Şebnem Uralcan’ın ilk romanı “Deliliğin Büyüsü” Yeni İnsan Yayınevi etiketiyle yayımlandı.
Tanıtım bülteninden
Akademisyen kimliğiyle tanınan ve işletme, risk yönetimi, sigortacılık, finans gibi birçok alanda araştırması olan Şebnem Uralcan, Yeni İnsan Yayınevi’nden çıkan ilk romanı “Deliliğin Büyüsü” ile edebiyat alanında da hünerli ve mahir bir kaleme sahip olduğunu gösteriyor.
İnsan; hayalleri, tutkuları ve inançları olmadan yaşayamaz, yaşasa da hayatında hep eksikliğini hissedeceği bir boşluk, yerini dolduramayacağı “feza” kadar uçsuz bucaksız karanlık bir taraf olacaktır.
Herkes doğduğu andan itibaren, hatta anne rahmine düştüğü an bir bilinmezlik girdabının içine sürüklenir. Çünkü doğum bir bilmecedir. Yaşam ve ölümün bilmecesi. Doğduğu an, aslında ölüme doğduğunu idrak eden insan, bir şeylere sığınma ve bağlanma ihtiyacı hisseder. Bir anıya, bir hayale, bir eşyaya ya da “bir kişiye…”
Yaşamın zıddı olan ölüm, geçmiş zamanlardan beri insanların çözüm aradığı ortak bir konu olmuştur. Ölümden sonra ne olduğunu merak eden insan, ölümün bir çaresi olmadığını anlayınca “ölümsüzlük” olgusu etrafında belli inançlar, ritüeller geliştirmiştir. Ölen kişinin bu dünyadan başka bir dünyaya göç ederek, orada yaşamını sürdürdüğüne, öldükten sonra yok olmadığına, bir başka bedende ya da başka bir canlının vücudunda tekrar tekrar doğacağına inanmıştır.
Şamanizm’de, eski Hint, Mısır, Kelt, Maya ve İnkalar’da görülen, öldükten sonra tekrar dirileceği inancı “reenkarnasyon (ruh göçü)” olarak ifade edilir.
İnsanın kadim arzusu olan “ölümsüzlük” ekseninde şekillenen roman, Sunguralp’in dünyasında, okuyanlara yaşam ve ölüm kavramlarını sorgulatıp farklı açılardan bakmalarını sağlıyor.
Geçmişle gelecek arasında gel-git yaşatacak kitap, içinde barındırdığı birbirinden farklı müzik tarzlarıyla, şiirlerle ve türkülerle de okuyanların ruhlarını sarhoş ediyor.
Sunguralp; (şu anki hayatında) elektronik ve bilgisayar mühendisi olan, şarkı söyleme ve dans etme konusunda eşsiz yeteneğe sahip, müzik kültürü alışılmışın dışında iyi, çok yönlü ve mistik bir kişiliktir.
Bin sene önce -Mayalar döneminde- yaşadığını söyleyen Sunguralp, o zamanki eşi olan Amaranth’ı bulma umuduyla tekrardan dünyaya geri gelmiştir. Tek amacı, biricik eşini, aşkını bulmaktır.
Bir gün arkadaş çevresi vasıtasıyla Ahu adında bir doktor ile tanışır. Aralarında geçmişten gelen bir bağ olduğunu derinden hisseden Sunguralp, aradığı aşkı “Amaranth”ı bulduğundan emindir artık. Tek yapması gereken Ahu’ya ruhun ölümsüz olduğunu inandırmaktır.
Sunguralp’in dünyasını blok gibi ören inanç, onun tüm benliğini aşk ve tutkuyla sarmıştır. Bu inançla çıktığı yolda müzik, doğa, sanat, evren, yaratana inanç gibi derinliği ve felsefesi olan birçok konuyu sorgulayarak okuyanları hem tarihte bir yolculuğa çıkarıyor hem de ütopik bir âlemin kapılarını açtırıyor.
edebiyathaber.net (22 Mart 2022)