Prof. Dr. Kültegin Ögel’in bağımlılık konusunu siyasi, sosyolojik ve tarihsel olarak irdelediği “Bağımlılık Asla Sadece Bağımlılık Değildir” kitabı İletişim Yayınları etiketiyle okurla buluştu. Uzun yıllardır bağımlılık çalışan Ögel, okuru yormayan bir üslupla bağımlılık olgusunun çeşitli boyutlarını ortaya koymakta.
Kültegin Ögel 1964 yılında Ankara’da doğdu. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde, aynı hastanenin AMATEM ve ÇEMATEM kliniklerinde çalıştı. 2010 yılında profesör olan yazar çeşitli kuruluşlarda bağımlılık eksenli pek çok projeye imza atmış. Ögel’in bağımlılık alanında dokuz kitabı, sayısız araştırması var. Aynı zamanda, Sağlık Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Yeşilay gibi kurumlarda danışmanlık yapmış. İletişim Yayınları’ndan çıkan “Bağımlılık Asla Sadece Bağımlılık Değildir” kitabında ise bağımlılık olgusunun siyasi, sosyolojik ve tarihsel boyutlarına odaklanmakta. Ancak yazarın önsözde belirttiği üzere kitabın amacı bağımlılık tarihi yazmaktan ziyade biraz öykü anlatmak. Kısaca belli bir metodolojiyle tarih koymak yerine pek çok kaynaktan doğruladığı bilgileri okur dostu bir üslupla ortaya koymak. Nitekim yakın zamanda Tanıl Bora çoğu bir tezden evirilerek yazılan araştırma-inceleme kitaplarının üslubunun okur dostu olmadığını belirtmişti.
Hakikaten pek çok kitap terim istilası içerisinde boğularak belli bir branşa veya uzmanlık alanına hitap ediyor. Artık bütün tezler YÖK sitesinde yayınlandığı için akademik dilin ağırlığıyla kaleme alınan tez-kitapların ve benzerlerinin ehemmiyeti tartışmalı. Bu minvalde Ögel’in üslubu her kesimden okura uygun. Tabii bu üslubun yılların tecrübesini yansıttığını, yazarın titizlikle pek çok kaynağa başvurduğunu ve kitabın sonunda seçilmiş kaynakçaya yer verdiğini belirtelim. Kitapta altı başlık mevcut, bunlar: “Bağımlılığın İçindeki Siyaset, Tarih İçinden Bağımlılık Sahneleri, Yasaklar ve Bağımlılığın Hafife Alınamaz İlişkisi, Kültürün İçinde Bir Tutam Bağımlılık, İlaç Niyetine Uyuşturucu veya Uyuşturucu Niyetine İlaç” ile “Bağımlılığın Sosyal Arka Planı”. Bu başlıklar altındaki yazılarda geniş bir bilgi yelpazesi sunuluyor. Bağımlılık olgusunun sanattan savaşa kadar hayata dair her durumun içerisinde nasıl yer aldığı örnekler üzerinden açıklanmakta. Kitabın asıl vurucu tarafı da burada saklı: Genellikle bireysel bir zaaf olarak görülen bağımlılığın sadece psikolojik nedenleri olmadığı gösteriliyor.
Bu konuda kitaptan pek çok örnek verilebilir; sigaranın astım ilacı olarak kullanıldığı dönemler, kokainin de sigara misali bir tür dikkat ilacı addedildiği zamanlar, askerlere uyuşturucu verilen savaşlar, moda olarak sosyete eliyle meşhur edilen çeşitli uyuşturucular, geç Osmanlı erken Cumhuriyet döneminin en büyük gelir kaynaklarından biri olan afyon, votkayı yasaklayınca tahtan indirilen Rus çarı, yabancı ülkelerde bağımlılara tesis edilen yanında ambulans bekleyen parklar, uyuşturucu gelirinden vazgeçemeyip başka ülkeleri arka bahçesi olarak kullansa da dönüp dolaşıp kendini vuran emperyalist devletler… Madalyonun bir de öteki ucu var: Tüm bu boyutlarla beraber bağımlılık hem bireysel hem de toplumsal bir sorun. Ancak bu sorun pek çok para kapısı da açmakta. Bu yüzden bağımlılıkla mücadele hassas bir konu fakat bu hassasiyet gösterilmemekte. Yazarın temas ettiği “politik öcüleştirme” bağımlıları caydırmaktan ziyade bağımlılıklarını gizlice yaşamaya sevk ediyor. Bu da onların yardım istemekten kaçınmalarına sebep olmakta. Öte yandan devlet eliyle yapılan araştırmaların gerçeği ne kadar gösterdiği tartışmalı. Bu noktada yazarın verdiği istatistiki bilgiyi anlamayıp fazla bulan ve kendi istatistikini paylaşarak aslında daha fazla bağımlı olduğunu gösteren devlet memurunun hikâyesi ağlanacak hale güldüren türden bir anekdot.
İşin özüne kabaca inersek, bağımlıların çoğu haz ilkesiyle hareket eder çünkü beyinde tespit edilen haz bölgesi dopamin salgılanmasına, bu da kişinin rahatlamasına sebep olur. Bağımlının bu hazdan kurtulması sanıldığı kadar kolay değildir çünkü çoğu bağımlı, genellikle bağımlı olduğunu kabul etmez, üstelik çevresel faktörler yüzünden kurtulması güçleşir. Yasaklar bağımlılığı engellemez, aksine çoğaltır ve tehlike yaratır. Devletler yasakçı baba rolüne bürünürken bağımlılık sayesinde kazandığı paradan vazgeçemez, örtük bir şekilde bu tatlı parayı artırmanın yollarını arar. İçki veya sigara içilmesin diye konulan vergiler kaçak içkiyi, kaçak tütünü teşvik eder. Merdiven altı içkiden kaç kişinin öldüğünü, kaç kişinin de kör olduğunu hatırlamakta fayda var. Bugün, evde içki yapımı ve sarma tütün oldukça revaçta fakat onlar da giderek pahalı hale geliyor. İnsanlar onları da alamayacak hale gelince bir dönem gazetelerin attığı kalın başlıkların altında anlatılan merdiven altı trajedilerine geri döneceğiz. Bir yandan da alkolle mücadelede yetkin olmayan kişiler her yanı sarmış durumda. Ögel, bağımlılık alanında çalışanların tipolojisini kitabın sonunda çok güzel özetlemiş. Son olarak, kitabı daha iyi açıklamak için önsözden alıntı yapmakta fayda var:
“Bağımlılık insanidir. Bağımlılık siyasidir. Bağımlılık bir kültürdür veya kültürden oluşur. İçinden ekonomi geçer. Geleneklerle yoğrulur. Tarihtir. Bağımlılığı beynin içinde görebilirsiniz. Bağımlılığın arkası psikolojidir. Bağımlılık itişme ve kakışmaların ortasındadır. Bağımlılık bireydir, ailedir, toplumdur, çevredir. Deneyimdir, sanattır, inançtır, ideolojidir.”
Kısaca yazar, bu sorunu tüm boyutlarıyla ele alarak belki net bir çözüm yolu göstermiyor fakat mevcut uygulamaların yetersizliğini gözler önüne sererek, bağımlılığın tek boyutlu olmadığını vurgulayarak alternatif çözüm yolunun önemine işaret ediyor.
Metin Yetkin – edebiyathaber.net (4 Ocak 2021)