Cengiz Aytmatov’un “Dağlar Yıkıldığında / Ebedi Gelin” adlı romanı, Fatma ve Serdar Arıkan çevirisiyle Ketebe Yayınları tarafından yayımlandı.
Tanıtım bülteninden
Tüm eserleri Ketebe Yayınları tarafından yeniden okurla buluşturulan bozkırın bilge kalemi Cengiz Aytmatov’un ölmeden önce yazdığı son romanı “Dağlar Yıkıldığında / Ebedi Gelin” raflardaki yerini aldı. Bir Kırgız efsanesi olan “Ebedi Gelin” ile kapitalizmin kucağına düşen modern insanın yaşadıklarını aynı kurguda buluşturan Aytmatov, son romanında da yine insana, insanın temel değerlerine mercek tutuyor. Masalsı dili ve zengin kurgusuyla edebî bir şölen sunan roman, modernliğin getirdiği yabancılaşmayı anlatıyor.
Hayatı boyunca farklı işlerde çalışan, 2. Dünya Savaşı’nı yaşayan ve edebiyata yöneldikten sonra kendi halkının hikayesini evrensel bir üslupla tüm dünyaya anlatan Cengiz Aytmatov, mitleri ve folklorik unsurları çağının siyasi meseleleriyle sentezledi. Modernlik ve gelenek sorunlarını ele alıp insan-doğa ilişkilerini yoğun bir biçimde işleyen Kırgız edebiyatının usta kalemi Aytmatov’un ölmeden önce yazdığı son romanı “Dağlar Yıkıldığında / Ebedi Gelin” Ketebe Yayınları’ndan çıktı.
Gazeteci Arsen Samançin ile dağ leoparı Jaabars’ın ana kahramanlar olduğu eser, bir Kırgız efsanesi olan Ebedi Gelin’i merkeze alarak hırsların ve tutkuların körleştirdiği insanın doğada, toplumda ve kendi ruhunda açtığı yaralara yakından bakıyor.
Arsen Samançin, opera sanatçısı sevgilisi Aydana’nın Ebedi Gelin’i canladırmasını istiyor. Bir mitolojik karakter olan Ebedi Gelin iftiraya uğrayıp insanların kurbanı olmuş ve sevgilisini kaybetmiştir. Aytmatov’un bu efsaneye romanda yer vermesinin en önemli sebebi yine hırslarına yenilen modern insanların geçmişteki atalarına gönderme yapmaktır. Aydana, sevgilisi Arsen’in isteğini yerine getirmemekle kalmıyor popüler kültüre yönelerek piyasa ekonomisine boyun eğiyor. Amcasının av şirketinde tercümanlığa başlayan Arsen, dağlarla ve leopar Jaabars ile böylece tanışıyor.
Günlük hayatta yaşanan olayların masalsı bir biçimde ele alındığı “Dağlar Yıkıldığında”, insanın kendi benliğini kaybederek yabancılaşmasını sembolik bir şekilde anlatıyor. Hayalleri ve vahşi kapitalizm arasında bir kıskaçta çırpınan Arsen Samançin, avını yakalarken yarınını kaybeden Jaabars, gösteri dünyasının ışıltıları arasında yitip giden Aydana, şefkatiyle sağaltan Eles ve para hırsıyla ihtiraslarının karanlığına esir düşmüş insanların yolu bir mağarada kesişiyor. Aytmatov o mağarada okurlarına yaşadıkları hayat üzerine önemli şeyler söylüyor.
“Herkes için aynı olan ve asla değişmeyen bir gerçek vardır: Hiç kimse kaderinin ne olduğunu, doğumundan itibaren kaderinde ne yazıldığını önceden bilemez; kimin nasıl bir kadere mahkum olduğunu sadece hayatın kendisi gösterecektir, aksi hâlde biz ona zaten kader diyemeyiz… Bu yüzden dünyanın yaratılmasından, hatta Adem ve Havva’nın cennetten kovulmasından (işte bu da onların kaderiydi) önce de bu böyleydi ve o zamandan beri kaderin gizemi, yüzyıllardan yüzyıllara, günlerden günlere; her saat ve her dakika herkes ve her birimiz için ebedi bir sır olarak kalacaktır…” diyen Aytmatov roman boyunca aslında kaderimiz kadar seçimlerimizin de bizi götürdüğü dolambaçlı sokakları, kazanıyor zannederken kaybettiklerimizi ve hayata dair damıtılmış bilgece görüşleri modern bir masalın içine sığdırıyor.
edebiyathaber.net (16 Kasım 2022)