1. Neden çocuklar için yazıyorsunuz?
Öncelikle çok keyifli, çocuklara seslendiğinizde geri dönüşü daha çabuk oluyor, mutlaka bir tepki alıyorsunuz; tepkilerin hepsi de içten oluyor, eleştirilerinin hepsi yapıcı, bazen önerileri de oluyor. Yetişkinlerde bu samimiyeti pek bulamıyorsunuz. Tabii bir de gelecekteki okur kitlenizi de yetiştirmiş oluyorsunuz bir yerde, o çocuk büyüdüğü zaman da sizin diğer işlerinizi takip edecektir. Keyifli olduğu kadar yetişkinler için yazmaktan çok daha zor; kurduğunuz her cümlede sorumluluğunuz artıyor, onları yanlışa yönlendirecek bir ifade kullanmaya hakkınız yok. Çocuk yetiştiren ebeveyn sorumluluğu gibi siz de çocuk okurlarınıza sorumlu oluyorsunuz, çünkü beğendiği zaman sizi ve yazdıklarınızı rol model almaya başlıyor. Karakterinin şekillenmeye başladığı dönemde yanlış bir adım attırsanız geri dönüşü zor olur, buna da kimsenin hakkı yok. Bazen bir kelime üstüne saatlerce düşünmek gerebiliyor.
2. Okuduğunuz ilk çocuk kitabı hangisiydi? Sizde ne gibi izler bıraktı?
Şanslı bir çocuktum, evimizde bir kitaplık vardı. Bu yüzden kitaplarla tanışmam çok küçük yaşta başladı. Kitaplara dokunuyor, sayfalarını çeviriyordum. Henüz okumayı öğrenmediğim için içeriğini bilemiyordum tabii ama kapağındaki resim ilgili çekerse ne olduğunu çok merak ediyordum. O günden aklımda kalmış bir kitap kapağı var; yere çömelmiş mektup okuyan yaşlı bir kadın ve onun yanında da korkunç bir şeytan. Bu kitap beni çok korkutmuştu o zaman, elime alırken bile çekiniyordum. Tabii okumayı öğrendikten sonra o kitabın Hüseyin Rahmi’nin “Şeytan İşi”, o kapak resminin de Münif Fehim’e ait olduğunu öğrenecektim. Aziz Nesin’in, Rıfat Ilgaz’ın kitaplarına da burada rastladım, resimsiz küçük kitaplar vardı onların milli eğitim klasiklerinden olduğunu sonradan fark anlamıştım, renki parlak kuşe içinde ciltli kitaplar da vardı, ihtimal dönemin çok satanlarındandı… Çocuklara yönelik olarak genellikle çizgi romanlar ve masal kitapları okuyordum. Bu yüzden ilk kitap şudur demem zor. Ama çocuk klasiği olarak Jules Verne’nin “15 Yaşında Bir Kaptan” kitabını söyleyebilirim. Çünkü bunu anımsamamın bir öyküsü var. O zaman radyoda Çocuk Bahçesi saatinde arkası yarın formatında radyofonik oyunlar yayınlanıyordu ben de bunları ilgiyle izliyordum. Bunlardan biri de bu kitaptı. Tabii o zaman ne Jule Verne’yi biliyor ne de bunun bir roman uyarlaması olduğunun farkındaydım. Format gereği oyun en heyecanlı yerinde bitiyor ertesi gün aynı saate devam ediyordu. Bir gün dinleyemedim ve o gün de final yapmış, ertesi gün yeni bir oyun başlamıştı. Sonunu dinleyememiş olmak bana dert oldu, merak içindeydim. Arkadaşlarıma sordum onlar farkında bile değildi böyle bir şeyin. Umudumu kesip unutmaya başladım; bir gün bir kitapçıyı gezerken rafa elimi atıp rastgele bir kitap çektim, baktım bizim 15 yaşındaki kaptan; “Yaşasın kitabı çıkmış!” diye büyük bir çığlık attım, herkes dönüp bana baktı. Aradan çok uzun yıllar geçtikten sonra televizyonda izlediği Aşk-ı Memnu’ya kitapçıda rastlayınca “Aman hemen de kitabını çıkartmışlar!” diyen kızın haberini okuyunca o günümü anımsadım, kendime güldüm. Kitabı hemen anneme aldırdım eve gelip okudum ve sonunu öğrendim. Neden sonra radyofonik oyunların önceden yazılmış eserlerden yapıldığı gerçeği de kafama dank etti. Diğer çocuk bahçelerinde uyarlanan romanları da fark ettim bu şekilde, ilgimi çeken olursa hemen onun kitabını bulup daha final yapmadan öğrenmeye çalışıyordum sonunu. Harper Lee’nin Bülbülü Öldürmek romanından da bu şekilde haberim olmuştu, ilk bölümden sonra hemen kitapçıya koşup sormuştum. Okuma alışkanlığının artmasında çok büyük etkisi vardı bu tür işlerin, keşke şimdi de yapılabilse.
3. Bu kitabı keşke ben yazsaydım, dediğiniz bir kitap oldu mu?
Aslında sık sık şöyle bir durumla karşılaşıyorum, kitap okurken bir yerde takılıyor, “Buradan sonra kurgu şöyle mi gelecek acaba?” diye düşünüyor, “Ben olsaydım burayı böyle yazardım.” diyor ve oradan bir çağırışımla farklı bir roman kurgulamaya başlıyorum. Hemen sonra da bir kitap okumakta olduğumu fark edip konsantrasyonumu yeniden toplamaya, kitabı bitirmeye çalışıyorum. Özellikle senaryo yazmaya başladıktan sonra bu durum daha çok başıma gelmeye başladı. Sanıyorum buna mesleki çarpıklık deniyor; okuma hızınızı yavaşlattığı için pek iyi bir şey değil tabii bir de konsantrasyon dağıldığı için ara ara başa dönmeniz gerekebiliyor.
“Keşke ben yazsaydım” dediğim kitapları zaten kafamın içinde bir şekilde yazmış oluyorum. Ama sevdiğim beğendiğim, etkilendiğim bir çocuk kitabı adı vermek gerekirse Tom Sawyer ve Huckleberry Finn maceralarını söyleyebilirim, tabii onları da birkaç kez kafamda yazmıştım.
4. Çocuklara yönelik kitaplardan en son hangisini okudunuz? Kitapla ilgili düşüncelerinizi kısaca belirtebilir misiniz?
Çocuk kitapları yazımına yöneldikten sonra yeniden çocuklara yönelik kitapları elime almaya başladım. En son Habib Bektaş’ın “Hollanda Kralı Bo” ve “Yeşildağ” kitaplarını okudum her iki kitapta da dünyanın gündeminde olan yakıcı bir soruna; mülteci sorununa ve insanların ötekileştirilmesine değiniyor. Yazarın dönemine tanıklık etmesi açısından önemli buluyorum.
edebiyathaber.net (1 Aralık 2021)