Yıl 1983’müş. Ankara’da ODTÜ’de öğrenciyim. İlk şiir ve yazılarım yayınlanmış. Heyecanlı bir şair adayıyım. Bir gün telefon çaldı. Arayan şair arkadaşım Mehmet Müfit. Bir başka şairle, Oktay Akıncı ile birlikte bir şiir dergisi çıkaracaklarını söyledi. Oktay’la Varlık Dergisi’nde tanışmışlar, hemen dost olmuş ve dergi çıkarmaya karar vermişler. Şaşılacak bir şey yok; o yaşlarda, o zamanlarda hızlı tanışılıyor ve hızla projelere girişiliyordu.
Tabii ki çok sevindim, elimden gelen desteği vereceğimi söyledim. Arkadaşlarımın bir dergi çıkartıyor olmasının yanında, herhangi bir yayın çıkması bile bir mucize. 12 Eylül Darbesi’nin hemen ertesindeki günler… Askeri yönetim kitapları, dergileri silahlarla birlikte suç aleti olarak haberlerde gösterirken bir yandan da herhangi bir konuda yeni bir dergi ya da gazete çıkarılmasına da izin vermiyor. Yasağı ancak dergi yerine seçki çıkarmakla delebiliyorsunuz. Neyse ki kitap çıkarmak denetime tabi değil ve seçki deyince kitap çıkarmış oluyorsunuz. Baskıcı rejimin mantıksız yasaklarına karşı ince zekayla bulunan bir yol. Müfit’le Oktay da bu yoldan yürüyecekler.
Müfit, “Derginin Ankara’daki dağıtımına yardımcı olabilir misin?” diye soruyor. Yine “Tabii!” diye cevabı yapıştırıyorum. Aradan biraz zaman geçiyor, Müfit’in “Şiir için küçük bir davetiye” diye tanımladığı dergi geliyor. Yaşam İçin Şiir gerçekten de bir davetiye gibi. İçiçe katlanan üç yapraktan, toplam 6 sayfadan oluşuyor. Hemen her görüşten şairin buluşturulmaya çalışıldığı bir dergi. Bana karmaşık geliyor. Şiire siyasetin karıştığı bir dönemde sürdürülebilir görünmüyor, ama arkadaşlarım çıkardığına göre destek vermemem düşünülemez.
Müfit, dergi dağıtımında bana Behçet Aysan’ın yardımcı olacağını söylüyor. Zaten dağıtılacak dergileri de ona yollamışlar. Behçet şair olarak bildiğim biri. Ankara’da genç şairlerin tanışmaması pek mümkün değil ama Behçet’le tanışmak henüz kısmet olmamış. Bu vesileyle tanışmış oluruz diye düşünüyorum.
Behçet’i arayınca derginin geldiğini, uygunsa hafta sonu, cumartesi günü dağıtabileceğimizi söylüyor. Uygun olduğumu söylüyorum. Ev adresini veriyor. Ben Küçükesat Dörtyol’da oturuyorum, Behçet’in verdiği adres de bizim evin iki sokak aşağısında, çok yakın.
Cumartesi sabahı Behçet’in verdiği adrese gidiyorum, zili çalıyorum ve kapıyı tanıdık bir sima açıyor; Adviye Aysan.
Türk Dil Kurumu’nun binası Atatürk Bulvarı üzerinde, Kavaklıdere’deydi. Türk Dili Dergisi’ni çıkaran Şair Ali Püsküllüoğlu ağabeyin isteğiyle dergiye şiir götürmüştüm. Şiirimi yayımlamakla kalmamış telif de vermişlerdi. TDK’nın yayınları meşhurdur, özellikle imla kılavuzu ve sözlükleri temel başvuru kaynağıdır. Şair arkadaşım Erdinç İskür’le birlikte teliflerimizi alıp, Cahit Külebi’den azarlarımızı da işitince aşağı inmiş, girişteki kitaplara bakıyorduk. Niyetimiz teliflerimizle birkaç kitap almaktı.
Kitaplara bakıp sohbet ederken sözlükten de bahsetmişiz. Meğerse sözlüğün yeni baskısı hazırlanıyormuş. Son düzeltmeler de bizim sohbet ettiğimiz girişteki lobiye açılan odalardan birinde yapılıyormuş. Sözlük’ten konuştuğumuzu duyunca kulak kabartmışlar, sonunda da dayanamayıp müdahale etmeye gelmişler. Kim bilir neler saçmalamıştık!
İki genç kadın anımsıyorum. Bu kadınlardan biri de Adviye Aysan. Adviye Hanım bize yeni baskıdan, nasıl hazırladıklarından söz ediyor ve genişletilmiş 7. baskıyı beklememizi söylüyor. Nitekim, 7. baskı da aynı yıl içinde çıkacak. Hâlâ o sözlüğü kullanıyorum.
İşte o sohbet ettiğimiz sözlük yazarı hanım Adviye Aysan kapıyı açmıştı. Giriş katında, öndeki dükkanların arkasında, biraz loş, küçücük bir daire anımsıyorum. İçeride Behçet ve esmer, çok şirin bir kız çocuğu var. O da Eren Aysan.
Aysan ailesi ile tanışmamız o gün oldu. Çay içtik, sohbet ettik, Eren’le oynadık, sonra da dergi dağıtımına çıktık.
Behçet’le kanlarımız birbirine hemen ısınmıştı. Ne de olsa ortak konumuz şiirdi. Sık sık görüşmeye başladık. Ben de bir çok cumartesi sabahı kapılarını çaldım, konukları oldum, misafirperverliklerinden yararlandım. Güzel sohbetler ettik.
Eren Aysan’ın sosyal medyada paylaştığı bir aile fotoğrafı var. Behçet, Adviye, Eren… Aysan ailesi. O fotoğrafa baktıkça hem içim buruluyor, hem de eski güzel günlerimizi anımsıyorum. Önce Behçet, Sivas Katiliam’ında kurban edildi, sonra Adviye kansere yenildi. Geriye çok yaşamasını dilediğim şair ve yazar dostumuz Eren Aysan ve güzel şiirler, güzel anılar kaldı.
edebiyathaber.net (2 Temmuz 2021)