dunyagundemi.net‘in haberine göre Adorno, Minima Moralia kitabında ilgilendiği bütün alanları bu kitapta -bazen birkaç sayfalık tek bir fragman içinde- bir araya getirmiştir. Gezi Parkı olayları sonrasında sıkça kullanılan kelimeler arasında yer alan “Vandallar”a da değiniyor.
Minima Moralia, Adorno’nun başyapıtıdır. İlgilendiği bütün alanları bu kitapta -bazen birkaç sayfalık tek bir fragman içinde- bir araya getirmiştir: Felsefe, günlük yaşam, siyaset ve işçi hareketinin tarihi, edebiyat ve müzik, psikoloji, Faşizm, ırkçılık ve savaş. Bir polemik kitabı olarak da görülebilir: Bütün bu konuları, karşılarında eleştirel bir tutum aldığı düşünce sistemleriyle (örneğin varoluşçuluk veya psikanaliz) ve Heidegger gibi düşünürlerle kimi zaman açık kimi zaman örtük bir tartışma içinde işlemektedir. Adorno’nun kendine özgü yöntemi de bu kitapta en güçlü ifadesini bulur: İlk bakışta önemsiz görünebilen tek bir olay ya da nesne (örneğin astroloji) Adorno’nun merceği altında, büyük tarihsel eğilimleri açıklayan bir şifre olarak belirmektedir. Gezi Parkı olayları sonrasında sıkça kullanılan kelimeler arasında yer alan “Vandallar”a da değiniyor Adorno. Kitabın ilgili bölümü şöyle:
Vandallar
“Büyük kentlerin doğumundan beri gözlenen telaş, sinirlilik ve huzursuzluk bir salgın hastalık gibi yayılıyor şimdi, tıpkı bir zamanlar veba ve koleranın yayıldığı gibi. On dokuzuncu yüzyılın bir yere yetişmek için seke seke giden kent sakininin hayal bile edemeyeceği enerjiler ortaya salınıyor bu süreç içinde. Herkesin her zaman birtakım projeleri olmak zorunda. Boş zamandan azami yarar sağlanması gerekiyor. Planlanıyor bu zaman dilimi, çeşitli girişimlerde bulunmak için kullanılıyor, gezilerle, akla gelebilecek her türlü mekân veya gösteriye yapılan ziyaretlerle veya sadece mümkün olan en hızlı yolculuk türleriyle tıkış tıkış dolduruluyor. Düşünsel çalışmanın üstüne de düşüyor bütün bunların gölgesi. Rahatsız bir vicdanla yapılmakta bu çalışma, sanki daha önemli bir işten, sırf hayali olsa bile daha acil bir işten zaman çalınıyormuş gibi. Düşünsel çalışma, kendi kendini gözlerinde meşru kılabilmek için, büyük bir basınç altında ve zamana karşı yürütülen hummalı bir etkinlik havasına bürünmek, her türlü derin düşünüşü ve dolayısıyla kendini dışlayan bir çaba olmak zorunda. Aydınlar ancak yükümlülüklerden, gezilerden, randevulardan ve kaçınılmaz eğlencelerden artakalan vakti asıl üretimlerine ayırır gibi çoğu zaman. Kendilerini her zaman ortalıkta görünmek zorunda kalacak kadar önemli kişiler olarak gösterenlerin kazandığı itibarda iğrenç ama bir ölçüde rasyonel bir yön de var. Kasıtlı biçimde duygusal ve abartılı bir tatminsizlikle tek bir acte de présence [kendini gösterme oyunu] olarak stilize ediyorlar yaşamlarını. Daha önce verilmiş bir sözleri olduğunu belirterek bir daveti reddetmekten aldıkları haz, rakip karşısında bir zaferin de işareti. Çoğu yerde olduğu gibi burada da üretim sürecinin biçimleri, özel yaşamda veya bu biçimlerin muaf tutulmuş çalışma alanlarında tekrarlanmaktadır. Yaşamın tümü bir mesleğe benzemek zorundadır; bu benzerlik, henüz dolaylıca maddi kazanca yönelik olmayan şeyi de gizleyecektir. Ama burada açığa çıkan korku sadece daha derin bir korkunun yansımasıdır. Düşünce süreçlerinin ötesinde yer alan ve bireysel varoluşu tarihsel ritmlere uyarlayan bilinçdışı algı ve deneyimler, dünyanın gittikçe yaklaşan kolektifleşmesini seziyorlardır. Ama bütüncü toplum bireyleri pozitif biçimde kendi içine almaktansa onları ezerek şekilsiz ve istenen kalıba sokulabilecek bir kitleye çevirdiği için her birey durdurulmaz gibi görünen o özümlenme ve erime sürecini dehşetle izlemektedir. Bir şeyler yapmak ve bir yerlere gitmek, sinir sisteminin yaklaşan ürkütücü kolektifleşmeye karşı bir tür aşı geliştirme çabasıdır, görünüşte özgürlüğe ayrılmış saatlerde kendini kitlenin bir üyesi olarak eğiterek kolektifleşmeye şimdiden hazırlanma çabası. Tehlikeyle yarışarak onu geçmektir burada başvurulan teknik. Kişi, gelecekte yaşamayı beklediğinden de daha kötü, demek daha benliksizleşmiş bir yaşama dalar. Aynı zamanda, benlik yitiminin bu oyunlu aşırılığı, benliksizliği içtenlikle benimsemiş bir yaşayışın daha zor değil daha kolay olabileceğini de öğretir kişiye. Ve bütün bunlar büyük bir aceleyle yapılır, çünkü çan sesleriyle duyurulmayacaktır depremin başladığı. Sürece katılmayan, insani akıntıya boylu boyunca dalmayan kişiyi kolektifin öcü bekler; tıpkı totaliter bir partiye katılmakta geciken ve treni kaçırdığı için de hep misilleme korkusuyla yaşamak zorunda olan kişi gibi. Sahte-etkinlik bir sigortadır, kişinin kendini teslim etmeye hazır olduğunun ifadesi: Sağ kalmanın başka yolu yok gibidir. Güvenliğini en büyük güvensizliğe uyarlanmakta bulur kişi: İnsanı mümkün olan en büyük hızla bir başka yere götürecek bir kaçış izni. Fanatik araba tutkusunda fiziksel yurtsuzluk duygusunun önemli payı vardır. Burjuvanın -yanlış bir adlandırmayla- kişinin kendi içsel boşluğundan kaçışı olarak nitelediği şey de buna dayanır. Zamanın gerisinde kalmak istemeyen kişinin farklı olmasına izin yoktur. Ruhsal boşluksa sadece yanlış bir toplumsal özümlenme biçiminin ürünüdür. İnsanların uzağına kaçtıkları can sıkıntısı, çok önce başlamış bir uzağa kaçma sürecini yansıtıyordur sadece. Ucubeyi andıran eğlence aygıtı, hiç kimseyi eğlendirmediği halde sırf bu yüzden hayatta kalmakta ve gittikçe azmanlaşmaktadır. Eylemin içinde olma dürtüsü zararsız kanallara yöneltir bu aygıt; aksi halde, ayrımsız ve başıbozuk biçimde, cinsel aşırılık veya serkeş saldırganlık olarak, kolektifin -kendisi de hareket halindekilerin toplamı olan kolektifin- üstüne atılacaktır. Hareket tutkunlarının en yakın benzerleri uyuşturucu bağımlılarıdır. Onları yönelten güdü, tam da kentle kır arasındaki ayrımın n uğursuz silinişinden ve evin tasfiyesinden başlayıp milyonlarca işsizin yollara düşmesinden geçerek yerle bir edilmiş Avrupa kıtasında halkların köklerinden koparılmasına varan bir sürece, insanlığın yerinden edilme sürecine verilen bir karşılıktır. Gençlik Hareketinden beri bütün kolektif ritüellerin boşluğu ve içeriksizliği, bu noktadan bakıldığında, sersemletici tarihsel darbelerin el yordamıyla öngörülmesi olarak belirir. Kendi soyut nicelik ve hareketliliklerine bir yenik düşen, bağımlısı oldukları uyuşturucuya koşar gibi o hıncahınç çıkış kapısına üşüşen sayısız insan da, boşalmış toprakları üzerinde burjuva tarihinin kendi sonuyla karşılaşmaya hazırlandığı ulusların göçüne tabur tabur kaydedilen acemi askerlerdir.”
2 Temmuz 2013