuşmasında, izleyicileri yer yer şaşırtan ve eğlendiren anekdotlar paylaştı.
Abdülhak Şinasi’nin, arkadaşı Yahya Kemal ile ilgili yazdıklarını başka metinlerle de karşılaştırarak ilişkilerinin derinliklerine inen Yavuz, Hisar’ın hatıratından Yahya Kemal ile ilgili daha önce bilinmeyen pek çok bilgiye ulaşılabileceğine de dikkat çekti. Dinleyicileri, bu iki büyük kalemin dostluklarına, o dönemin Paris’i ve İstanbulu’na bir yolculuğa çıkaran Yavuz, konuşmasının ardından, muhabir olarak çalışırken Yahya Kemal Beyatlı’nın ölüm haberini yazdığı 1958 yılına ait Vatan Gazetesi nüshasını da paylaştı.
edebiyathaber.net (28 Mart 2023)