Akgün Akova, tüm kitaplarıyla Karakarga Yayınları’nda

Nisan 18, 2018

Akgün Akova, tüm kitaplarıyla Karakarga Yayınları’nda

Akgün Akova’nın kitapları Karakarga Yayınları etiketiyle yayımlanmaya başlandı.

Tanıtım bülteninden

Baba Bana Bağırma

Akgün Akova’nın “serpme” şiirlerinin yer aldığı Baba Bana Bağırma çıktı.

Arka kapaktan:

hiç kimse yanımda kal demiyorsa sana

oltaya takılır gibi vardığın deniz kentleri

bulutlarla evlenmiş dağ yolları

ağızlara sıcak ekmek dağıtan şu güzelim sabah

hiçbiri kal demiyorsa sana

kırların kokusu, yol tutkusu, sonsuzluk duygusu

aşka düştüğünde gözlerinde biriken deliler

Elimi Tut Yeter

Gerçeğin doğup büyüdüğü ve düşlerle saklambaç oynadığı yerlerde yazılan kitap…

Çocukların sınırsız hayal güçleriyle sordukları birbirinden zor sorulara yanıt vermekte zorlandığınız anları düşünün. Peki, içinden çıkılamaz gibi görünen labirentlerde gezinmenizi sağlayan bu zekâ yüklü sorular sizi nerelere götürebilir dersiniz? Bu sorunun yanıtını Akgün Akova’nın Elimi Tut Yeter adlı kitabında bulacaksınız.

Arka kapaktan:

Oğlum Fırat’ın beş yaşına varana kadar sorduğu sorular benim yaşamım boyunca karşılaştığım en zor sınavlar oldu. Biriyle bir kahvaltı sofrasında karşılaştım: “Yumurtalar neden uçmuyo’ baba?”
Bir diğeri mutfak penceresinin önünden uçarak geçen kuşlar yüzünden soruldu: “Kargalar neden kara biliyo’ musun?”

Başka bir Fırat sorusu, deniz kıyısında sulardan çıktı: “Damlalar birbirlerini nasıl tanıyo’lar baba?”
En yutkunduruculardan biri, dalgaların salladığı Kadıköy-Eminönü vapurunda buldu beni:
“Vapurlar batınca denizin canı acır mı, baba?”

***

Halime gülüyorsunuz elbet, ama ben de şimdi sormam mı size: Bilin bakalım, bir çocuk sorularıyla babasını ne kadar uzağa götürebilir? Zor durumdaki bir baba yanıtları nerelerde arar? Bana düşen, tarihin, edebiyatın, şiirin, gerçeklerin ve düşlerin içine dalmak oldu. Döndüğümde yanımda Márquez, Galeano, Uyar, Tolstoy, Cansever, Neruda, hatta bir sürü astronot ve saat tamircisi de vardı! Fırat’ın bazı sorularına yanıt olarak onları getirmiştim. Okuyunca göreceksiniz; çaresiz bir babanın işine yaramışlar mı, yaramamışlar mı?

Sevdiğim Kadın Adları Gibi

Her biri birer kadın adı olan ve her biri birbirinden güzel anlamlar taşıyan sözcüklerle bir şiir dizisi oluşturan Akgün Akova, her bir şiirinde aşkı da yeniden tanımlıyor.

Arka kapaktan:

İrem dağılan bir ilkokulun zili gibi bak bana * seni kimse anlamıyor Duygu * Yasemin aşktı aralık kapılara anlattığın * çantanda bir sürü anahtar var Lale * gemilerin yıldızları seyrediyor Arzu * bir göktaşının tüyleri olsaydı Esin * bir ırmak seni çağırıyor Ayşegül * bir çocuğun denize fırlattığı bembeyaz martı Pelin * her şeye yeniden başla Leyla * araya rüzgârlar girse de Burçak * rüzgârda açılan saçın güzelliğisin Ebru * bütün o yollardan tek başına geçtim Naz * denize düşen yıldırım da sensin Alev * bu gece bu nehri korkmadan geçmen gerek Ece * ekmekle suyun çalınmadığı yerde uyursun Burcu * örtüsü alev almış masanın üzerinde duran bir bardak su Jülide * Zeynep neden açmayıp yaktın sevgilinin gönderdiği mektubu * Ayça ağlayınca Hindistan’a benziyorsun * dilimimi gagası kırık bir martıyla paylaştım Eylül * hep başka birini bekledin Nisan * gözlerine gitmiyor bindiğim hiçbir vapur Deniz * gittik bir kır kahvesine oturduk Berna * saçlarından bir adam düşüyordu Aslı * annen derin bir yara izi gibi uyuyor İdil * soruyu dalgınlığıma ver Nilüfer * “gözümde bi’ şey var” deyince sen Sevda * düşmemek için saçlarına tutundu dünya Elif * beni bu kentten götür diyorsun Bahar * sıkılan beyaz bir eldiven gibi yolları kapadı kar Hale * Begüm kanat takmış saat senin adın * Yağmur kimi zaman yanlış yolcuyu alıp giden bir trendir aşk * anlarsın yeryüzü sestir Selin * annenin sesi öyle güzeldi ki Dilara * sevgilini gece dağıttın kahvaltıdan önce toplamalısın Rüya * Mine bir makasın ağzından aldım seni * Eros sana da ok atmış dediler Beliz * Şehrazat adın fısıldanıyor tütsüler yakılan bir sarayda

Yıkık Bir Çocuk Bahçesi Gibiydi Yüzü

Gerçeğin savaşı, düşün de barışı gördüğü yerlerde yazılan kitap…

Akgün Akova, Yıkık Bir Çocuk Bahçesi Gibiydi Yüzü kitabında savaşın acılarını, insanlığın çırpınışlarını, yitirilenleri, unutulmayanları anlatıyor. İki bölümden oluşan kitabın ilk bölümünde 1992 ile 1995 yılları arasında Bosna Hersek’te yaşanan iç savaşın acı izleri anlatılıyor. İkinci bölümde ise farklı konular üzerine denemeler yer alıyor ve pek çok önemli şairin dizeleri de yazılara eşlik ediyor.

Arka kapaktan:

– Dil Derneği Ömer Asım Aksoy Ödülü –

Boşnak askeri Saffet, yirmi yaşında ölen kız kardeşinin mezarına bir demet Saraybosna kırmızısı gül bırakıyor. Belleği onu gerilere, çocukluğuna götürüyor. Evlerindeki çocuk odasında uyku zamanı geldiğinde, kardeşinin ona anlattığı masalları anımsıyor. Kırmızı güllerden çevreye müthiş bir masal kokusu yayılıyor. Dayanamayıp gülleri koklamak için eğiliyor Saffet. Birden, sabahki yağmur yüzünden kayganlaşan toprakta dengesini yitirip, yere yuvarlanıyor. Çamurun içinde sırtüstü yatarken, savaşın yırttığı gökyüzüne bakarak söyleniyor: “Bir asker gül koklamak için bile eğilmemeli.” Ötelerde, mezarlığı gören yüksek bir yapının tepesindeki Sırp tetikçi, hedefinin bir anda ortadan yok olmasına sinirlenip ağzındaki sigarayı yere tükürüyor. Ve tüfeğin dürbününe gözünü dayayarak yeni bir kurban aramaya başlıyor kendine.

Yazar hakkında:

Adı ve soyadı ile uyaklı olsun diye, Akyazı’da doğdu. Çocukluk devrinde, ayı oynatıcısı olmak istedi. Tefin işkence aleti olarak kullanıldığını sonradan öğrendi. Haritalarda günlerce göçmen kuşların gittiği yerleri aradı. Onlara yazdığı mektupları göndereceği adresleri bulamadı. Einstein’la Frankenstein’ın kardeş olmadıklarını anladıkları gün, çocukluk devri sona erdi. Einstein’ın “Düşlemek, bilgiden daha önemlidir.” dediğini kulaklarıyla duydu. Oysa Albert Einstein, bir ışının sırtına binip yeryüzünden çoktan gitmişti.

Akova, canı sıkılınca Gebze Lisesi’ni, Hacettepe Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü’nü ve İstanbul Üniversitesi İşletme İktisadı Enstitüsü’nü bitirdi. Diplomalarını duvara astı. İlk şiiri, 1984 yılında yayımlandı. Çok cinayet işledi, elini şiire buladı. Okuyup da etkilendiği tüm şairleri ve sevdiği dizeleri bir bir öldürdü. Kendi oldu. Bir şiir okuduğu zaman kendine hep “Şair, bu şiirde ne demek istememektedir?” diye sordu.

Yapıtları birçok dile çevrildi, ama o kendine çevrilemedi. Dünyanın kalp atışını duyma çabası olarak 1998’te elinde fotoğraf makinesiyle yollara düştü. Gezi yazarlığı ve editörlüğü, doğa fotoğrafçılığı, TRT ve Açık Radyo’da sunuculuk, metin yazarlığı ve program yapımcılığı yaptı. Üniversitelerde ve çeşitli kurumlarda yaratıcı sanat eğitimleri verdi. Fotoğraf sergileri açtı.

Akgün Akova’nın binlerce fotoğrafı ve yüzlerce gezi yazısı National Geographic, Voyager, THY Skylife gibi dergilerde yayımlandı. Bugüne dek şiir, deneme, gezi ve fotoğraf alanlarında yirmi beş kitabı yayımlanan Akova’ya 1993 Truva ve 2003 Dionysos Şiir Ödülleri verildi. Yıkık Bir Çocuk Bahçesi Gibiydi Yüzü adlı kitabı 1998 Dil Derneği Ömer Asım Aksoy Ödülü’nü kazandı. 2014 yılında Polonya Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı tarafından “Bene Merito Şeref Nişanı”na layık görüldü.

Aslında böyle uzun bir özgeçmiş yazmak niyetinde değildi. Tek cümle yazıp geçseydi belki de daha iyi olacaktı: “Akgün Akova, bu dünyada elinden geleni yaptı.”

edebiyathaber.net (18 Nisan 2018)

Yorum yapın