Arzu Uçar’a 6 soru | Can Öktemer

Eylül 6, 2019

Arzu Uçar’a 6 soru | Can Öktemer

-Son okuduğunuz kitabın adı nedir? İzlenimlerinizi öğrenebilir miyiz?

Ian McEwan’dan Çocuk Yasası’nı okudum en son. Çok etkilendiğim bir kitap oldu. Bir hâkimin, özellikle çocuk ve aile ile ilgili kararlar vermesi gereken bir hâkimin yaşadığı zorlu süreç ustalıkla aktarılmıştı. Sürekli ikilemde kaldığım, kendime sorular sorduğum bir okuma deneyimi oldu. Mesela bir çocuğu yapışık doğduğu ikizinden, ikisinin de yaşam hakkını koruyarak ayırmak mümkün değilse ‘en doğru kararı’ hangi ölçütü gözeterek vereceğiz? Doğru ve yanlışı neye göre belirleyeceğiz? Üstelik ortada rahatlıkla sarılabileceğimiz bir doğru bile yokken. Diğer taraftan bütün bu kararları veren de bir makine değil duyguları, değer yargıları, özel hayatında sorunları olan bir insan. Peki bu insan başka bir insanın hatta bir çocuğun tüm yaşamını etkileyen kararları her gün defalarca alırken bunların üzerine tekrar düşünmeden, bir vicdani hesaplaşmaya girişmeden hayatına ve işini yapmaya nasıl devam edecek? Kitabı bitirdikten sonra şunu düşündüm:Böylesine iç içe yaşadığımız ve kanunlar, kurallar, değer yargılarıyla birbirimizi etkileyip durduğumuz bir düzen içinde, tüm iyi niyetimize rağmen diğer insanları kendimizden korumanın bir yolu olmalı.

-Son okuduğunuz kitapta, en beğendiğiniz cümle ya da alıntı nedir?

Ian McEwan, Shakespeare’den bir alıntı yapıyor, karakterin evliliğindeki açmazla örtüşen bir alıntı:

Başka kadınlar doyurur/Uyandırdığı iştahı, ama o acıktırır/En çok doyurduğu anda.

-Yeni bir kitaba başlamadan önce arkadaşınızdan mı tavsiye alırsınız, kitap eklerinden mi yararlanırsınız yoksa tamamen sezgilerinizle mi hareket edersiniz?

Edebiyat dergileri okulumuz her zaman;Varlık bunların içinde ayrıcalıklı bir yere sahip. Bu dergilerdeki röportajlar, kitap tanıtımları ve eleştiri yazılarını takip ediyorum. Tabii bir de o dergiler vasıtasıyla tanıştığımız insanlar var. O insanların önerdiği kitaplar da ekleniyor listeye. Bir de kitapçıları dolaşmayı çok seviyorum. Listede olmayan kitaplar da böylece ekleniyor kütüphaneme. Okunmayı bekleyen öyle çok kitabım var ki. Şimdi ne okusam diye sıkıntıya düştüğümü hatırlamıyorum hiç.

-Keşke bu kitabı ben yazsaydım dediğiniz bir kitap var mı?

Kesinlikle Yüzyıllık Yalnızlık. Márquez benim için çok başka bir yerde durdu her zaman. Erişilemez bir yer orası. Diğer taraftan Yüzyıllık Yalnızlık’ı okumak öyle büyük bir heyecandı ki belki de o kitabın okuru olmak yazarı olmaktan daha ayrıcalıklı. Márquez’den daha şanslı olduğumu varsaymanın -eğer hâlâ hayatta olsaydı ve bu söylediğimi duysaydı- onu güldürecek bir avuntu olduğunu düşünüyorum.

-Yazdıklarınızı ilk olarak ne zaman gün ışığına çıkardınız ve ilk kimlere okuttunuz?

Kadir Has Üniversitesi Film ve Drama Bölümü’nde Dramatik Yazarlık alanında yüksek lisans yaptım. O yıllarda dersler esnasında yazdığım tiyatro oyunları ve film senaryolarını saymazsak yazdığım ilk öyküyü Varlık dergisine göndermiştim. Yayımlanmamıştı ama ‘Yeni Öyküler Arasında’ köşesindeki değerlendirme benim öykü dünyasına bir adım atmamı sağladı. Hatice Meryem’in değerlendirmesini okuyup hemen başka bir öykü yazmıştım ve sonraki aylarda ilk öyküm yayımlanmıştı. Yaşadığım heyecan ve mutluluk çok büyük ve motive ediciydi. Daha sonra başka öyküler yazarak ilk dosyamı oluşturdum ama hiç kimseye okutmadım, hatta Yaşar Nabi Nayır Öykü Ödülü’nü aldığım açıklanana kadar dosyanın ismini bile ailem de dahil olmak üzere kimseyle paylaşmamıştım.

-Belirli yazma alışkanlıklarınız var mı? Gürültülü bir yerde mi yoksa sessiz bir ortamda mı yazmaktan hoşlanırsınız?

Bir öykü fikri aklıma düşünce onu hemen yazmaya koyulmuyorum. Bazen bir öyküyü aylarca kafamda dolaştırdığım oluyor. Oturup yazmaya başladığım an istediğim gibi olmayacak korkusu da gün geçtikçe büyüyor bu sırada ama aynı zamanda öykü de olgunlaşıyor kafamda. Oturup yazmaya başladığım an kâğıt ve kalemle eğlenceli ve sıkıntılı bir oyun oynamaya başlıyoruz. Çünkü satırların her yanından çıkarılmış oklarla yapılan eklemeler, üstü çizilen kelimeler ve en son bittiğinde bilgisayar ortamına geçirirken neredeyse yeniden yazılan cümlelerle oluşturuyorum öyküleri. Hâlâ bilgisayarda yazmaya başlayamadım. Sanırım hiçbir zaman yapamayacağım bunu. Diğer taraftan cafe gibi bir yerde asla yazamam, evde ve yalnızken bile yazdığım bir cümleyi tekrar okurken sokaktan gelen en küçük sese karşı kulaklarımı tıkadığım anlar oluyor.

edebiyathaber.net (6 Eylül 2019)

Yorum yapın