Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nın ateşleyicisi, Fransız Devrimi’nin tanığı ve fikri yapısını hazırlayanlardan Thomas Paine’in hapishanede yazdığı “Aydınlanma Çağı” yapıtını (*) okuyorum şimdilerde.
“Benim din kurumum aklımdır,” diyen Paine, özellikle inancını açıklarken şunun da altını çizer: “Yahudi, Hıristiyan veya Müslüman olsun tüm ulusal din kurumları, insanlığı korkutarak esir eden, gücü ve kazancı tekelleştirme amacı güden insan icatlarından başka bir şey görünmüyor bana.”
İnananlara saygı duyduğu, herkesin bir inancının olma hakkının bulunabileceğini de imleyen Paine, şunu demekten de alamaz kendini: “Fakat mutluluk için insanın zihinsel olarak kendine sadakat göstermesi gereklidir. İmansızlık sadece inanç veya inançsızlıktan ibarete değildir; inanmadığı şeye inanmış gibi görünmeyi de kapsar.”
Doğrusu Paine’in 1700’lü yıllarda yazdıklarını okurken ; çağımıza, zamanımızın ruhuna denk düşen çok şeyden söz ettiğini gözledim demeliyim.
Batı uygarlığıyla aramızdaki üç yüz yıllık uçurumun ne anlam taşıdığına dönük de bir ayna tutuyor Paine, “Akıl Çağı”nda söyledikleriyle.
Öyle ki, her cümlesine yansıyan düşüncelerinde ülkemizin içinden geçtiği alacakaranlık zamanın yansımalarını buluyorsunuz adeta:
“Kendi kendini kandırmanın toplumda yarattığı ahlaki bozulmayı hesaplamak mümkün değildir. Bir insan mesleki inancını gerçekte inanmadığı şeylerin hizmetine sunacak kadar ahlakını kaybetmiş ve aklının iffetini satışa çıkarmışsa her türlü suçu işlemeye açık hale gelmiştir. Bir şeylere sahip olmak için bir din adamı rolüne bürünebilir ve bu rolü başarıyla sürdürebilmek için yalan yere yemin etmeye başlar. Ahlakı yıkmaya yönelik daha tehlikeli bir davranış olabilir mi?”
Paine, aldatmaca bir dünyanın nasıl kurulduğunu; söylentilerle insanlar ruhuna yerleşen korkunun ne anlama gelebildiğini anlatırken, insanın görmediği herhangi bir şeye inanmama hakkının olduğunu da belirtir.
Kuşkusuz Paine’in söylediklerini, yani artık pagan çağlar geride kaldı düşüncesini dile getirenlerin Ortaçağ Avrupası’nda başlarına neler geldiği bilinir. Bruno’nun yakılması, Galileo’nun ve Erasmus’un başına gelenler unutulacak gibi değil!
“Kahramanların tanrılaştırılması” toplumları hep bir yerlere sürüklemiştir. Tarihte bunun örnekleri çoktur. Bugün bilişim çağındayız. Ama “akıl çağı”nın aydınlanmacı düşüncelerine her dem ihtiyacımız var.
Bir toplum eğer kendi alacakaranlık çağını henüz tamamlayamamışsa; buna daha çok gereksinme duyar, duymalıdır da.
Alacakaranlık Dünyanın Dili
Max Horkheimer (1895-1973) bir Alman düşünür, Frankfurt Okulu’nun kurucularından. “Alacakaranlık” yapıtı öncesindeki “Akıl Tutulması” ile belleklerimizdedir onun düşünceleri. (**)
1931-34 yıllarında kaleme aldığı öykü ve denemelerinden oluşan “Alacakaranlık”, çağ Almanyası’nın sürüklendiği ortamı, insanlık durumlarını, siyasi ve toplumsal hayatın yansılarını göstermesi açısından etkileyici bir yapıt.
“Mevcut toplum düzenindeki kötü gidişat, adaletsizlik, acımasızlık” ve daha birçok şeyin 20. Yüzyıl aydınlanmacısının bilincinde uyandırdıkları ve tanıklıkları zamanımıza ayna tutmaktadır.
Evet, tıpkı Paine’in söylediklerinin/tanıklıklarının içinden geçtiği karanlık çağdaki izleri gibi, Horkheimer da kendi zamanının alacakaranlığına bakıp anlatıyor olup bitenleri…
Yiten adalet duygusu, yaşanan çatışma ortamı, körüklenen savaş çığırtkanlığı, kışkırtılan yükseltilen milliyetçi dalga…Ve nihayetinde toplumsal yarılmayla gelinen savaş ortamı…Ötekileştirme politikasının yalnızca Almanya’yı değil, dünyayı yıkıma götürmesi…
Horkheimer’ın yazdıklarından bir kısa metin okumak ister misiniz?
Buyurun öyleyse:
Hınç Öğretisi Hakkında
“Sistem, sadece muhatapları tarafından eleştirilebilir. Nasıl da kurnazca söylenmiş değil mi? Diğerleri, yani sisteme aşağıdan bakabilenler de öfke dolu, intikam peşinde ve kıskanç olmakla suçlanarak silahsızlandırılır. Onlar ‘kindandır’. (…)
Öyle görünüyor ki şanslılar, büyük oranda hapishaneye dönüşmüş bu toplumda tanıkların, çile çekmeyenler arasından seçilmeleri gerektiği konusunda sessizce mutabakata varmıştır.”
___________
(*) Akıl Çağı, Thomas Paine; Çev.: A.İhsan Dalgıç, 2012, Türkiye İş Bank. Kültür Yay., 175 s.
(**) Alacakaranlık, Max Horkheimer; Çev.; İlknur Aka, 2009, Kırmızı Yay., 287 s.
edebiyathaber.net (22 Haziran 2021)