Bahar Gerçek Doğru: “Yazmaya dair en büyük ilhamı hayatla ve kendimizle kurduğumuz ilişkiden alıyoruz”

Haziran 6, 2024

Bahar Gerçek Doğru: “Yazmaya dair en büyük ilhamı hayatla ve kendimizle kurduğumuz ilişkiden alıyoruz”

Söyleşi: Serkan Parlak

Bahar Gerçek Doğru ile Tara Kitap etiketiyle okurla buluşan ilk öykü kitabı “Gündedün” hakkında konuştuk.

Bahar Hanım, ilk öykü kitabınız “Gündedün” geçtiğimiz günlerde Tara Kitap etiketiyle okurla buluştu. Kurmaca türlerle olan ilişkiniz, yazma serüveniniz ve öykü kitabınızın ortaya çıkış sürecini sizden dinleyelim.

Yazmak benim için hayatı en kısa yoldan olanca derinliğiyle kavramanın yolu. Çevirmenliğimin yanına farklı kurumsal deneyimler eklemiş olsam da dile odaklı uğraşılarım ve yazmak hepsinin önünde geliyor. İnsan edebi bir eserle kendini dışa vurmaya hazır olduğu zaman üretilen içerik doğal bir şekilde en uygun kurmaca türünü işaret ediyor aslında. Şiirle yola çıktım, ödüle değer görülen iki öyküm seçkilerde yer aldı, denemelerim yayınlandı.  Fantastik bir kurgu roman olan ilk kitabım Zamansız’da, kendi aile tarihlerinde seyahat eden üç kadının asırları aşan ortak hikayesini yazdım. Kendimi en çok öykü türüne yakın hissediyorum. Zaman içinde anlatmak istediklerim zihnimde kısa öykülere evirilince Gündedün ortaya çıktı. Birbirinden çok farklı hayatları yazarken, öykü biçim ve anlatım dili olarak, geçmiş ve bugün arasındaki öykü kahramanlarıma “sonsuz bir şimdi” alanı açtı.

Her ne kadar okuma ve yazma deneyimleri, işçilik ve gözlem gücü önemli olsa da öykülerinize başlarken ilham kaynaklarınız neler oluyor?

Bence yazmaya dair en büyük ilhamı hayatla ve kendimizle kurduğumuz ilişkiden alıyoruz. Bir çok şekilde farklı kaynaklardan beslenebiliriz. İyi kitaplar, seyahat ve müzik beni motive eder ama bana benzemeyeni anlama dürtüsü bende güçlü bir merak uyandırıyor. Sokaklarda insanları izlemeyi seviyorum. Bir de görüp hissettiğimi yazmazsam kaybolacağına inandığım bir sürü şeyin toplamı olan o yükü azaltmak için yazıyorum.

Öykülerinizin ilk taslaklarını nasıl oluşturuyor ve geliştiriyorsunuz?

Öykülerimin ilk taslaklarını zihnimde yazıyorum. Yürüyüş yaparken yazdıklarım zihnimde berraklaşıyor çoğu zaman. Bazen de küçük notlar aldığım defterlere yazıyorum. Öykünün son hali bilgisayara geçtiğinde ilk halinden oldukça farklı olabiliyor. Zamana ve ruh halime göre değişen tüm bu halleri seviyorum.

Bahar Hanım, sizce romanda, öyküde, şiirde döneme göre bazı konular, izlekler ön plana çıkıyor mu? Son dönemde ilişkiler, kadınlık ve erkeklik durumları, geçmişe özlem ve geçmişteki travmalarla hesaplaşma, aile ve bireysel yabancılaşma mesela. Sizin de bu anlamda zamanın ruhundan etkilendiğinizi söyleyebilir miyiz?

Edebi eserlerde döneme göre belli izlekler ve konular her zaman öne çıkabiliyor. Geçmişte de böyle olmuş. Yazar çevrelendiği mikro ve makro koşullardan azade olamıyor. Zamanın dayattığı sıkışmışlık bir yanıyla daha fazla ütopik veya distopik eserin ortaya çıkmasına, bir yanıyla da daha kolaycı mutluluk reçetesi pompalayan üretimlere yol açıyor sanırım. İnsana dair yazmak için yola çıktığınızda birey olmak, kadın erkek ilişkileri, aile, geçmiş travmaları ve daha bir çok şey doğal bir şekilde önünüze çıkıyor. Hani şöyle bir söz vardır ya, “insanın eksikliği en büyük hazinesidir” diye. Yeter ki birey cesaretle kendine dönüp bakabilsin. Ben yazarken bir adım geriye çekilip kendi içimdeki zamanın sesini dinliyorum daha çok. Sıradan insanlık hallerimizin resmini hümanist bir izlekte, cesur karakterler üzerinden sakince anlatmayı seviyorum.

Uzun zaman çalıştıktan sonra nasıl bir hisle son noktayı koydunuz öykülerinize? Yazarken yeni şeyler keşfettiniz mi; duygu, düşünce dünyanıza öykülerinizin ne gibi katkıları oldu?

Öykü karakterimle iç içe olduğum uzun zamanın ardından son noktayı koymak hem rahatlattı hem hüzün verdi. Biz belleğe özlem dolu bir yolculuk yaptık ama günü dünden sorarken en çok bugünde umutla var olma direncimizi sınadık.  Çoğu öykünün satır aralarında kendine has şarkıları ve şiirleri vardı. Bazı karakterler mektuplar yoluyla metinler arası bağ kurdu birbiriyle. Aralarında yazıştılar. 1920 ve 1960’ların tarihini ve ruhunu anlamak için özel okumalar yaptım. Bir Japonya seyahati tüm kültürel kodlarıyla ve sakura metaforuyla mektuplara konu oldu. 

Yüz yıllık bir zaman dilimine yayılan bir hayatlar geçidini yazarken aşktan dostluğa, yastan göçe, seçimlerimizden anlam arayışına kadar farklı şeylere kafa yordum.

Nitelikli kurmaca okurları metni okurken aslında sadece anlatıcı ilgilendirir, yazar ilgilendirmez, yazarın yaşam öyküsü özellikle. Değerlendirmeler anlatıcı üzerinden yapılır. Kurmaca metinlerde çözülmesi en zor konulardan biri olan anlatıcı meselesi- öykülerinizde üçüncü tekil kişi ve her şeyi bilen, tanrısal konumlu anlatıcı ön planda- hakkında öykülerinizde ne gibi problemlerle uğraştınız?

Gündedün’ü farklı anlatıcıların ağzından yazmak bana bir özgürlük alanı sağladı. Yer yer dönem öyküleri yazarken elimde bir sinema filmi kamerası varmış gibi, bazen yaklaşıp bazen uzaklaşarak, tanrı anlatıcı olmayı tercih ettim. Bazen üçüncü bir göz gibi sade bir aktarıcı oldum. Sıra mektuplara ve anılara geldiği zaman birinci anlatıcının samimiyetine başvurdum.

Hikâyeler iç evrenimizin, kozmik yapımızın yansımaları olarak dünyayı daha katlanılabilir hale getiriyor. Hikâyeler ötekilere yazılıyor, öznel alana hitap ediyor, okurları etkilemeleri gerekiyor. Günlük hayatta katlanamayacağımız gerçekler hikâyede, romanda katlanılır hale geliyor. Odaklandığınız temalardan hareketle özellikle öykü türünü seçmenizin nedeni nedir?

Edebiyatın dünyayı daha katlanılabilir bir hale getirdiği çok doğru. Roman ve öyküyü birbirinden ayırt etmek için ev metaforuna başvurmayı seviyorum. Roman yazara, büyük bir eve açılan odalar gibi geniş bir alan ve rahat rahat okuru orada gezdirme süresi tanıyor. Bu da çok keyifli elbette. Öykü ise o koskoca evin tek bir odasına sığan alanda ve zamanda meselenizi anlatmanızı istiyor sizden. Roman uzun bir yürüyüşe, öykü nefes nefese yüksek bir tepeye tırmanıp bir solukta gördüğünüz manzarayı anlatmaya benziyor. Gerçeklikleri ve anlatım dilleri de aynı değil. Öykü daha fazla hayata öykünüyor ve okurunu kendiyle işbirliği yapmaya davet ediyor. En önemlisi okurdan metinde eksik kalanın, söylenmeyenin, çağrışımların peşinden gitmesini istiyor. Öykünün matematiği şiire daha yakındır. Sonsuz bir zaman içinde şimdiyi anlatırken hayatın izlerini taşıyor.

Bahar Hanım öykü ve roman türünde başucu yazarlarınız kimler, başucu  kitaplarınız hangileri?

Sait Faik, A. Hamdi Tanpınar, Mario Levi, Füruzan, Latife Tekin, Buket Uzuner, Murathan Mungan, Virginia Woolf, Ursula K. Le Guin, Kazuo Ishiguro. Listem uzar gider. Beni etkileyen daha bir çok yazarın yazınsal gücüme ve imgelemime katkısı olmuştur.

Dergiler, dijital mecralar, sosyal medya, filmler… Yazarların, yayıncılığın ve okur kitlesinin geldiği son noktayı da göz önünde bulundurarak hem Dünya geneli hem Türkiye özelinde öykü ve roman  türünün geleceği hakkında ne gibi öngörüleriniz var?

Okurun edebiyat üzerinden yaptığı tercihler mutlaka bize bir şeyler söylüyor ama toplumu içindeki o farklı dinamiklerle tek bir yere oturtmak kolay değil. Hakikat ötesi dönem, hızlı tüketim, komplo teorileri, yapay zeka, sosyal medyanın hayatlarımızı istila etmesi dengeleri değiştiriyor.  Bir kuşak daha fazla romans, aile hikayeleri, anı kitapları ve kişisel gelişime yönelirken korku, bilim kurgu, fantastik roman başka bir kitlenin tercihi oluyor. Kısa öykülerin önümüzdeki yıllarda daha fazla ilgi göreceğini düşünüyorum ve yapay zekanın gerçek edebiyata daha fazla gölge etmemesini umuyorum.

Dünya ve Türkiye özelinde salgın, iklim krizi, savaşlar, göçler ve temel eşitsizlikler üzerinden düşündüğümüzde bu zorlu günleri yazı aracılığıyla daha az hasarla atlatabilmemiz mümkün mü sizce?

İyi edebiyat sorgusuz sualsiz sizi kurduğu köprülerle başka dünyalara taşır. Bu yol bazen derin bir empati ve merak yolculuğu olurken bazen de insanın kendi karanlığına açılan bir pencere olur ama yaşadığımız dönem bazen o kişisel yolculuklarımızı gerilerde bıraktıran sorunlarla beliriyor karşımızda. Öyküler tam da bu meselelere yer açmak ve üzerine biraz ışık tutmak için var. Gündedün’ü yazarken toplumsal eşitsizlik, salgın hastalık, şiddet, göç ve iklim krizine yer verdim.

edebiyathaber.net (6 Haziran 2024)

Yorum yapın