-Son okuduğunuz kitabın adı nedir? İzlenimlerinizi öğrenebilir miyiz?
Sibel Hürtaş’ın İletişim Yayınları’ndan çıkan, Canına Tak Eden Kadınlar (Kocalarını Neden Öldürdüler?) adlı kitabını okudum en son. Hâlâ kendime gelemedim diyebilirim, o derece sarstı beni kitaptaki hikayeler. Cinsel şiddet, dayak, psikolojik şiddet, işkence karşısında kocalarını öldürmeleri dışında bir seçenek bırakılmayan kadınların hikayeleri diye özetleyeceğim kitabı ama eksik olacak, ayıp olacak. Sibel Hürtaş’ın bu kitap için yaptığı görüşmeleri hikaye ediş şekli gerçekten de insanı duvardan duvara çarpıyor. Anlatılabilecek bir kitap değil kesinlikle. Etkisinden çıkmak zor. Okunması lazım.
-Son okuduğunuz kitapta, en beğendiğiniz cümle ya da alıntı nedir?
Kitabın sunuş yazısından, Sibel Hürtaş’a kitabın araştırma ve yazım sürecinde destek veren akademisyen Özlem Albayrak’ın bir saptamasını da içeren bir bölüm alıntılamak isterim: “Kadınların hayatının evlenmeden önce babaları, evlendikten sonra da eşleri tarafından yönlendirildiğine dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Özlem Albayrak’ın önemli bir tespitini aktarayım. Kadınların kendileri ile ilgili verdikleri tek kararın cinayet olduğunu söylüyor Albayrak: Eğitim düzeyleri ve iş yaşamında yer almamaları bu kadınları, toplumun en zayıf kesimi olarak ortaya çıkarıyor. Eğitim almayan, çalışmayan kadınlar, hayatlarının hiçbir aşamasına yön verme şansını bulamamışlar, ta ki öldürene kadar. Çoğunun hayatlarında kendi yaptıkarı, hayatlarına yön veren ve sonucuna katlandıkları tek eylem işledikleri cinayet.” Sanırım şimdi, ilk sorunuzda “Canına Tak Eden Kadınlar”ı özetleyecek uygun bir sıfatı neden bulamadığım biraz daha netleşmiştir.
-Yeni bir kitaba başlamadan önce arkadaşınızdan mı tavsiye alırsınız, kitap eklerinden mi yararlanırsınız yoksa tamamen sezgilerinizle mi hareket edersiniz?
Yerli ya da yabancı, severek okuduğum yazarların yeni kitaplarını zaten takip ediyorum. Sosyal medya, sevdiğim yazarları ve editörleri de takip etmemi sağlayan bir mecra. Onların paylaşımlarını da dikkate alarak oluşturuyorum okuma listelerimi. Bazen de üzerinde çalıştığım meseleye yönelik kitaplara ihtiyacım oluyor, onları da işin bilinine sorarak buluyorum.
-Keşke bu kitabı ben yazsaydım dediğiniz bir kitap var mı?
Şu kitap demek zor ama… Zaman zaman Ursula K. Le Guin’in ya da Patricia Highmith’in yerinde olmak istemişimdir. Neil Gaiman’ı da katmazsam bu listeye ayıp ederim.
-Yazdıklarınızı ilk olarak ne zaman gün ışığına çıkardınız ve ilk kimlere okuttunuz?
18 yaşımda, 1992 yılında yani, İstanbul Üniversitesi’ne kaydımı yaptırdıktan sonra, aynı gün hatta, soluğu Varlık Yayınları’nda, rahmetli Enver Ercan’ın yanında almıştım. Zaten İstanbul Üniversitesi’ni de Cağaloğlu’na yakın olduğu için tercih etmiştim. Öykülerimi de (tabii onlara öykü denebilirse) ilk Enver Ercan okumuş, sağolsun, bende bir ışık görmüş, kanatları altına almıştı. Enver Ercan’ın beni Sennur Sezer ve Adnan Özyalçıner’le tanıştırması da büyük bir şanstı benim için. Sennur Sezer ve Adnan Özyalçıner her hafta yeni öykülerimi okur, kırmızı kalemle düzeltiler yapar, sorular sorar, okuyabileceğim kitaplar önerir, bana ciddi vakit ayırırlardı. Çıktıkları seyahatlerde bile beni unutmaz, mutlaka kart atarlardı. İlk öykümü de Enver Ercan yayınlayarak yolumu açmıştır. Yine, bir söyleşi yapmak için Cem Akaş’la buluşmam ve Cem Akaş’ın yıllar sonra beni ilk kitabımı yazmaya teşvik etmesi de Enver Ercan sayesindedir. O günleri, o günlerin tatlı hatırasını unutmam mümkün değil.
-Belirli yazma alışkanlıklarınız var mı? Gürültülü bir yerde mi yoksa sessiz bir ortamda mı yazmaktan hoşlanırsınız?
Aşırı, dikkat dağıtıcı bir gürültü arzu etmem tabii yazarken ama ne yazacağımı biliyorsam nerede yazdığım çok da önemli değildir. Ayağımın altında dolaşan, benden bir şey isteyen, beni meşgul eden kimse olmasın yeter. Bir de… kendi müziğim ve limonu güzel kesilmiş çayım olsun. Tuhaf belki ama limonlu çay aşırı önemli benim için. Şimdilerde kütüphaneme yakın olmak, notlarımı dışarı taşımanın zorluğu nedeniyle hep evde yazıyorum, o ayrı.
edebiyathaber.net (2 Ağustos 2019)