Sevgiyi, ilgimizi yönelttiğimiz bireyin tinsel gelişime katkı sağlayan bir eylem biçimi olarak idrak edebildiğimizde dünyamız değişir. Böylesi bir yenilenme,- yaygın pratiklerimizin aksine- alenen şiddet içeren davranış kalıplarına yaslanmayı tercih etmemektir de. Gamze Efe’nin geçtiğimiz günlerde Everest Yayınları etiketiyle çıkan Yine de Bir Şansımız Olmalı adlı eserinde her an, her yerde rastladığımız o dumanımsı sevgi eksikliğini, yalnızlaşmayı, bunlar arasındaki bağlantıyı sergileyen öyküleri okuyoruz. Efe’nin bu ilk öykü kitabında çocukların, ergenlerin, çoğunlukla da yetişkinlerin kesikleri, bırakılmışlıkları, travmaları yaşamlarına yayılıyor. Biz ise sayfaları çevirdikçe görünenin ardındaki ihmalkarlıkları, ilgisizliği, saldırganca tutumları, yüzleşememe hallerini yazarın merceğiyle zerrelerine kadar fark edebiliyoruz. Her şeye rağmen merak, ilgi ve şefkatle yeşeren aşkları, arkadaşlıkları da.
Şiirsellik
Tanrı’nın unuttuğu Taşkale’de ailesini ziyaret eden genç adam; sevgisiz çiftin mutsuz oğulları Rüzgâr; intihar eden kedisinin başucunda Betty’yi** anımsatan R.; sekiz yıl önce Cibuti’den İstanbul’a gelmiş “Yerleşik Yabancı”; evinden dışarıya adımını atamayan Behice Hanım; mezarlıkta iki kişi; kitaplara, yazarlara duydukları ortak sevgiyle dostlukları ilerleyen Defne-yaşlı adam; iskelede aynı vapuru beklerken yıllar sonra karşılaşan Elif ve Savaş; büyükannesinin evinde çocukluğunun son gününe uyanan Öykü; iki adamın üçüncünün gidişine ağıtı …farklı toplumsal sınıflardan ailelere, kadın-erkek ilişkilerine, sağlam dostluklara dikkat kesildiğimiz manzaraların kahramanlarından bazıları. Öykü kişilerinin kimileri hesapsız kitapsız vericiyken kimileri kendi ihtiyaç ve isteklerinin peşindeler, fakat eninde sonunda yalnızlar. Öteki berikine teklifsizlik derecesinde yakın, aralarında güçlü bağlar oluşturamayacak kadar da uzak. Bedenler, nesneler, doğa, kokular, sesler tıpkı lirik bir melodinin enstrümanları gibiler. Ve tüm o sayfalara yayılan şiirsellik…Soluklanırken karşılaştığınız ara sözler de öykülerin belli başlı temalarının öne çıkmasına imkân sağlıyor. Kitapta ana temalarına göre şu başlıklarla bölümleyebileceğimiz on altı öykü bulunuyor:
-Hoyrat aile ilişkileri, bastırılmışlık,
-Yitirilmiş aşklar, kadın-erkek arasında kaybolan bağlar,
-Parçalanan, dağılan aileler, bunların travmaları,
-Sevileni bekleyiş, bekleyişin hüznü.
Her bir gruplamada ortalama dört-beş öykü yer alıyor.
Efe’nin sözcükleri öykülerinin içine memnuniyetle yerleşmişler, fakat şöyle bir dokununca kol kola girip havalanabiliyorlar da: Böyle derken, öykülerin zaman ve mekândan bağımsız olarak içerdikleri kapsayıcılığa dikkat çekmek istiyorum. Bu yolla yazar okurlarına edebi lezzet yaşatmakla kalmıyor, “Yine de Bir Şansımız Olmalı”ya masalarımızın üstünde hatırı sayılır bir yer açıyor. Karakterlerin hal ve tavırlarının soluğuyla, ruhsal dünyalarının soluğu iç içe geçiyor, anlatı kanlı canlı bir yalınlığa erişiyor. Bu etkiyi sağlayan öge içerikten ziyade biçim diyebiliriz. Sözcükler, cümleler bazen öyle yüksek doruklara ulaşıyorlar ki metnin içeriğine dair ilmek ilmek duyumsadığımız hassasiyeti aşıyorlar. Herkese, her şeye açılan bir dünya yaratıyor, arada bir de sağanağa dönüşüyorlar.
Alıntılar
”Ağustos güneşi tepemizde, gölgelerimiz kısacık. Yok olmaya yüz tutmuştuk.” (Fırsatçı)
“Yavaş hareket ediyorsun, tütünler çıtırdıyor. Boğazın yanmış olmalı, üflerken acı yüzünü kesiyor. Sigarayı iki parmağının arasında döndürdün, tekrar dudaklarına götürdün. Biradan koca bir yudum aldın, boğazından üç boğum geçti. Kar giderek hızlanıyor. Sen giderek yavaşlıyorsun.” (Alışmışız)
“Okuduklarından bir şeyler anlatsana,” dedi, kumlara uzandı. Yanına uzanmak, dalgaların sesiyle, yıldızlara bakarak dünyanın en güzel öyküsünü anlatmak istedim. Öyküyü o kadar beğensin ki, bana sokulsun, elimden tutsun” (René ve Kedi)
”Tavanın köşeleri nemlenecek. Pencereleri açacağım, ağır koku ve nem gitsin diye cereyanda kalacağım. Rüzgârın yüzüme üflemesi hoşuma gidecek. Babam limonlu suyunu içecek, televizyonun üzerindeki fotoğraf çerçevesini bir iki santim oynatacak. Kahveye gitmek için evden çıkacak. Ben, odamın aralık kapısından onu seyrederken iş kıyafetlerimi giyeceğim. Otobüse yürümeden önce domateslerime su vereceğim. Ufalıp büzüşenleri, mantara yakalananları ayıklayacağım. Köklenemeyenleri çöpe atacağım.” (“Yerleşik Yabancı”)
”Mutfakta bir sigara yakıyorum. Ellerim başımda. Öfkesinin kırmızısı her yanımı sarıyor. Evdeki tek ses, dumanı üfleyen nefesim. İkimiz de bir anahtar tıkırtısına muhtacız, bir telefon ziline. Çaresizlik evin ortasına çökmüş. Susarsak var olmayacağına inandığımız ihtimalleri konuşuyoruz. Artık kulaklarımız duyuyor, halının altına süpürdüklerimiz karşımızda.” (Yükler)
Parça ve bütün
Coşku, heyecan, endişe, yas, kabulleniş, baskı, aşk, umut, bekleyiş…tüm bunlar; bedenimizle ruhumuzla kendimize, etrafımızdakilere dediklerimiz/ diyemediklerimiz; imlenenler, konuşmalarda üzerimize düşüveren hantal gölgeler. Gidenleri, bir başına kalanları okurken bir başımıza düşünüyoruz. Bireysel ve toplumsal yaşamlarımızda neler değişirse özgürleşiriz? Nasıl yaşıyoruz? Nasıl yaşanır?
Yine de Bir Şansımız Olmalı’nın sözcükleri gittikleri yerlere paraşütsüz inebildiklerine, suyun altında kaldıklarında bile nefeslerini uzun süre tutabildiklerine göre onları zapt etmeye yeltenmeyelim. Bırakalım mümkün olduğunca çok sayıda okura ulaşsınlar.
Alıntılar ve ek bilgi:
*Başlık kitaptaki Fırsatçı adlı öyküden alınmıştır, syf.50.
**Betty Blue, film, yön:Beineix, Jean Jacques, 1986, Fransa.
Yine de Şansımız Olmalı, Efe, Gamze, Everest, Haziran 2022, 1.basım, alıntılar, sırasıyla syf.46, 56, 67, 101-102,129.
edebiyathaber.net (5 Temmuz 2022)