1. Hiç unutmamalısın ki yazan kişiden yazar kişiye doğru inişli çıkışlı bir yol seni bekliyor. Bu yolu yürüyebilmenin en önemli kuralı “okuryazar” olmaktır. Okumaz yazarlık, yazı karşısında yazan kişiyi bir zavallıya dönüştürür.
2. Yazar ideal okurun kendisidir. Dış dünyaya ve okura karşı birinci dereceden sorumluluğu yoktur yazarın. Kendine; yazının disiplinlerine, iç dinamiklerine karşıdır asıl sorumluluğu. Metni oluştururken en son düşüneceği şeydir okur. Okurun yararına bir metin ancak okur yok sayılarak kurulabilir. Genel anlamda okur ölü bir şeydir. Eleştirel okur ise metnin içindedir, yazarı sürekli sınamakta, denetlemektedir. Unutmayalım ki okur anlaşılabilirliğe kodlanmıştır. Anlaşılabilirlik ise anlam katmanlarının en bilindik ve sıradan halkasını oluşturur.
3. Yazar bir metinde tümüyle ne yazacağını biliyor olsaydı, yaratıcılığını da sınırlamış olurdu. Ancak yaratıcılığından kuşku duyan, böyle bir yol izler. “Hayır, ben biliyorum” diyenler de çıkabilir, çıkmıştır da… Onlara bir çift lafımız var: Edebi metin yazar için, ne yazdığından çok nasıl yazdığıyla ilgili bir alandır. Okura gelince, umudum odur ki, yazarın ne yazdığı kadar, nasıl yazdığıyla da ilgili olsun…
4. Yazar bu dünyanın, gerçek dünyanın öznesidir. Orada olan her harekete kulağı gözü odaklanır. Yaşama arzusu kadar, yaşam alanlarının özgürlüğü için de duyarlıdır. Her an bir tepkileşmeye hazırdır zihni ve gövdesi. Onu –en bireyci yazarda bile– sık sık toplumsal alanlarda görürüz. Bazen bir eylem adamı olarak, bazen düşünsel bir proje içinde.
Yazar metninde her bir sözcük için büyük bir savaşım verirken, bireysel-toplumsal vicdanı da bu sözcüklerin içindedir. Merak etmeyin, yaratıcılığın derinliği, insanın derinlerine bakıp, kendi sağlamasını yapar, yapmalıdır.
5. Her yazar, kendini biçimleyen ideolojisinin sıradan bir üyesi haline gelmeden, yazdıklarını edebi bir dil ve derinlikle oluşturmalıdır. Kolay tüketilebilen, çoklu çağrışımlardan yoksun, kaba ve sadece gerçeğe dayalı bir yaklaşım, yazarın felsefi birikimi hakkında kuşkuya neden olacaktır. Yazı ve felsefe arasındaki bağ, yazarı oluşturan şeylerin ilk sırasına konulabilir.
6. Günümüzün ideolojisi-iktidarı olan hıza karşı yazmak gerekiyor. En önemlisi de hızı yavaşlatarak yazmak neredeyse yazarın biricik toplumsal sorumluğu. Bu nedenle de, hıza karşı “eksilterek, boşluk bırakarak, şifreleyerek, tekrarlardan arınarak, kuşku duyarak, zaman atlamaları yaparak, sloganın hızın kendisi olduğunu düşünerek, tarih bilincine dayanarak, gerçeğin her şey olmadığını bilerek, yorum, aşırı yorum ve aşırıyorumdan uzak durarak ve yüceltmeden” yazmak aynı zamanda hıza karşı da yazmak olarak bilinmeli.
7. Yazar mutlak anlamda anlayış bekleyemez, böyle bir çabayı aklının ucundan bile geçirmez. Yola çıkmıştır ve geri dönülmez bir boşluğu adımlamaya başlamıştır. Yazı adımladığımız ve geri dönemeyeceğimiz bu boşlukta oluşur. Bu boşluk önceden keşfedilmiş, bilinen bir şey değildir ama yine de tüm yazarlar onun varlığından kendilerince bahsederler. Sadece büyük bir tutkuyla o boşluğa doğru yöneltir yazı, yazarı. Bu nedenle tam olarak bir şeye bağlı olarak yazmaktan öte, birçok nedenle, birçok şeyle yazar.
8. Yazar bir dil edinene kadar birçok dille yazar. Bu nedenle yazar dilin çırağıdır ve bu çıraklık süresinin ne zaman biteceğini kestirmek zordur.
9. Unutulmamalı… Yazı içtenlik ve özgünlüktür. Her şeye benzeyen hiçbir şeydir.
10. Son söz ustaya ait olsun… Diyor ki Octavio Paz: “Yazarların yaşamöyküsü yoktur, onların yaşamöyküleri yapıtlarıdır.”
edebiyathaber.net (27 Kasım 2014)