Yunanca söz öykü anlamına gelen Mitoslar bilim ve tekniğin ilerlemesi ile geçmişte kalacağına her geçen gün biraz daha büyüyerek yaşamımızı sarmalamakta. İlkel insanın evreni, dünyayı, çevresini, hayatını, kendisini anlamak ve anlatmak için yarattığı bu büyülü sözlerin, sembollerin dans ettiği iç içe geçtiği sanal âlem gerçekdışılıktan çıkarak gerçeklerin anahtarları oluyor. Çocukların dinlemeye ve yetişkinlerin anlatmaya doyamadıkları destanlar, masallara bürünen mitoslar insanların hayat ile olan bağları güçlendirirken sanatın şahlanmasına da yol açtı. Mitos insanoğlunun en büyük buluşlarından olan tekerlektir. Tekerlek nasıl insanı fiziksel dünyada mitoslar da iç dünyada sonsuz bir yolculuğa çıkardı.
Tekerleği de mitosu da kim nerede nasıl icat etti sorularının yanıtı dipsiz kuyuda. Yakın zamana kadar mitos denince akla sadece Yunan ve Roma mitolojisi geliyordu. İnsan hücresinden dışarı çıktığında yalnız olmadığını anladığı kadar benzer/benzersiz olduğunu da görüyor. Yunan ve Roma mitolojisi çemberinden çıkıldığında benzer/benzersiz halkalar karşılıyor insanı. Bu iç içe geçen mitos halkaları mitoloji çemberini oluşturuyor.
Bu yıl 80 yaşına basan David Adams Leeming 40’a yakın, çoğu ansiklopedik çalışma olan mitoloji kitapları yazdı. Sadece mitosları dillendirmekle yetinmedi. Zaman, mekân açısından değerlendiren yapıtlar hazırladı. Kadın, bilgi, çağdaş dünya pencerelerinden de bakıp inceledi. Tüm bu birikimin ışığında mitoloji dünyasında gezintiye çıkmak isteyenler için bir rehber niteliği taşıyan A’dan Z’ye Dünya Mitolojisi eserini sundu.
Mitoloji tanımlayarak ve ayıklayarak okura önce kimlerle dans edeceğini anlatmadan önce dansı yani mitolojiyi özetliyor. Tarihöncesinden başlayarak mitleri, mitleri yaratanları, mitografları, mitoloji uzmanlarını, mit türlerini, yaradılış, tanrılar, kahramanlar, mitlerin felsefesi ve psikolojisini kavram kargaşasına düşürmeden zihinde canlandıracak biçimde sunuyor.
Asıl yolculuk başladığında ilk durak Ortadoğu mitolojisi, ardından Mısır, Arkaik Yunan, Klasik Yunan, Roma, Kel, İskandinav, Hint, Doğu Asya, Çin, Japon, Orta Asya, Okyanusya, Avusturalya, Afrika, Orta, Güney, Kuzey Amerika derken Çağdaş dünyaya gelen okuru bu kez bir bütün olarak Dünya Mitolojisi ile görüştürüyor. Paralel mitoloji, Mitoloji ile psikolojinin ilişkisi ele aldığı başka konular. Evrensel bir mitoloji ise okura sunduğu sürpriz. Mitolojik kahramanları bir bütün olarak sunan Leeming mitolojik metinlerden örnekler ekleyerek daha fazlasını isteyen okurun kısa süreli açlığını da gideriyor. Okur doymazsa başvuracağı adresleri de kitabına eklemiş.
Yakın zamana dek “Mitoloji” denince akla Yunan ve Roma mitolojileri belki biraz da Thor ve Odin’den söz eden İskandinav hikâyeleri gelirdi. Daha sonra Edith Hamilton ve onun yaklaşımını benimseyen başka yazaralar bu mitolojiyi meydana getiren “mitler” gençlerin hatta çocukların hoşlarına gidecek şekilde kaleme aldılar. Hikâyeler, gerçeklerden bariz olsa bile etkileyiciydi. Mitler, batı dünyasında, hali vakti yerinde ailelerin çocuklarının okulda Yunanca ve Latinceyi Homeros, Vergilius ve hatta biraz sadeleştirilmiş Ovidius okuyarak aldıkları “klasikler eğitiminin” önemli bir kısmını oluşturmuştur. Çocuklar mitleri okuyarak dil öğreniyor, edebiyatın değerini anlıyor ve belki de “pagan” kültürüne biraz oldun nüfuz ediyorlardı. Sigmund Freud, Carl Jung, Mircea ve özellikle de 1949’da yayımlanan Kahramanın Sonsuz Yolculuğu adlı eseriyle Joseph Campbell gibi düşünürlerin ortaya çıkışından sonra mitlerin bir anlamda “gerçek” ve hepimizin yaşamıyla alakalı olduklarını düşünmek moda haline geldi. Bu yeni düşünme tarzına göre tıpkı bizim “iç benliklerimizi” rüyalarımızın garip anlatımlarıyla ifade etmemiz gibi, mitler de “ilkel” toplumların kendilerini ifade ettikleri psikolojik benzetmeler olarak düşünülebilirdi.
Karşılaştırmalı mitoloji çok faklı noktalardan bakma olanağı sunduğu için sapla samanı ayırmak kolaylaşıyor. Yakın zamana kadar mitler halkların tarihini anlatan öyküler olarak okunurdu. Fakat Carl G. Jung, Mircea Eliade, Joseph Campbell ve Claude Lévi-Strauss gibi çağdaş araştırmacılar mitlere daha farklı bir gözle bakmamızı sağladılar. Mitler halkların kolektif bilinçdışında olup bitenlerin yansımasıydı, “uygar”ın zihni de mit yaratmaya en az “ilkel”in zihni kadar yatkındı ve tüm halkların bilinçdışının yansıması olan bu öykülerde belli arketipler vardı. David A. Leeming A’dan Z’ye Dünya Mitolojisi’nde mitlerin günümüzde nasıl okunması gerektiğini özlü olarak karşılıklı sohbet edercesine anlatıyor.
Dünyanın belli başlı tüm halklarının ortaya çıkışları, var oluşları, yaşayışları, doğayı ve kendilerini algılayışları hakkında anlatılan öyküleri özetleyen Leeming, Freud’un “Mitler (Tanrı mitleri dahil) insanın temel nevrozlarını açığa vuran ‘ilkel’ dışavurumlardır” diyerek mitolojiyi psikanalizde kullanmasının dışında vardığı noktayı “mitlerin dinin ve toplumun başlangıcının ‘Oedipus kompleksine’ yeni Freudçuların ‘Elektra Kompleksine’ kadar izinin sürülebileceği” savına sarılmasını da anlatıyor. Jung’un Freud’dan farklı olarak mitlerden yararlandığını belirten Leeming “Jung’a göre mitler nevrozların belirtileri değildir. Daha ziyade kişisel bilinçdışının aksine ‘ortak bilinçdışı’ ya da ortak bellek diye adlandırdığı şeyin içyüzünü anlamayı sağlayan kültürel hayallerdir,” ifadesini ele alıyor.
Çağdaş mitlere örnek olarak da Schöringer’in kedisi, Büyük Patlama, İkiz Paradoksu, Gaia Hipotezi’ne değiniyor Leeming. Star Wars gibi Antik mitlerin çağdaş ideolojilere uyması için yeniden yazılan örneklerine, uyarlamalara da yer veren Leeming mitleri kullanan Hitler’i de unutmamış. Nazi eylemlerin aklamak için Hitler’in Alman mitlerini nasıl kullandığını, John F. Kennedy yönetiminin Kral Arthur’un Camelot’u arasında kurulan bağı dillendiriyor.
Tek bir cilt içerisinde sadece eski Yunan, Roma, Mısır, Ortadoğu Asya değil; Kelt, İskandinav, Amortin, Maya, Hint, Japon, Kızılderili, Doğan ve başka birçok halkın mitolojisi ile tanışma olanağı sunan Leeming’in yapıtı her kitaplıkta olması gereken bir çalışma.
Aygün Bulut – edebiyathaber.net (26 Ekim 2017)