Bir hikayeyi sadece hikaye diyerek okuyup onun farklı katmanlarını görmezden geldiğimizde sığ bir okumaya sahip oluruz ve asıl görmemiz gerekeni atlarız. Hikayeler bize sadece kıyıda köşede yazarın kalemine misafir olan “küçük insanların” değil bulundukları coğrafyanın, dönemin koşullarını da anlatan bir nevi tarihi tanıklıklardır. Küçük insanların etrafında dönen büyük dünyanın ayrıntılarına bakmak için fırsattır öyküler. Size çalışkan okur olmayı vadeder. Üzerinize bıraktığı hislerin peşinde hem kendi içinizde hem bulunduğunuz yerde dolaşmanızı sağlar, bakış açısı kazandırır.
Gogol‘un 1842 yılında yayımlanan kısa hikayesi Palto herkesin her daim anlattığı üzere bir küçük insan hikayesidir. Palto’nun Eylül ayında Ayrıntı Yayınları Klasik Dizisi tarafından yayınlanan yeni edisyonun başında Behçet Çelik’in Gogol, Palto ve “küçük insan” öyküleriyle ilgili yazdığı bir ön yazı bulunmakta. Çelik, “Hayaletteki Işık ve Gölge” yazısıyla Gogol’a ve Palto’ya dair farklı yazar ve eleştirmenlerin bakış açılarını topluyor. Edebiyatta insancıl ve gerçekçi bir damarın başlangıcı olarak tanımlıyor Palto’yu küçük insan tanımı klişesi üzerinden uzaklaşıp edebi eser olarak bakıyor Palto’ya.
Gogol’un kendi yaşantısına baktığımızda da karşımıza bir küçük insan çıkar. Orta halli toprak sahibi bir ailenin çocuğu olarak Ukrayna’nın bir köyünde dünyaya gelen Gogol’ün eserlerinde içerisinde büyüdüğü köy hayatının etkisi bir hayli görünür. Gençlik yıllarında şiire ve edebiyata ilgi duyan Gogol Petersburg’a gidip memur olup bir şekilde hayatını devam ettirmeyi dener fakat başaramaz sonrasında Almanya’ya gidip parası bitene kadar yaşar ve ardından tekrar Petersburg’a geri döner, bu sefer bir devlet dairesinde memur olarak çalışmaya başlayan Gogol bir sene sonra bu işten ayrılır. 1831 yılında kısa öyküleri yayımlanmaya başlar ve edebiyatın çeşitli türlerinde eserler vererek hayatına devam eder. Puşkin’den etkilenen ve onunla yakın bir ahbaplığı olan Gogol için Puşkin’in ölüm haberi de büyük bir darbe olur. İki önemli eserini hayatını etkileyen bu ciddi kaybın ardından 1842 yılında yayınlar Gogol, Ölü Canlar 1 ve ilk uzun öyküsü olan Palto.
Bir devlet dairesinde mektupları temize çeken Akakiy Akakiyeviç’in hikayesidir Palto. Mektupları temize çekmek onun için bir hayli önemli bir vazifedir. İşine işinden memnun giden ve sıklıkla evine de iş götüren bir memurdur. Evden işe işten eve bir hayatı vardır, çevresi için bir alay konusu olmadığı zamanlarda adeta görünmezdir. Kendi ufak tefek hayatının içerisinde mesuttur. En ufak şeylerin dahi maddi hesabını yaparak geçirdiği bir hayatı vardır Akakiyeviç’in. Sabahlığa dönmüş eski paltosunun yenisine ihtiyaç duyana kadarda pek bir endişesi yoktur aslına bakarsanız. Pek fazla hayal kurmadığı için pek fazla beklentisi yoktur hayattan. Bir kış yaklaşırken paltosunun onu soğuklardan koruyamacağının farkına varır. Yamanacak hali dahi kalmayan paltonun yenisi için bin bir hesapla para ayırır ve kendine yeni bir palto yaptırır. Buraya kadar herşey onu gören ve onun gördüğü gözler etrafından anlatılır Gogol tarafından. Akakiy Akakiyeviç’in bir şeklide gözünün değdiği herkesin hikayesine dair ayrıntılar verir Palto’da. Öyle ya bu bir küçük insanların gerçek hayat hikayelerinin anlatısıdır. Para sorununu bir şekilde halleder Akakiyeviç ve yeni paltosunu giyinip işe gider. Kendinden emindir ta ki gün bitene değin. Paltosunu giydiği ilk günün gecesinde paltosunu çaldıran Akakiy’in sonrasında yaşadıklarının anlatıldığı kısımdır Rus’ların kendilerini aşağılanırken buldukları kısım. Kendisinden yardım talep eden insana burnu büyük tavırlar sergileyen üst düzey devlet görevlilerinin halini anlatır Gogol hikayenin ikinci kısmında. Akakiy Akakiyeviç’in ölümü bile iş yerindeki arkadaşları tarafından günler sonrasında fark edilir. Öyle ki hayaleti canlısından daha çok konuşulur yaşadığı yeryüzünde.
Bu yazımın ardından Rus insanını aşağıladığı için eleştiren Gogol aslında Rus yazının gerçekçiliğinde bir mihenk taşıdır. Sadece Rus ileri gelenlerinin hoşuna gitmemiştir anlattıkları. Dönemin Çarlık Rusya’sının etkisinde toplumsal statülerin altında kalmıştır insanlık ve vicdanlar. Hiç kimse kendinden olmayana merhamet etmemiştir. Akakiy Akakiyeviç sadece bir örnektir.
Ayrıntı Yayınları tarafından yayınlanan edisyonun sonunda yer alan Belinski’nin mektubunda bu hoşnutsuzluk kesin bir dilde ifade edilmiş. Belinski Gogol’un Rus yurttaşlarını anlatım tarzını beğenmemiş ve ona kindar ve kızgın bir üslupla yazmış mektubunu. Gogol’u beğenenleri de mektubunun dışında bırakmamıştır elbette. Belinski’nin kendi batılılaşma eğilimi içerisine dahil olduğu halka karşı yazılmış bu hikaye elbette ki can sıkıcıdır.
Bugünden 1842’ye Rusya’ya değil Türkiye’ye bakacak olursak aslında düşenin pek dostunun olmadığını ve bunun her gün her yerde aynı olduğunun farkına varmamız gerekir. Türkçe Edebiyat’ın içerisinde yer alan küçük insan hikayelerine naifliğin ve aşkın daha ön plana çıktığını belirtebiliriz elbette ama edebiyat dışı dünyada adaletsizliğin ve eşitsizliğin aynı olduğunun hep beraber farkına varırız.
Gogol Palto’suyla karşımıza çıkan Akakiy, Sabahattin Ali’nin devlet memuru Raif Efendi’si ya da Oğuz Atay’ın Beyaz Mantolu Adam’ı bir yerlerde ahbaptırlar kanaatimce. Yazılmış küçük hayatların buluştuğu ve birbirlerine dertlerini anlattıları bir dünyanın varsayımı nedense bir gülümsemedir bende. Hikaye kelimeye dökülünce ölür gibi gelir kimisine oysa herkeste yaşattığı ve yaşadığı farklıdır kahramanın, yazılan ölümsüzleşir.
Adalet Çavdar – edebiyathaber.net (6 Kasım 2015)