Alsem Roidi, ikinci romanı “Yuva”da, okuru, Aykut karakteri üzerinden gel-gitli bir aklın ve onun oluşturduğu düş mü, gerçek mi tam olarak çözemediğimiz, en iyi ihtimalle, sadece, “Bir dönem orada yaşamış olabilir,” diye tahminde bulunabileceğimiz bir dünyaya sokuyor.
“Ben Aykut. Bu bir roman. Geçmişimi aydınlatmak için yapılan bir teşebbüs. Meselesi basit: Ben kimim? Cevabı da aşikâr: Ben bir roman karakteriyim. Bu da bir kurgu pek tabii. Yazarı da var. Bu cümleleri yazıyor. Adı Alsem. Bu bir numara değil. Sen ve ben eşit durumdayız. Ben kimim; ikimiz de bilmiyoruz. Bu bir arama çalışması. Hasbelkader var olmuş birine, roman içinde bir yaşam sunabilme çalışması. Nehrin ana yataklarını bulup genişlemesini Allah’a bırakma. Yazar da ben de Allah’a inanıyoruz. Bu roman; Allah’ın kayrasıyla, kendine varma gayesiyle çıkılan bir yolculuktan ibaret. Roman bitince bir hayatım olacak. Sen de bunu bir kurgu numarası sanacaksın. Bre cahil, romanın canı yok mudur? Yazar, romanının bok gibi olacağından, sen zamanını boşa geçirmekten, ben ruhumun can bulamamasından korkmaz mıyız? Bu roman benim yuvam Allah’ın izniyle. Vira Bismillah!” Alsem Roidi’nin, “Yegâne”den sonra yine Kamplumbaa Kitap’tan çıkan ikinci romanı “Yuva”, bu “ön bilgilendirme” paragrafıyla açılıyor. Yazarın bunu bir “uyarı” niteliğiyle henüz başta yapması önemli. Zira “Yuva”nın ana karakteri Aykut’un bahsettiği arayış yolunda, başından geçenlerin hangisi gerçek hangisi kurgu, kitap boyunca kafamızı kurcalayan bir soru olarak sayfalar boyunca bizi yalnız bırakmıyor. Bunun bir önemi var mı diye soracak olursanız, orası da ayrı bir muamma…
“Yuva”, Aykut’un acısıyla tatlısıyla, günahıyla sevabıyla geçmişiyle yüzleşmesini anlatan bir roman. Babasından az ama öz dayak yemiş, son raddede o da ona karşılık vermiş, tamamını olmasa da, gönlünde “o kadarlık” bir yeri annesine ayırmış, kafası her daim karışık, iyi dostlarla “haybeciler” arasında kalmış, gönül işlerinden epey kazık yemiş, hem kendi hem de yaşam etrafında turladıkça turlamış bir adam Aykut. Bol bol eksen kayması yaşadığı bu kaygan zeminli turlarda, aklını kafatasında tutabilmek için zihnini uyuşturan türlü kulu ve sulu âlemlere dalmış, yuvasızlığı “yuva” yaparak, oradan oraya savrulmuş. Aklında hep bir çıkış, bir arayışla akreple yelkovanın ayarıyla oynamış, anormalliğin normalinde düşe kalka, tökezleye tökezleye yürümüş de yürümüş. Ve kendince bir nihayete varmış.
Girişteki alıntıda geçen, “Ben kimim; ikimiz de bilmiyoruz. Bu bir arama çalışması. Hasbelkader var olmuş birine, roman içinde bir yaşam sunabilme çalışması,” cümleleri “Yuva”nın amacının özeti aslında. Ancak Alsem Roidi’nin, Aykut’la beraber kurduğu dünya bundan çok daha fazlasını barındırıyor. Roidi’nin bilinçli yapıp yapmadığını bilmediğimiz, “cut up” diyebileceğimiz bir anlatım biçimiyle, konudan konuya atlamaya yakın duran ama esasen flashback’lerden oluşan paragraflarla başı, ortası, sonu nerede başlamış, nerede bitmiş, böyle bir son var mıydı, diye sormak için okura kapılarını sonuna kadar açık tutan, basit, “temiz”, farklı bir deneyim “Yuva”.
edebiyathaber.net (19 Haziran 2023)