Aslı Biçen’in üç anlatısını (“Elime Tutun”, 2005; “İnceldiği Yerden”, 2008, “Tehdit Mektupları”, 2011) aynı anda okumaya başladım. Buna paralel okumalar da denebilir.
Eğer notlar alarak okuyorsanız, bu karşılaştırmalı okumanın o yazarın anlatı dünyasına bakmanız/kavramanızda yararı var.
Biçen’in üç romanında belirgin birkaç özelliği hemence öne çıkıyor:
- Ele aldığı konunun içeriği,
- Gerçeklik duygusu,
- Dil tutumu,
- Kurgu yetkinliği, bakış açısı.
Bütün bunlar onu, kendi zamanının içinden konuşan/anlatan bir anlatıcı yetkinliğiyle karşımıza çıkarıyor.
Bensel>duyusal>düşünsel bir anlatıcı olarak Aslı Biçen’in bu üç anlatısında belirginleşen gerçekçilik bakışı “mesele”sinin neler olabildiğini de gösterir. Dahası insan odağında yaşanan dönem, öncesi ve sonrası bir yerde kökleşen hayatların çözülme/savrulma hatta çökeltiye uğrama, bellek yitimi durumları anlatıcı olarak onun odağındadır.
Sanrı ağır akan bir su gibi gelip insan ruhuna nasıl sızar; “Elime Tutun” bu sızılanma halini, yüzün bile yüzsüzleştiği gölgeli zamanları, birisizleşmenin geçmişten gelebilen uğuntularını bir bir gösterir bize.
Bir dönem romanı olan “Tehdit Mektupları” adeta “çağ yangını”na ayna tutar. Bu da, anlatıcının gerçekçilik bakışının yansımasıdır. Ama bunu özgün bir kurguyla; hem olay örgüsü, hem insan/dönem gerçekliğinin anlatımı, hem de izleksel zenginliğin yansıtılması açısından usta işi bir roman ile karşımıza çıkarıyor.
Bir roman okurunun istediği anlatı ritmi/akışkanlığını, hem merak unsurunu romanın en başında görmesi hem de romanın mektuplar üzerine kurulması Biçen’in ustalıklı yanını da gösterir.
Romanın aynı zamanda bir zihinsel yolculuk olduğunu da anlatır bize
Aslı Biçen. Bunu daha ilk romanında özgün biçimde ortaya koymuştur.
Anlatıcının DİL/DUYGU/DÜŞÜNCE üçlemine verdiği bağıntılı anlam neredeyse bu romanı oda müziği ezgisine dönüştürüyor. Bilincin bilince ayna tutması da denebilir “Elime Tutun” için.
Onun anlatıcı olarak bu tutumuydu sanırım üç romanı paralel odağı kılmam.
Okuma geçişgenliği…
Bunun nasıl sağlanabildiğini de size kısaca anlattım.
Anlatısının zamanında yolcu
Kendi payıma, Şule Gürbüz’ün anlatılarında bir türlü cesaretle yapamadığını Aslı Biçen’in yapmış olduğunu görmek beni sevindirdi.
Nedir bu derseniz?
Bakış açısının netliği, meselesinde odaklanabilen ve dille kurguyu sarmalama bilincini diri/anlamlı kılabilen anlatıcılık.
Biçen, bir anlatıcı olarak anlatılarını hep bir çizgiden alıp başka bir çizgiye taşırken; okurunun da zihin bulanıklıklarına düşürmeden o okuma/anlama yolculuğunda kendine eşlik edebilmesini sağlıyor.
Bu anlamda adeta romans niteliğindeki “Elime Tutun” ile bir çağ parodisi “Tehdit Mektupları”nın çok ötesinde duran “İnceldiği Yerden” hiç de göz ardı edilemeyecek bir anlatı zenginliğini içermektedir.
Murakami’nin kendi anlatı fantezisi olarak gördüğü (ve de yazdığı “İmkansızın Şarkısı”), “bakın klasik anlatı da yazabiliyorum.” düşüncesini aşan, anlatıcı kimliğini zamane duyarlılığıyla besleyen Biçen; dil ile anlatılan hikâyenin, kurgu ile izleklerin dengelice buluştuğu usta işi bir romanla karşımızda duruyor.
Diğer iki anlatıda dura düşüne ilerlerken, “İnceldiği Yerden”’in sizi benzersiz ve hiç bitmesini istemediğiniz yolculuklara çıkardığını hemen söylemeliyim.
Aslı Biçen’in anlatılarındaki gerçeklik duygusunu sevdim. Dil tutumunu, kurgu ustalığını özenlice buldum.
Bazı okurların onun dil anlayışına takılabileceklerini sanıyorum! Kendi zamanının içinden konuşan bir anlatıcının dille alışverişi her türlü dil/söylem algısına açıktır. Hele hele imgelem dünyası böylesine zengin bir anlatıcının dille yoğunca işçiliği öğretici nitelikte.
Ki; “İnceldiği Yerden” bu anlamda bugünün yazılan romanları içinde, bence, en önde anılabilecek nitelikte bir anlatı.
Anlatılarında bireyi yaşanan zamanın gerçekliğinde bir yerde görüp, onun varoluşunu aile/çevre/toplum eksenindeki öyküsüyle kavrayıp anlatması önemlidir.
Romancının ayna tutma, kurgunun aydınlatma işlevi burada belirgince öne çıkan bambaşka bir gerçeklik duygusunun da tözünü var eder.
Evet, kurgu; hakikat’i gölgeleyen gerçek’i de aydınlatır.
Aslı Biçen’in bu üç romanını okurken de en çok gözlediğim bu oldu.
“Zamanın teninde bir yara açıldı, şimdi yavaş yavaş kanıyor,” diyebilen bir anlatıcının tanıklığı sizi de aynı duyarlılıkta görmeye/anlamaya/paylaşmaya çağırıyor.
Sanırım üzerine konuşacağız epeyce…
Feridun Andaç – edebiyathaber.net (11 Aralık 2018)