Kendisi olduğu için suçlanmamak bu dünyadaki pek çok insanın hayattan ve toplum içerisinde birlikte yaşadığı insanlardan en önemli beklentisi olabilir. Peki, bir insan neden böyle düşünür ve hisseder? Bir insan sahip olduğu kimliği sorgulanmaksızın neden saygı görmek, ayrımcılığa maruz kalmamak, herkesle eşit haklara sahip olmak ve seçimlerinden dolayı yargılanmamak ister? Her şeyden önce, insan gibi yaşamaya hakkı olan bir insan olduğu için, şüphesiz. Sosyal sorumluluğu hayatının ayrılmaz bir parçası olarak gören Sophie Bouchard’ın kaleme aldığı Atlıkarınca Dönmeyi Bırakınca, işte tam da bu konuyu sorgulamaktadır: Kimliği, adı sanı, rengi, cinsiyeti, seçimi ne olursa olsun her insanın ötekileştirilmeden yaşama hakkına sahip olmasını.
Yazar kimliğinin yanı sıra bir sosyal hizmet uzmanı olan Sophie Bouchard; mesleği gereği uzun yıllardır insanı ve onun iç dünyasını irdelemeyi kendine misyon edinmektedir. Bouchard, bu kitabı kapsamında çoğu zaman bir tabu ve ön yargı konusu olarak görülen LGBTİ topluluğunun transseksüel üyesi olan başkahraman Jean’ın gerek kendine gerek başka insanlara gerekse cinsiyet disforisine karşı verdiği savaşı son derece dokunaklı bir anlatıyla okurlara sunmaktadır.
Anlaşılır bir dil ve eleştirel bir üslupla kaleme alınmış Atlıkarınca Dönmeyi Bırakınca, üç bölümden meydana gelmektedir. Kitabın birinci bölümü, geleneksel ve baskıcı bir ailenin erkek çocuğu olarak dünyaya gelen Jean’ın artık “Jean” olmaya dayanamamasıyla ve asıl kimliğinin farkına varmasıyla başlamaktadır. Bu bölümde, yazar karakterin kendinden ve kararından emin olmasının sağlamasını yapmak için Jean’ı geçmişine, çocukluk dönemine geri döndürmekte ve daha küçücük bir çocukken karakterin kız oyunlarına, pembe rengine, ablalarına, kız kıyafetlerine ilgi duymasını en ince ayrıntısına kadar paylaşmaktadır. Küçük Jean’ın ailesinden, sınıf arkadaşlarından ve meraklı mahalle sakinlerinden gördüğü acımasız tepkileri çarpıcı cümlelerle yansıtan yazar, trans bireylerin gerçekliğinin daha küçük yaşlarında görmezden gelindiğini, sorunlarının anlaşılmak istenmediğini ve bu durum karşısında fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalabildiklerinin altını çizmektedir.
Bu kitabı farklı kılan bir özellik olduğunu düşünüyorum: Kitabın bölümleri arasına serpiştirilmiş “Felaket Senaryoları” ve “Portreler”. Felaket senaryoları kapsamında, yazar trans bireylerin çocukluk, ergenlik, yetişkinlik, cinsiyet geçiş süreci ve sonrası dönemlerinde yaşadıkları sorunları hikâyenin içine yedirerek kalbe dokunan kısa kesitlerle anlaşılabilir kılmaktadır. Portreler kapsamında ise yazar trans bireylerin ailelerine ve yakınlarına açılmalarından sonra karşılaştıkları tepkilerin olumlu olanlarından da kesitler sunarak umut ve cesaret verici nitelikteki görüşlerini paylaşmaktadır.
Atlıkarınca Dönmeyi Bırakınca, toplumsal farkındalık yaratmayı, trans bireyleri anlayarak empati kurmayı, her kim olursa olsun insanlara eşit davranılması gerektiğini, sorgusuz sualsiz uygulanan ön yargıları yıkmayı, cinsiyet değiştirme sürecinin hiçbir gerçeğini kamufle etmeden gözler önüne sermeyi amaçlayan son derece açık ve net bir kitap. Şapkayı önüne koyup düşünmeye ve herkesin hakikat arayışına çıkmak için kendince sebepleri olabileceğini anlamaya davet eden bir kitap. Yaşadıkları baskılardan dolayı korkarak ve utanarak çoğu zaman intihara teşebbüs eden ve toplumsal cinsiyet kalıplarına hapsedilen trans bireylere dair sorulara, sorunlara, kaygılara ve şüphelere cevap bulmayı hedefleyen bir kitap. “(…) Ben bu, şu, o değilim. (…) Ben gerçek ve dürüst bir kadınım. Her şeyden önce, ben bir insanım. Tıpkı yeryüzündeki yedi milyar insan gibi.(…)” diyor Jean. İşte, bu yakarıştan yola çıkarak cinsiyet değişikliğinin temsil ettiği karmaşıklığı, ıstırabı, yalnızlığı ve muazzam mücadeleyi anlamak için şeffaf bir kitap. Bouchard’ın hikâye içerisine yedirdiği LGBTİ anahtar sözcüklerini ve temel kavramlarını örneklerle detaylı bir şekilde açıklaması sebebiyle, Atlıkarınca Dönmeyi Bırakınca’nın LGBTİ gerçekliğini yakından keşfetmek isteyen okurlar için ilgi çekici olabileceği ve referans kaynak niteliği taşıyabileceği kanısındayım.
edebiyathaber.net (21 Mart 2022)