Hazırlayan: Can Öktemer
En son okuduğunuz kitabın adı nedir? İzlenimlerinizi öğrenebilir miyiz?
En son, Aslı Tohumcu’nun Durmadan Leyla adlı romanını okudum. Eros’un, gökyüzünün derinliklerinden aşağı, günümüzün dünyasına bakması ve libidosunun oldukça yüksek olduğunu düşündüğü bir kadın yazara odaklanması… Konu olarak da üslup olarak da oldukça ilginç bir roman. Bir tür kara mizah, katıksız bir ironi ve cesaretli, yer yer pervasız bir dil. Kitabı sürekli gülümseyerek, kendi halimize acıyarak okudum. Roman kahramanı yazar olduğu için, içinde bulunduğumuz kültür sanat ortamına da değiniliyor. Sadece biz değil, Eros bile anlam veremiyor bu yaşananlara. Hayretler içinde, Fesuphanzeus deyip duruyor.
Son okuduğunuz kitapta, en beğendiğiniz cümle ya da alıntı nedir?
Özellikle, Eros’un bizim dünyamıza bakarken yaşadığı şaşkınlıkları anlatan bölümleri çok sevdim. Çok fazla örnek var ama hemen birinden söz edeyim… Eros, Haberci ile birlikte gözünü kazana dikip roman kahramanını, yani Dişi’yiizlerken şaşkınlıkla “Ay, kıçına ip mi bağlıyor, doğum kontrolünden anladıkları bu mu şimdilerde?” diye soruyor. “O bir tanga efendimiz,” diye açıklıyor haberci. Eros’un her zamankinden daha tuhaf baktığını görünce de, “yeni nesil don,” diye açıklıyor.
Yeni bir kitaba başlamadan önce arkadaşınızdan mı tavsiye alırsınız, kitap eklerinden mi yararlanırsınız yoksa tamamen sezgilerinizle mi hareket edersiniz?
Sevdiğim yazarların kitaplarını zaten merakla bekliyorum. Kitap eklerinden, sosyal medyadan ya da arkadaşlarımdan duyduklarımla, yeni yayınlanan kitapların büyük kısmından haberim oluyor. Yeni yazarlar konusunda da algımın çok açık olduğunu söyleyebilirim. Elimden geldiğince takip etmeye çalışıyorum.
Keşke bu kitabı ben yazsaydım dediğiniz bir kitap var mı?
Olmaz mı… Kafka’nın Şato’su. Kafka benim başucu yazarım ve Şato, kutsal yalnızlığımın mabedi.
Yazdıklarınızı ilk olarak ne zaman gün ışığına çıkardınız ve ilk kimlere okuttunuz?
Şiirle başladım ve uzun zaman şiirlerimle yer aldım edebiyat dünyasında. Düzyazı sonradan geldi. Deyim yerindeyse, söz fazla birikince düzyazıya da sürüklendim. Yazdıklarımı çevremde çok fazla kişiye okutmazdım. Ailem de, arkadaşlarım da şiir yazdığımı bilirdi ama şiirlerimi okumamışlardı. İlk şiirim, 1987 ya da 1988 yılıydı sanırım, İzmir’de yayınlanan Yamaç dergisinde yer aldı. 1988’de yine İzmir’de yayınlanan Dönemeç dergisinin düzenlediği Ali Rıza Ertan Şiir Ödülü’nde birincilik aldım. Sonrası geldi.
Belirli yazma alışkanlıklarınız var mı? Gürültülü bir yerde mi yoksa sessiz bir ortamda mı yazmaktan hoşlanırsınız?
Yazmak, masa başına oturup kağıdın kalemin ya da bilgisayarın önüne geçmekle başlayan bir eylem değil. O yalnızca buzdağının görünen kısmı. Yazı ya da şiir, biz gündelik işlerimizin peşinde koşuştururken kendiliğinden olgunlaşıyor. Beynimiz yazmaya devam ediyor zaten. O yüzden yazmanın yirmi dört saat süren bir eylem olduğunu düşünüyorum. Masa başına oturduğumuzda beynimizde olgunlaşanı kağıda geçiriyoruz, derleyip toparlıyoruz, üzerinde çalışıyoruz. O aşamada, metne odaklanmamızı sağlayan sessiz bir ortam olmalı elbette. Ondan öncesi, beynin tüm işlevleri gibi karmaşık, kaotik bir süreç.
edebiyathaber.net (4 Mayıs 2018)