Bu yazıda, ilk basımı 1949’da yapılan ve Oktay Akbal öykücülüğünün (1923-2015) ilk evresini temsil eden Aşksız İnsanlar adlı kitap üzerinde duracağız. Tarihsel bir önemi olan bu yapıttan derlediğimiz bulgular üzerinden kimi saptamalar yapıp kimi genelleştirmelere ulaşarak ilgili yazarın öykücülüğünün genel karakterini anlamaya çalışacağız. Araştırmada irdeleyeceğimiz sorunsallar; bu kitapta da açığa çıkan ve Cumhuriyet döneminin bir icadı olan düzyazı söylemi, öyküleme stratejisi ve anlatıcı tipi, romantik ve nostaljik bir evren inşası için kullanılan anımsama, başlangıç ve gövde metniyle ilgili stratejiler ve izleksel yapıdır.
İncelemeye geçmeden önce Akbal’ın öykü birikimini anımsamakta yarar var. Roman, anı, günce, söyleşi, deneme, eleştiri, çeviri türlerinde de eserler veren yazarın öykü kitapları şunlardır: Önce Ekmekler Bozuldu (1946), Aşksız İnsanlar (1949), Bizans Definesi (1953), Bulutun Rengi (1954), Berber Aynası (1958), Yalnızlık Bana Yasak (1967), Tarzan Öldü (1967), İstinye Suları (1973), İlkyaz Devrimi (1977), Karşı Kıyılar (1979), Hey Vapurlar Trenler (1981), Lunapark (1983), Ey Gece Kapını Üstüme Kapat (1988), Hücrede Karmen (1998), Odamda Bir Güvercin (2006), Selimiye Bir Yokuştur (2014).
***
İnceleme nesnemiz olan kitabın biçemine baktığımızda, Oktay Akbal’ın öykü dilinin ana akım kurmaca anlatı dilinden uzak olduğunu, bunun da kurmaca dışı düzyazıdan edinildiğini fark ederiz. Öykü ve roman gibi türlerde kanonik olarak karşılaştığımız düzyazı, öyküleme ve dramatik yapıyla kendini öteki düzyazı türlerinden tipik olarak ayırır. Oysa Akbal’ın öykülerinde rastladığımız söylem, daha çok söyleşi ve deneme gibi kurmaca dışı türlerin etkisini taşımaktadır.
Elbette, Oktay Akbal’ın bu bağlamda tekil bir örnek oluşturduğunu düşünemeyiz. Çünkü -nüansları olmakla birlikte- aynı söylem özelliğinin Cevat Şakir Kabaağaçlı /Halikarnas Balıkçısı (1890-1973) ile Sait Faik Abasıyanık (1906-1954)’ın ilk dönem öykülerinde de görülür. Bu öykü söylemi için köken arayışına girdiğimizde Servetifünun’a kadar gitmek meşru bir davranıştır.
Adı geçen dönemde ana akım kurmaca düzyazısından ayrı duran örnekler bulunmaktadır. Bununla birlikte Servetifünun edebiyatında karşımıza çıkan öykü söyleminde başat özellik artistik düzyazı özelliğidir. Bu da ilgili öykülerin dilini daha çok düzyazı şiire yaklaştırır. Ayrıca bünyelerindeki süsten dolayı bunların epeyce ağır dilleri vardır.
Oysa Cumhuriyet’in ilk yirmi beş yılı içinde bulunmuş olan ve Halikarnas Balıkçısı, Sait Faik ile Oktay Akbal öykülerinde rastlanan söylem; gündelik dile, konuşma biçemine yakındır ve fazlasıyla yalındır. Böylesi bir yazı dilinin kuruluşunda büyük olasılıkla Balıkçı’nın öykü ve yazıları kadar Nurullah Ataç, Suut Kemal Yetkin ile Sabahattin Eyuboğlu’nun deneme dili pay sahibidir. Aynı söylemi, bir öbek yazar kurmacada, bir öbek yazar da kurmaca dışı türlerde kullanmışlardır.
Saptadığımız bu söylem, Türk edebiyatı bağlamında belki ilk defa gelenekten bütünüyle ayrışmış, süslerinden, seçici olmaktan uzaklaştığı için sade insanın (dinsel çağrışımlardan sıyrılarak) hümanist düzyazısı durumuna gelmiştir.
Oktay Akbal’ın Cumhuriyet’in ortak hümanist düzyazısına yakın kurmaca dilinin ekstra özelliklerini ise şöyle sıralamak olasıdır: Kısa, ritmik, ezgili tümcelere sahip oluşudur. Biçemindeki ritmi, sözcelerin kısalığı, birbirine eklenen sıralı tümceler ve noktalama işaretleriyle tümce içindeki duraksamalar oluşturur. Fazla söze gereksinmeyen, nesnenin simgesel tarafını öne çıkartan bu söylemin simgesel-ekonomik bir karakteri vardır. Kimi zaman nostalji yolculuğuna çıkan romantik bir biçem belirir. Böylesi durumlarda bu söylemin dekadans bir özelliğe bürünerek Servetifünun’a doğru gerilediğini düşünebiliriz.
***
Akbal’ın handiyse Servetifünun’dan, Fecriati’den tevarüs eden romantik bir biçemi vardır. Bu öyküler retrospektif karakterli ve bilinçli bir anımsamanın ve belleğin işe koşulduğu anlatılardır. Bu bağlamda yazarın tek ereği, yaşanmışlıkları, unutuşun elinden kurtarmaktır. Kimileyin de anımsamanın düzeneğini fotoğraflar çalıştırır. Bunda da yine bilinçli bir yan vardır.
Halikarnas Balıkçısı ile Sait Faik öyküsünde olduğu gibi Akbal öyküsü de dramatik olmaktan uzaktır. Bunlar mimesisin değil diegesisin egemen olduğu anlatılardır. Bu nedenle de sahnelemeden çok anlatımcılıkla öykülemeyi gerçekleştirirler. İki öncelden farklı olarak Akbal’da romantik bir damar vardır.
***
Aşksız İnsanlar adlı kitaptaki öykülerin başat özelliklerinden biri daha çok deneyimsel bir anlatıcının, birinci tekil kişi kipini kullanarak öykülemeyi gerçekleştirmesidir. Nadiren kavramsal anlatıcı bulunur, ben-öyküsellik başat durumdadır. Sait Faik’ten farklı olarak deneyimsel anlatıcı, geçmişi anlatır. Bu tavır da öykülere -öyle olmasalar bile- anı havası ekler. Oysa Sait Faik anlatıcısı şimdiyi, içinde bulunduğu an’ı anlatır. Bu edim de ilgili öyküye daha aktüel, daha modern bir atmosfer bağışlar. Geçmiş deneyimleri, önceki yaşanmışlıkları ve nostaljiyi şimdiye taşıyan Akbal, regresif bir tutum sergiler ve altın çağı dille yeniden kurmaya çalışan romantik bir şairi andırır.
Bu bütüncenin tipik özelliklerinden biri de hızlı başlangıçları sevmesidir. Realistlerde görmeye alışık olduğumuz oylumlu girişler, geniş betimlemeler Akbal öyküsünde bulunmaz. Deyim yerindeyse bu öykü teleolojik bir tutumla -yanlara sapmadan- öne doğru ilerler. Kısa betimlemeler, ritmik tümceler ve ekonomik dil kullanımı da buna hizmet etmektedir.
***
Anlatma inisiyatifine sıkıca tutunmak kadar merak ögesi konusundaki uygulamalar bakımından da Akbal’ın anlatı tipi meddahı anıştırır. Zira sözlü kültürün bir üyesi olduğu için meddah, büyük oranda kendi hikâye anlatıcılığına güvenmek zorundaydı. Oysa Oktay Akbal anlatıcısının bu bağlamda gösterdiği tutum, bir seçme işidir. Bu anlatıcı; çözümü sonra gerçekleşecek, yanıtı ilerleyen satırlarda verilecek bir merak ögesini okurun önüne bırakır. Çok karmaşık olmasa da bu düzenek okurun ilgisini çekmeye yeter.
Aşksız İnsanlar kitabı özelinde Oktay Akbal öyküsünün izleksel örüntüsü umut-umutsuzluk, düş-düş kırıklığı biçiminde formüle edilebilir. İzleksel desenler erkek öznenin yalnızlık, karamsarlık, hüzün, aşk ve ayrılık gibi kişisel sıkıntılarından oluşsa da yukarıdaki iki gösterge değişmez. Deyim yerindeyse düş ve onun karşıtı olan düş kırıklığı incelediğimiz öykünün anahtar kavramlarıdır. Bu durum da bu kitabı, ikinci kez dekadans bir tonla Servetifünun edebiyatına doğru geriletir. Pek çok araştırmacının saptadığı ve Halit Ziya Uşaklıgil’in romanında somutlaştığı biçimiyle “mavi” ve “siyah” renkleriyle simgeleştirilen bu kavramlar, büyük oranda ilgili edebiyatın ayırt edici temel özelliğidir.
edebiyathaber.net (30 Eylül 2024)