Ateş Nesin’in 2006 yılında Babam Aziz Nesin ismiyle kaleme aldığı kitap, yayınlanır yayınlanmaz büyük ses getirir. Nesin Yayınları tarafından basılan kitapta edebiyatımıza dair tartışılacak çok sayıda malzeme olmasına rağmen medya kitabın magazinsel yönüne daha fazla ağırlık verir. 160 sayfalık eser içerisinde yalnızca bir paragrafta anlatılan, Aziz Nesin’in eşinden yani Ateş Nesin’in annesinden boşanmasına sebep olan olay, diğer bütün yazılanlar bir tarafa bırakılarak gazete manşetlerine yansır. Kitabın yazarı da genişletilmiş ikinci basımda doğal olarak en fazla rahatsızlık duyduğu durumun bu olduğunu belirtir.
Yazarın rahatsızlık duyduğu bir başka gelişme, kitabın Aziz Nesin’e yönelik adeta bir hakaret gibi algılanıp piyasadan toplatılmasının veya boykot edilmesinin istenmesidir. Yine ikinci basımda iddia edilene göre, Nesin Yayınevi de bu baskıların karşısında duramamış ve kitap dağıtıcı şirketten çekilmiştir. İkinci basımın Nesin Yayınları yerine Akdeniz Haber Ajansı Yayınları tarafından yapılmasının sebebi de yazarla yayınevi arasında çıkan bu anlaşmazlıktır.
“…Bu memleketi yıllardan beri, ben kendimi bildim bileli kurtarmaya çalışan ve her geçen gün daha da beter, içinden çıkılmaz duruma getiren zavallılar topluluğu sülalesi, kraldan fazla kralcı geçinerek, kendi çıkarları uğruna sözüm ona Aziz Nesin’i, yani babamı bana karşı savunup, beni de idamlık suçlu ilan ederek o ilahi görevlerini yaptıklarını sandılar…” (s.214)
Oysa kitapta yazılanlara bakıldığında Aziz Nesin’e hakaretten ziyade tipik baba-oğul anlaşmazlığının zaman zaman su yüzüne çıktığı ve bunun da bütün aile içi ilişkilerde son derece olağan olduğu görülebilir. Bu anlaşmazlıkların yer yer sinirle ve öfkeyle hareket edilerek şiddetlenmesi ve bu durumu çocukluk ve gençlik döneminde yaşayan kitabın yazarının ömrü boyunca bundan etkilenmiş olması da gayet doğaldır.
Ateş Nesin’in kitabında sık sık anı yazma işinin namuslu ve dürüst bir biçimde, gerçekleri değiştirmeden veya gizlemeden cesurca yazılması gerektiğine dair yaptığı vurguların sebebi bu olmalıdır. Gerek Aziz Nesin’in sağlığında gerekse ölümünün ardından kendisiyle yaşadıkları anılar üzerine kitaplar yazan çok sayıda yazar vardır. Ateş Nesin’in ailenin bir üyesi olarak yazdığı anıların diğerlerinden farklı olması, yani Aziz Nesin’i oğlunun gözünden hem artılarıyla hem de eksileriyle yansıtması zaten beklenen bir durumdur. Ayrıca babayla oğlu arasındaki uzun yıllara yayılan gergin ilişki Aziz Nesin’in son yıllarında düzelme göstermiş, ikili birbirlerini daha iyi anlamaya ve daha sağlıklı iletişim kurmaya başlamışlardır.
Örnek vermek gerekirse, Aziz Nesin’in erkeklerin nasıl giyinmesi gerektiğine dair düşünceleri, kendisini anlatan diğer yazarlarda rastlanması pek de mümkün olmayan satırlar arasındadır. Erkeklerin giyim tarzının belli kalıplar içerisinde kalmasını isteyen ve bunun dışına çıkanlara pek de iyi gözle bakmayan Aziz Nesin’in, Türkiye’nin en ilerici ve açık görüşlü aydınlarından biri olmasına rağmen bu konuda ne kadar tutucu olduğunu öğrenmek şaşırtıcıdır. Ateş Nesin ise babasının bu tavrını askeri eğitimden gelmesine bağlar.
“Babam disiplinli askeri bir eğitimden geçtiği için olsa gerek, erkeklerin siyah, kahverengi, gri ve lacivert dışındaki renklerde giysilerle, ekoseli çoraplar giymesine çok kızar, öyle giyinmiş birisini gördüğü zaman da, ‘Adam gibi giyinsene, sen kadın mısın’ diye çıkışırdı.” (s.159)
Ateş Nesin, babasının işi ve çevresi dolayısıyla birçok yazarla tanışma, vakit geçirme ve arkadaşlık kurma şansı bulur. Bu sebeple kitapta çeşitli yazarlarla ilgili kısa veya uzun çok sayıda anı yer alır. Anlattığı isimlerin tamamına yakınını sevgiyle anan yazar, yalnızca iki kişiye eleştirel biçimde yaklaşır.
Bunlardan ilki, Aziz Nesin’in ömrü boyunca yakın dostluk kurduğu, kendisi hakkında kitaplar yazan ve hastalandığında ilk aradığı ve yardıma çağırdığı yazarlardan biri olan Demirtaş Ceyhun’dur. Seksenli yılların başında yapılan bir sohbette Ceyhun’un, Aziz Nesin’in Türkiye Yazarlar Sendikası başkanlığından çekilmesi gerektiğine dair sözlerini duyan Ateş Nesin, bu konuda Ceyhun’la polemiğe girer ve bu sözleri babasının yüzüne karşı da söylemesini ister.
Yazarın şahit olduğu bir başka olumsuz olay ise Melih Cevdet Anday ile Şadi Alkılıç’ın, Aziz Nesin’in evinde yaşadıkları fiziksel boyutlara varan kavgadır.
“Gelenler arasında bulunan şair Melih Cevdet Anday ile babamın askeri okuldan sınıf arkadaşı Şadi Alkılıç politik bir tartışma sonucu sille tokat birbirlerine girdiler bir anda. Diğer misafirler kavgaya son vermek için bu iki iri cüsseli adamı ayırmakta baya bir zorlandılar. Yaşadığı olayın şokuyla panikleyen babam gözlerini açmış, ‘Hay Allah, şu iki koca adamın haline bakın, hiç yakışıyor mu? Birisi okul, diğeri de sokak kabadayısı’ diye söylenerek ortalarda dolaşıp duruyordu.” (s.102-103)
Aslında Anday hakkında yazılanları az çok takip edebilen okuyucular için bu olay pek de şaşırtıcı değildir. Meral Tolluoğlu seksenli yıllarda yayınlanan Babam Nurullah Ataç isimli kitabında Anday’ın kendisinden oldukça büyük yaştaki babasını nasıl dövdüğünü açıkça anlatmış, şairin zaman zaman kaba kuvvete başvurabilen biri olduğunu ortaya koymuştur. Bu durum, bazı aydınlarımızın bile tartışma kültüründen ne kadar yoksun olduklarını göstermesi bakımından son derece dikkat çekici bir örnektir.
Babam Aziz Nesin, edebiyatımızda önemli yere sahip yazarlarımızın yaşamlarına farklı yönlerden ışık tutabilen çalışmalara güzel bir örnektir. Bu tür kitapların baskıya maruz bırakılmak yerine teşvik edilmesi, edebiyat tarihimiz üzerine daha geniş ve detaylı bilgiler edinebilmemiz açısından önemli bir gerekliliktir.
edebiyathaber.net (7 Ocak 2025)