Dünya sinemasının en önde gelen isimlerinden Andrey Tarkovski, sadece sinema değil, pek çok farklı alanda yaşamımıza yön verebilecek fikirlerin sahibi bir isim. Sinema, sanat, sanatçı, bilim, edebiyat gibi birçok alanda fikirlerini sunduğu kitap ise; Agora Kitaplığı’nın bastığı en önemli yayınlardan olan, “Mühürlenmiş Zaman”.
Özellikle “Ayna” filmi üzerine gelen okuyucu mektup ve yorumlarından sonra, Tarkovski’nin sinema ve sanat üzerine fikirlerini anlatma çabasıyla oluşturduğu bu kitabı, kendisi şöyle tarif ediyor; “Sinema denen bu gencecik ama harikulade sanatın sunduğu, henüz tam anlamıyla keşfedilememiş olanaklar karmaşası içinde kendime bir yol bulma zorunluluğu bu kitabın doğmasına yol açtı. Bu yüzden diyebilirim ki elinizdeki kitap benim gözümde bir tür benlik arayışıdır, kapsamlı, bağımsız bir benlik.” Bu anlatımda da görüldüğü kitap yalnızca Tarkovski’nin sinema anlayışını değil, onun birçok alandaki öznel kendi benliğini anlatma çabasını da içeriyor.
Sanat niçin vardır? Sanata kim ihtiyaç duyar? Esasen sanata ihtiyaç duyan herhangi bir kimse var mı? Gibi sorulardan yola çıkarak Tarkovski sanatın sadece sanatçıya değil onu “tüketen” herkese ait olduğu sonucuna varıyor. Yalnızca bir meta olarak tüketilmek istenmeyen sanatın amacını ise; kendine ve çevresine hayatın ve insan varlığının anlamını açıklamak, yani insana varoluş sebebini ve amacını göstermek olarak tarif ediyor. Hatta sanat insanları doğrudan bu soru ile karşı karşıya getirmelidir diye de ekliyor. Tarkovski’ye göre; İnsan Havva’nın bilgi ağacından elmayı koparıp yemesiyle fırlatıldığı dünyada sonsuz bir gerçek arayışına mahkȗm edildi. Bilgisiz, faniler olarak dünyaya atılan insanın trajedisi bu nedenle hiç bitmedi. Bu anlamda sanatın işlevlerinden bir tanesi insanı bilgilendirmek olmalı ki bu da onu bir açıdan bilimle ortaklaştırır. Ancak bilimle sanat arasında tek ortaklık budur. Çünkü sanat yaratıcılığın keşfiyle değil bir şeyler var etmesiyle uğraşır. Bilim, devamlı olarak merdivenin basamaklarını tırmandığını düşünür, her yeni bilgi ileriye doğru bir basamaktır ve bu yol dünyanın nesnel bilgisiyle ilgilidir. Oysa sanat; kendini vahiy olarak sunar. İnsan sanatta gerçeği öznel deneyimlerle sahiplenir, herkese yönelir, herkes tarafından hissedilebilen bir etki oluşturmayı hedefler. Tarkovski’ye göre bu nedenle sanat içsel bir deneyimdir. Dünyanın nesnel yanından çok subjektif yanıyla ilgili bir edimdir. Bilimin ilerlemeci ve sınırlı yanından uzaktır ve bundan dolayı bilim ve sanat insanı bilgilendirme anlamında ortaklaşsalar da iki ayrı alandır.
Tarkovski düşüncesinde sanatçı fayda amacı gütmez, sanatçının yalnızca kendini gerçekleştirmek gibi bir amacı olamaz, sanat faydacılığın tam zıttı olan, özveride kendini bulan sevgi adına gerçekleştirilir. Sanatçı dünyayı tanımlamaz, dünya onundur. Örneğin; bir şair çocuğun hayal etme gücüne ve ruhsal yapısına sahiptir. Dünya görüşü ne olursa olsun dünyadan edindiği izlenim dolaysızdır. Yaratıcılık onun için yegȃne bir varoluş biçimidir bu nedenle sanatçı bir durumun hȃkimi değil, hizmetkȃrıdır. Bir felsefeci insanı, aklın sınırlarında ararken sanatçı bunun tam tersi bir durumdadır. Sanatçı için sınırlar aklın dışında olabilir. Onun görevi bir düşünceyi yaymak, kabul ettirmek ya da topluma örnek olmak değildir. Tarkovski’ye göre sanatçının asıl amacı; “insanı ölüme hazırlamak, onu iç dünyasının en gizli köşelerinden vurmaktır.”
“Mühürlenmiş Zaman” kitabının belki de en can alıcı bölümü kitapla aynı isimi taşıyan Tarkovski’nin zaman üzerine düşüncelerini aktardığı bölümdür. Tarkovski’nin sinemasal zaman fikri biçimcilerin ve izlenimcilerin aksine Bornstein’e göre “post-modern” bir zaman kavramıdır. Biçimcilerde zaman, montaj aracılığı ile üretilen ve “sahnelenmeyen” bir zamandır. Yönetmen bu anlayışta sezgileri ekrana aktarmaya çalışmaz. Bu nedenle Tarkovski “Mühürlenmiş Zaman”da belirttiği gibi sırf kendisi için zamanı mühürlemeye kalkışan bir sanatı dolayısıyla izlenimciliği reddeder. Ona göre filmler bir ressamın resmi düzenlediği gibi düzenlenemez. Tarkovski için tek bir çekimin bile “ruh hali dinamiği” vardır. Bu anlamda Tarkovski’nin zaman anlayışını düz ve çizgisel olanın dışında belki “parçalı” olarak tanımlayabiliriz. Çünkü insanın zamanı düz bir çizgide ilerlemez geçmiş, şimdi ve gelecek ve hȃttȃ Tarkovski düşüncesi için rüyaların da dȃhil edildiği bir “ara zaman” durumundan bahsedilmesi gerekir. Tarkovski’nin zaman anlayışını, sanatçının kendi yaşamına tuttuğu bir ayna olarak tanımlanan, “Ayna” filminde görebiliriz. Çocukluk, şimdi, rüyalar, anılar ve belirsiz gelecek filmde, Tarkovski’nin zaman fikrini gözler önüne serer. Çocukluğun anılarının bu gündeki izleri, rüyalar ve bu gün filmde bir arada kullanılarak, insan zamanının tekil bir boyuta hapsedilemeyen çoklu, sezgisel ve ruhsal yanına dikkat çeker. Çünkü Tarkovski’ye göre; “filmsel görüntünün “gerçekten” sinematografik olabilmesi için, diğer özelliklerin yanı sıra yalnızca zamanın içinde yaşaması değil, zamanında onun içinde, hem de başından itibaren her karesinde yaşaması, her şart altında korunması gerekir.”
Ulus Baker’e göre Tarkovski sinemanın esasını plan, imaj ve ses kombinasyonuna indirgemez. Başka bir deyişle, sinemada gösterilen hareket ne kadar “yetkin” kılınmış olursa olsun, içine zaman şırınga edilmedikçe durağan, biçimsiz ve kayıtsız kalacaktır. Bu nedenle bir planda zaman bağımsızca akmalı ve deyim yerindeyse kendi başına buyruk olmalıdır. Böylece Deleuze’ün dikkat çektiği gibi “zamanın dolayımlı imajını” vermekten kurtulur. Bu nedenlerle Baker’e göre “Ayna” filmi tam anlamıyla Deleuze’ün bahsettiği zaman imajların karşılığıdır ve Tarkovski aynı zamanda bir zaman filozofudur. “Ayna” filmi için değil ama Tarkovski için benzer bir değerlendirmeyi Žižek yapar ve şöyle der; “Belki de Tarkovski, Deleuze’ün hareket-imgesinin yerini alan zaman-imgesi dediği şeyin en açık örneğidir. Gerçeğin bu zamanı, ne gösterici alanın simgesel zamanı ne de filmi izleyen bizlerin gerçekliğimizin zamanıdır. Görsel karşılığı belki de Van Gogh’un son dönemlerindeki sarı gökyüzüne veya su ya da otlaklara tekabül eden lekelerden oluşan ara mekȃndır. Tarkovski bir ara mekȃn ve zaman yakalamıştır bunu daha çok rüyalar ve anılarla yaptığı söylenebilir. Çünkü ona göre rüya mantığının yarattığı özel bir etki tam anlamıyla gerçeğe dayalı öğelerin alışılmadık ve şaşırtıcı şekilde birleştirilmesi ya da karşı karşıya getirilmesidir. Anılar ise insan için oldukça önemlidir. Bu nedenle şiirsel renklerle süslüdür. Sanatsal bir yapıya kaynaklık etmesi için hafızaya yardım edilir. Önemli olan duygusal atmosferin kaybolmamasıdır. “Ayna” filmi bu bahsedilen özellikleri yansıtması bakımından hem Tarkovski’nin sinema anlayışını hem de öznel tarihini anlatan ve onu anlamak için önemli konumda olan filmidir.
Bütün bu anlattıklarımızdan dolayı Tarkovski belki de insan varlığının çoklu, değişken, zaman içinde, anılarıyla ve bu günüyle sinemasal anlatıma taşımış önemli bir isim ve Ulus Baker’e atıfla tekrar söylemek gerekirse bir zaman filozofudur.
Kaynaklar
Baker, U. (2011), Beyin Ekranı, (Der. Ege Baransel), s. 105-106, İstanbul: Birikim.
Bornstein, B., T., (2009), Filmler ve Rüyalar, “Tarkovski, Bergman, Sokurov, Kubrick ve Wong Kar-Wai”, (Çev. Cem Soydemir), s. 15-25, İstanbul: Metis.
Žižek, S. (2014), Tarkovski, (Çev. Mehmet Öznur), s. 104, İstanbul: Encore
Emek Erez – edebiyathaber.net (24 Eylül 2014)