Anadolu’da zaman her şeyi değiştirirken mekân sanki anaç bir dürtüyle maziye sahip çıkıyor.
Ve örenler anlatıyor geçmişi, harabeler, yüreklerine od düşmüş buğulu sesli ihtiyarlar… Ormanların nice sırrı saklayan soluğu, zamana gizlenen türlü acıyı dile getiriyor…
Oysa giderek tabiattan uzaklaşan hissiz yürekler anlık duygularla ve öfkeyle her hazin olayda sanal mecralarda gürlese de, kısa süre sonra her şey rutine dönüyor, o gerçek acılara ise bir damla gözyaşı bile düşmüyor.
Hal böyle iken türlü duyguların bir tavus kuşu rengiyle seyrana çıktığı mekân giderek renklerinden mahrum kalıyor.
Siyah beyaza bürünüyor tüm renkler…
İşte böyle bir ortamda Anadolu’da her şey değişiyor.
İnsanlar, diller, düşünceler, köy adları, isimler…
Ama sadece kaderler değişmiyor.
Tıpkı, ilk insandan beri yaratılan ötekilerin yaşadıkları acılar gibi…
Oysa halden bilenler için zaman yitip gitse de mekân sadık bir dost gibi geçmişi yaşatmaya devam ediyor.
Tek tip düşüncelerin kemikleştiği bir zamanda ve mekânda unuttuğumuz o renklerin ve duyguların varlığı Serkan Türk’ün romanı Ausgang’da bir günlükle filizleniyor.
Ve “İnsan neden günlük yazar ki, diye soruyor içlerinden biri”, “Kaç yaşında olursa olsun insan anlaşılmak istiyor” diyor diğeri.
Ve Onnik’in tuttuğu günlük zamanı ve mekânı biz okuyuculara taşıyor.
Sonra o müphem zamanın unutturmaya çalıştığı acılar, ötekiler ve o tarifsiz duygular Ausgang ile ayan beyan ortaya çıkıyor.
Anadolu’yu, kimliklerden öte duygularla da anlatan Ausgang bize geçmişi fısıldıyor…
Toplumun sosyolojik çıkarsamalarının durultulduğu Ausgang’da alışageldiğimiz, hatta sorgulamadan imtina ettiğimiz insanlığa dair olmayan nitelendirmelere de yer veriliyor.
Misal bu toplumda “İnsan kendinden bahsetmeye başladığında nereli olduğunu söylemek zorunda hissediyor”. Özdeş olmayan bir memleket, bir kimlik veya düşünce sizi daha baştan bir öteki haline getiriyor.
Ve insanın duygusuzca şekillendirdiği mekânın kaderi dile geliyor Ausgang’da.
“Kader, çok eski bir kelime. Umudun olmadığını, dönüp durduğun boşlukta kaybolacağını anımsatıyor sadece.” Bununla da yetinmiyor, “İnsanın düne dair dönüp hatırladığı şeylerin önemli bölümü çocukluğunda yaşadıklarıdır. Belki de yaşayamadıkları, öykündükleri…” diyor.
Geçmişle bu günü hayatın içinden örneklerle yerli yerinde öyle mukayese ediyor ki, bu dönüşümü en iyi ben bilirim diyenleri bile yetersizlik hissine sürükleyebiliyor bu roman.
Ausgang iki farklı dille yazılmış bir eser. Bu dil kullanım yetisi, kişinin kendi benliğini terk ederek kendisine seslenişini de anımsatıyor.
Her ne kadar görece özgür olsak da, bunu hissetsek de “Şimdi hepimiz bir kafesin içinde kanat çırpıyoruz” gerçeği her sayfada karşılık buluyor.
Onnik adlı ihtiyarın günlüğüne erişen ve romanda sadece tek bir yerde ismi zikredilen anlatıcı, hem Onnik’i hem de kendisini, yani iki farklı ötekiyi bize yersiz yurtsuz göçmen kuşlar gibi anlatıyor. Kimi sürekli uçan, konduğu bir dalda birkaç nefesten sonra tekrar yol alan, kimi ise mevsimleri bir dalda geçirse de er ya da geç o dala tutunamayan…
Anlatıcı, düştüğü bu duygu ummanında Onnik Efendinin kadim bir dostuna da dokunmak istiyor. Bütün bu anlatılanların gerçek olup olmadığını kendince sorguluyor. Bir tavus kuşunun renklerle dolu görselinde hissettiği eksikliği, eşsiz bir renkle tamamlayıp belki de bu hazin gerçekliği nihayete erdirmek istiyor. Tıpkı eski bir haritanın işaret ettiği bir mekânı Onnik Efendinin anlattıklarından yola çıkarak bulmaya çalışıyor. Ve gerisini okuyucuya bırakıyor yazar…
Velhasıl Anadolu’nun türlü duyguyu misafir eden bir han olduğunu yineliyor Ausgang. Sonra Türkiye’nin siyasal hayatı anlamında da bir tarihsel rol üstleniyor. Dönemi siyasal olaylarla anlamlandırırken romanı katı bir gerçekliğe de büründürüyor. Sonra her zamana ait ötekilerin adları değişiyor. Tıpkı Onnik Efendi gibi. Bütün ötekilerin bedenlerinin ruhları kadar yorgun; ruhlarının ise bedenleri kadar ağır olduğunu yineliyor eser.
Ve “İster sarılar kazansın, ister yeşiller, hepsi bir bütün renge bürüyemiyorlar bu yurdu” diyerek belki de ötekileri var eden ve yaşatan bütün yönetsel erklerin içine düştüğü o sarmalı özetliyor Serkan Türk romanında.
Ausgang, Yitik Ülke Yayınları, 2020.
Orhan Veli Alıcı – edebiyathaber.net (13 Mart 2020)