Leylâ Erbil, kızı ‘Fatoş’a atfettiği “Kalan” adlı romanında, ‘her şeyden ve hiçbir şeyden kalan’ anılarını kendine has kurgu ve biçemiyle kaleme alır. Bir roman değil, politik bir şiirdir “Kalan”. İstanbul’un çokkültürlü yıllarından, zihninde beliren imgeleri yazıya döken Erbil, kitabın ana karakterine Lahzen adını koysa da bu anılar aslında kendisinin zihnine açılan küçük pencerelerdir.
İki bölümden oluşan kitabın ilk kısmında Erbil, gayrimüslim tebaanın İstanbullulara değen ve dokunan hayatlarını, politik enstantanelerle okuyucuya aktarır. Arka planına “1874’te ohing adlı bir ermeni tarafından italyan mimar pulgher’e yaptırılan … pera’da neo-rönesans üslubunda”ki Avrupa Pasajı ve kumaşçı Lion Mağazası’nı alan bu kısım, geçmiş dönemleri refere eden nokta atışlarıyla ilerler. Bugün tamamen turistik amaçlı hizmet veren pasajın, 1955’te gerçekleşen 6-7 Eylül Olayları’ndan önceki betimlemeleri ne yazık ki Pera’daki sosyal yaşamın süreç boyunca ne derece değişim geçirdiğine şahitlik etmemizi sağlar. Bu olaylar, Leylâ Erbil’in isimlerini kitabında ölümsüzleştirdiği Beyoğlu esnafının İstanbul’dan sürülmesine sebebiyet veren, hazin bir infialdir.
Lahzen; farandola sevdalısı annesi Şehnaz Hanım’la birlikte “fener’dekinden daha yüksek olan yaşamın kokusunu” içlerine çekmeye ve kendi evlerine “benzemeyen şık apartımanları, şatafatlı vitrinleri seyretmeye” çıktıkları ilk gençlik yıllarının Beyoğlu’sundan kesitler sunar. Beyoğlu esnafının ağırlıklı olarak Avrupai giyim-kuşam modasına göre şekillendirdiği vitrinler, orta-alt sınıfı o zamanlar da hayran hayran kendine baktırmaktadır. O dönem öyle bir dönemdir ki, 6-7 Eylül Olayları Pera’daki çokkültürlülüğün izlerini ve zarafetini henüz silmemiştir. Fakat kitabın işaret ettiğine göre Levanten kültürün silinmesine beş kala zamanlardan derlenmiş anılardır bunlar. Erbil’in çoklu anımsamalarıyla izini sürdüğümüz bu Pera ayrıntıları, öyle ansızın ve beklenmedik hızla silinmiş yahut zamana yenik düşmüştür ki şimdilerde farkında olmadan yitip gidenleri aratır insana.
Lahzen ilkin Şehnaz Hanım’la, “saint antoine kilisesi’nin karşısına düşen lyon mağazası’na” girer. Şimdi kilisenin karşısına sıralanmış ATM’ler ve tozlu boş dükkânların yerine, bir zamanlar “tavanlara kadar sıralanmış rengarenk kumaş rafları”yla arz-ı endam eden bu kumaş dükkânı, Şehnaz Hanım’ın, kızlarına bir örnek dikeceği elbiseler için kumaş aldıkları dükkândır.
Ardından sıra, kumaşa uygun parçaları bir bir toplamaya gelir ve “düğmeciler, iplikçiler, karşılıklı ibrişim büken kızlarla dolu” olan Aynalı Pasaj’a girerler. Şimdilerde ‘İbrişim de ne?’ sorusu belirebilir akıllarda. Klasik edebiyatta zenginliğe işaret eden bir ipek örgü iplik olan ibrişim, bugünlerde hazır konfeksiyon ürünlerinde ender karşılaşılacak kalitede dokuma kumaşları yaratmak için kullanılır. “18 numaralı bogos’un dükkânı”dır ilk durak. Fakat önce İplikçi Siranuş Sarıcıyan’la muhabbete girmeleri gerekir. Avrupa Pasajı’ndaki dükkânların sahiplerinden “garbis’in elinden çıkan düğmeler birer mücevherdir.” “kehribar üzerine kökboyasıyla, kemik boyayla çalışırmış garbis usta; ünlüymüş kırlangıç düğmeleri peralılarca…” Ki biri anlatı ânında Lahzen’in kot ceketinin yakasındadır.
Terzilik zanaatının ustalarının toplandığı Avrupa –namıdiğer Aynalı– Pasajı, dönemin kadınlarının rağbet gösterdiği bir manifaturacılar çarşısıdır. Pasajın sakinleri terzilik zanaatında ustalaşmış gayrimüslim esnaftan oluşur 6-7 Eylül Olayları arifesinde. 1 numarada Koço Dimitri’nin dükkânı, 10’da Rafael Lami, 11 numarada Aris Usta, 12’de Sarkis Usta ile oğlu Fransua, 13’te annesinin dayılarına ropdöşambr aldığı Mozi Piante, 16’da pliseci Hristoc vardır. Onlar her kesimden kadının estetik zevkine yön veren isimlerdir. Leyla Erbil, 16 numaralı dükkândaki Hristo’nun “vitrinine marilyn’in ‘yaz bekârı’nda giyeceği pliseli beyaz eteği ne amaçla” koyduğunu bilmese de pasaja giren tüm kadınların Marilyn’den ilhamla neler diktirdikleri, okuyucunun sürükleneceği çağrışımlara gebedir.
Şimdilerde tamamı turistik eşya satan dükkânlardan ibaret pasajın hâlâ kendine has bir albenisi olduğu söylenebilir fakat her dükkânın birbirinin aynı olduğu gerçeği, şimdinin Beyoğlu’sundaki ticari hareketliliğe yön veren ivmeler hakkında düşündürebilir. Ucuz yastık kılıfları, her dükkânda bulunabilecek mozaik camdan avizeler ve otantik hediyelikler, pasajın başından sonuna dek vitrinleri ele geçirmiş halde. Bu pasajdan Lahzen’in aldığı keyfi bugünlerde tadabilmek için ancak turist olmak gerek. “Üst kat nişlerinde[ki] kadın heykelleri” pasaja yeniden iade edilmişse de, kimsenin çevresindeki ucuz hediyelik cümbüşünden başını kaldırıp baktığı yok. “kancıklık tanrıçası benli nahide”, “ahiret tanrıçası çakma züleyha”, “musiki tanrıçası zilli terfiye”, “aşk tanrıçası köpüklü mefkûre… “nişlere dizili yirmi iki tanrıça” da bir daha kimsenin metaforik anlatımına nail olamayacak kadar ıssız, bekliyor. Bir zamanlar ikinci kattaki “bereket tanrıçasıyla bilgi tanrıçası arasındaki odada” ikâmet eden pasaj bekçisi Kör Şerif’in istirahatgahını atölyeye dönüştüren, Erbil’in “Kalan”da da değindiği, sanatçı Komet’in yeri ise, artık en üst katta faaliyet gösteren Bağlam Yayıncılık’a ait. Leylâ Erbil de üst kata çıkıp seyretmiş midir son kez Aynalı’nın o günlerdeki halini? 6-7 Eylül’deki yağmayı canlandırmış mıdır tekrar tekrar gözünde? Öyle olmalı ki pasajın bugünkü akıbetini hazırlayan hazin olayları şu satırlarla özetlemekte:
“… altını üstüne getirdiler aynalı pasaj’ın. sokaklara daldılar,,, ipekli, yünlü, fransız keteni, gabardin serj ve şayaki istiklal caddesi’nde sürüklendiler,,, iç çamaşırları, çamura bulanmış pijamalar, parça parça züccaciye, bakaralar, bakmaya kıyamazsın,,, el yapımı,,, akciğer kanlı, üfürükle şişirilmiş şişeler ve ayakkabılar ve koyu kahverengi billur pırıltılar saçan kastor bir kürke sarılı şalvarlı bir adam koltuğunun altına sıkıştırdığı yeşil plastik kovalarla kaçmakta,,, pastaları lebon’un,,, ve eş dosttan olmayanların tartaklanması dövülmesi istiklal caddesi’nde,,, sünnet edilmiş papazlar ekmek bıçağıyla,,, taaa ki yerlerini yurtlarını yok pahasına satıp bizimkilere, dünyanın orasına burasına dağıtasıya onları neler yapmışız…”
* Tırnak içerisinde belirtilen alıntılarda Leylâ Erbil’in özgün imlâsı korunmuştur.
Mısra Gökyıldız – edebiyathaber.net (9 Nisan 2015)