Açılan mesafe bağlamında “Hayvanların Tarafı” | Mehmet Karaca

Temmuz 27, 2016

Açılan mesafe bağlamında “Hayvanların Tarafı” | Mehmet Karaca

hayvanlarin-tarafiNazlı Karabıyıkoğlu üçüncü kitabı olan Hayvanların Tarafı ile hem bir dönüşümü hem de bu dönüşümün yönünü bize gösterdi. Kitap iki bölümden oluşuyor, birinci bölümde birbirine bağlı; ama bağımlı olmayan tiplerin mutlaktan bulanığa kaçışları olarak okuyana görünen öyküler var. Karabıyıkoğlu’nda bulanıklık olarak öne sürdüğümüz alanın da kesin olana karşı bir manifesto olduğunu söylememiz mümkün. Kalıplara, dayatmalara bir başkaldırı var öykülerde. Sık sık uzaklaşma olarak kendini gösteren döngü, bazen hissettirilerek bazen de direkt varımı ortaya koyarak devam ediyor. Yazarın ilk bölümünü oluşturan öykülerindeki tipler; hayvanlara, doğaya yakın yerlerde, örneğin bir çiftlikte yaşıyor. Düğüm de tam bu noktada atılmakta. Yazar önce çiftlik mekanına karşı eleştiriler tutumunu takınıyor, buna cephe açmak da diyebiliriz; çünkü çiftlik olarak belirtilen mekan başlı başına bir doğa yağması, doğa bozgunu olarak görülüyor. Soruyu güzelleştirme çabasına girmeden görünür kılıyor amacını yazar: “Hangi tarafı seçeceksiniz veya yakınlık bulanıklık mıdır?”

Yakınlık, aslında çokça üzerinde durulması gereken konulardan. Merkez olarak belirlenmiş bir noktaya yaklaştıkça bulanıklaşan, yakın olmanın getirdiği düşünülen netliği kıran bir yan da var yakınlıkta. Genel algı zaten netliğin bağlandığı kavramın yakınlık olduğu; buna yönelik itirazlardan biri de yazarın doğanın ortasına konumlanmış bir yapaylığı odağına almış olması. Çiftlik, doğanın doğal bir belirtisi, çağrıştıranı değil; aksine bir köpeğe alınmış tasma gibi. Karabıyıkoğlu da bu analojiye yakın duyarlılıkta işlemiş öykülerini. Köpek ve tasma sözcükleri aslında birbirini çağrıştıran, zihinde direkt olarak gösterilen, hatta iç içe girmiş olgular olsa da bu nedenler bizi insanın zorbalığından veya yağmacılığından uzaklaştırmıyor. Öykülerin geneline yayılmış olan huzursuzluk ise tam olarak aitliğin sağlanamamasından kaynaklanıyor diyebiliriz. Öykülerde sık sık koşma, uzaklaşma isteği olarak kendini gösteren travmalar başka bir tarafa geçmenin refleksleri olarak söylenebilir.

Kitabın ikinci bölümü olan “Ben, Yılkı”da öyküler şehir, sahil, çiftlik gibi mekanları içine alıyor. İkinci bölümde fotoğraf trajedilerini görebiliyoruz bu mekanlarda. Hüzün, coşkunluk, özgürlük gibi duygular bu kareleri canlandırıyor da diyebiliriz. Duygular ve bu duyguların birleştiği tematik kurgu Karabıyıkoğlu’nun kaleminde nesneleştikçe ortaya yer yer somut şiir yansımaları çıkıyor. Kızılgerdan kuşlarının veya bir atın sırayla karşılığı olan özgürlük ve hüzün gibi duygular da tam bu noktada somutlaşıyor. Birinci bölümdeki imge ve metafor; ikinci bölümde somut ve doğrudan bir yoğunluğa geçiş yapıyor. Bu, kitabı bir ikilikten çok bütüne götürüyor; çünkü anlamın sarmal olarak ilerleyen ve bağlanan yapısı “tarafa geçme veya var olması gereken tarafı onlara yaşatma” şekillerinde yazarın dönüştürücülüğüne uğruyor. Kahramanlar, çoğunluğun karşısına dikilip bir şeyler söyleyecek onları harekete geçirebilecek bir üslubu aramaktan çok gördükleri kareler üzerinden arayışlar ve telaşlar içine girmekte.

Son dönemde şehir hayatı hayvanları bir aksesuar olarak kendine kattı. Yazar da yer yer sıkışmışlık, kasvet, arayış temalarını işleyerek bizi modern dünyanın en büyük sorunlarından biri olan güçlünün hükmü sorununa götürüyor. Güçlü olanın Calvino’nun Örümceklerin Yuvalandığı Patika kitabında çok ses çıkardığı için acımasızca öldürülen şahindeki ve Beckett’in Aşksız İlişkiler’inde canlı canlı haşlanan ıstakozdaki trajedi yoğunluğu günümüzde sürmekle beraber bunlara insanın bir dönüşüme gereksinim duyduğu gerçeği de katıldı. Çünkü hayvanın konumu sabitken bu konumu kendi kıvraklığıyla sarsan ve kendine yoran insanoğlunun durup düşünmeye ihtiyacı var. Bir durup düşünme kitabı da diyebiliriz Hayvanların Tarafı’na. O zaman durup düşünmeyi somutlaştırmak için bize büyük bir fırsat.

Mehmet Karaca – edebiyathaber.net (27 Temmuz 2016)

Yorum yapın