“Ayfer Tunç ile Yeni Roman Yeni Kelimeler” adlı söyleşi, 31 Mart Cumartesi günü Caddebostan Kültür Merkezi’nde gerçekleşti. Handan İnci’nin moderatörlüğünü yaptığı söyleşide yazar, Can Yayınları’ndan çıkan yeni romanı “Âşıklar Delidir ya da Yazı Tura” üzerine düşünceleri eşliğinde ülkemizin ve dünyanın içinde bulunduğu çeşitli sorunlar, durumlar üzerine görüşlerini de paylaştı.
Aşk, sadakat, hastalık, kader, delilik temaları üzerine kurulan kitabı için yazar, aşkın olduğu yerde en çok delilik vardır, düşüncesini dile getiriyor.
Ayfer Tunç konuşmasında, kitabının konusunu ve kahramanlarını günümüz insanının durumuna bağlayarak dünya gündemiyle eşdeğer olarak sunması, eserin güncel temalara dayanması ve toplumsal sorunlara değinmesi gibi konularda okuyucularına ipuçları veriyor.
Yazarın; “Erdemin olmadığı yerde kötülük büyüyor ve sıradanlaşıyor. Öyle bir noktaya geliyoruz ki bir gün kendimize bile inanmayacağız.” görüşüne; “Kimseye inanmamak yalnızlığa götürüyor.” sözleriyle katılan Handan İnci; “Romanda insanın bütün kırılganlıkları anne baba ilişkisi ile başlıyor. Çekirdek ailenin sağlamlığı, bireyin geleceğini etkiliyor.” derken Tunç’un, romanında üzerinde çokça durduğu aile bağlarına değiniyor. Yazar, konuşmalarında ise günümüzde insanın geldiği noktada artık çekirdek aileden başka güvenecek insan bulmasının zorluğu ile insanoğlunun aslında kendi isteğiyle geldiği bu son noktadaki hayal kırıklıkları, güvensizlikleri ele alıyor.
“Bedel ödemeden aşk var mı? Bedelsiz aşk yaşayamaz mıyız?” konusunu sorgulayan Ayfer Tunç’a karşılık Handan İnci, “En büyük sırlar yabancılara verilir. Yazar da kahramanları konusunda bunu yapıyor, kitabın sonunda onların sırlarını okuyucularına veriyor.” diyerek kitabın gidişi hakkında dinleyicileri bilgilendiriyor.
Her iki yazarın da; “Bir eserde olay örgüsünden çok, dil ve atmosfer önemli.”, görüşünde birleştiklerine şahit oluyoruz. Konuşma süresince özellikle iki ünlü edebiyatçının birlikte yürüttükleri yorumlar, söyleşiye farklı bir tat katıyor.
Günümüzde artık aşkın da tanınmayacak bir hale geldiğini belirtirken yazar, aşk ve kaderi sorgulamak için inanç, bilim, aile, aidiyetten kopuş, iyilik, kötülük gibi kavramları öne sürerek, aile, yurt sevgisi, aşk, aidiyet gibi değerlere ihtiyacımız olduğunu belirtirken onlarsız bir hiç olduğumuzu hatırlatıyor.
Kitapta geçen kader ve gen ilişkisine değinen Handan İnci, Emile Zola’nın da çok üzerinde durduğu, Tanpınar’ın ise misal; bir büyükannenin aşkı yaşama biçiminin bir sonraki kuşağa geçebileceği konusu üzerinde durduğunu hatırlatıyor.
Romanda öne çıkan New York ve İstanbul gibi metropol özelliğindeki mekânlar yazar için önem taşıyor. Hem eserlerinde mekân unsuruna önem vermesi hem de özellikle New York’un tutunamayanların, köksüz insanların, kendine kök arayanların kenti olması, romanın kurgusuyla birlikte anlam kazanıyor.
Bu arada Handan İnci’den romanda şarkıya özellikle de şiire göndermelerin yer aldığını da öğreniyoruz.
Söyleşi boyunca yazar, yalnızlığın yarattığı ontolojik mesele üzerinde de duruyor. Anne karnındaki güvenli ortama dikkat çekerek; “Anne ile ciddi bir sorun varsa bu, deva bulmayacak bir yaraya dönüşür.”, görüşünü sunuyor. “Anne rahmi kadar güvenli bir yer yok ve bulamıyoruz. Onun için tüm ilişkilerimiz bu konudan etkileniyor.”, diyen yazar, ilişkilerdeki güven sorununu anne karnında anneyle başlayan ve devam eden ilişkiye yoruyor. Tunç’a göre; “Modern dünya, kendi yarattığı canavarlarla baş edemeyince aileye dönüyor.”.
Aile meselesinin ise Türkiye’de sorunlu olduğunu belirten yazar, bunun nedeni olarak da ne yazık ki bizde demokrat numarası yapılan bir aile yapısı olmasını gösteriyor.
Handan İnci, New York’ta geçen bu romanın Ayfer Tunç edebiyatının anne çocuk ilişkisindeki evrenselliği göstermesi açısından önemli olduğunu vurguluyor.
Ayfer Tunç, tarafsız bir gözle belirttiği düşüncelerinde; “Burada kadınlık meselesi yok, insanlık meselesi var; çünkü erkeklik meselesi var. Misal, katı ve merhametsiz olmalarının beklenmesi gibi; toplumun geleneksel yükü erkeğin üzerinde olduğu için erkeklerin yükü de çok ağır.” şeklinde gerçekçi bir sorgulamada bulunuyor.
“Günümüzde ortalık yemek videolarıyla dolu. Eve kapatılmış kadına kendini var etmesi, kadınca maharetlerini göstermesi için izin verilen tek alan bu; sunum yapmak… Sosyal medyanın rağbet görmesinin nedeni de bu; herkes istediği zaman girip çıkıp kendini gösteriyor.”, sözleriyle Ayfer Tunç, toplum, kadın ve sosyal medya üçlemesinin gerçeğini de gözler önüne seriyor.
Kapağındaki kum saatinden de anlaşıldığı üzere romanda zamanın önemine değinen moderatör Handan İnci kitapta; “Edebiyat, dalganın akışına kapılmak yerine dalgaların harekete geçirdiği kumlarla ilgilenmeli.”, “Aşk, zamanın ritminin bozulmasıdır.”, gibi beğendiği ve ilgi göreceğini düşündüğü cümlelere dikkat çekiyor.
Sosyal medya gibi iletişim şekilleriyle insanlık idealinin çok uzağına düştüğümüzü belirten Tunç; “Zaman çok hızlı akıyor ve başka yere akıyor. Kötülük aldı yürüdü. İnsanlığın ipin ucunu kaçırdığı bir çağdayız. İnsanlık artık bunun altında ezilmeye başlayacak. Bu çark elbette sonsuza dek dönmeyecek. Onun için filmin bundan sonrası heyecanlı olacak.” sözleriyle günümüz dünyasını ve insanını özetlerken hepimizin ortak kaygısını vurguluyor.
Handan İnci’nin “Edebiyat kelimelerle hayata dayanma gücü mü verir?”, sorusunu Ayfer Tunç, “Acıyan bir yer varsa kelimeler veya hikâye oraya dokunuyorsa insanın boşluğunu doldurur. Sürekli eksilmek ve dolmak süreci; yaşamaktır. Yaş ilerledikçe bu azalır. Edebiyatın temel işlevi budur.”, şeklinde cevaplıyor.
“Günümüzde sosyal medya tarafından alabildiğine görsel dünyaya itildiğimiz için felsefeyle, okumayla aramıza mesafe girdi. Okumayla görme aynı şey değil. Bu, bünyemizi dumura uğratıp bizi sığlaştırıyor. İnsanlığın mutsuz olmasının nedeni sığ olmaktır.” sözleriyle Tunç, günümüzün önemli sorunlarından birine parmak basıyor.
“Belli bir eğitimden, zihin terbiyesinden geçtiyseniz sığlık mutsuzluk vericidir. Bizler insanlığa bakıp acıyı giderme yollarıyla mutlu oluyoruz. Zihinsel doyumla, okumanın zevkiyle mutlu oluyoruz.” cümleleriyle yazar; eğitimsizlikten, kötülükten… uzak kalmanın tek yolunun okumaktan geçtiği gerçeğini tekrar tekrar vurguluyor.
Selva Trak Ulupınar – edebiyathaber.net (2 Nisan 2018)