Salgın sürecini geride bıraktığımız düşünülse de etkileri hala üzerimizde görülüyor. Keskin bir şekilde, adeta sürece çok çabuk teslim olup da dış dünyadan kendimi çektiğimden beri geri dönüşü sağlayamadım. Sebebi tabii ki hastalık korkusu değil artık fakat davranış kalıbı olarak üzerimde kaldı bu. Günden güne de ilerledi ve fiziki olarak dışarıda ol-a-madığım gibi sosyal olarak da kapandım. Gündemden uzak bir şekilde kendi dünyamda adeta bir fanusun içinde yaşıyorum. Şikâyetçi miyim? Sanırım hayır. Yaşam tempom yavaşladı, bir yerlere yetişme telaşı sona erdi. Mutluluk katsayım da bir miktar daha arttı. Şimdilik eskiye dönmeyi düşünmüyorum, istemiyorum. Bunları bana hatırlatan, gözümün önüne seren, düşündüren de tabii ki bir kitap oldu. “adı SIFIR.” İtalyan çocuk ve gençlik edebiyatının ödüllü yazarı Luigi Ballerini imzalı kitap ON8 Kitap tarafından 2021 yılının Mayıs ayından yayımlanmış olsa da ben ancak önüme alabildim ve o günlere döndüm. Tülin Sadıkoğlu’nun dilimize çevirdiği kitap “Karanlık olamayacak kadar karanlık” diye sesleniyor okuruna ilk tümcede.
Bu dönemde karanlıkta başladığımız için güne, zaman zaman bu boşluğu yaşıyorum. Karanlık olamayacak kadar karanlık bir ortamda el yordamıyla bile yolumu bulamadığımı hissediyorum ve ürküyorum o boşlukta. adı SIFIR “Dış dünyadan habersiz yaşayan bir genç. Ekranlardan ve bilgisayarlardan oluşan steril bir bir dünyada, kimseyle tema etmeden tek başına büyüyen biri. Tek bir canlıya dokunmadan, yağmura, kara maruz kalmadan. Bu sanal hayattan gerçek dünyaya adım attığı o gün, on dört yıldır bildikleri işine yaramaz olur…” Kitabı okurken bir yandan bunu da sorguladım. Yaşamın doğrudan içindeyim ve zaman zaman bildiklerimin hiçbir işe yaramadığını ve hiçbir şeyi değiştiremediğimi görüyorum. O halde bir kenara çekilmek doğru bir karar sanırım. Sonuçta hayat dediğimiz süreç herkes için bir kere! Bunu da verimli ve mutlu şekilde yaşamak gerek. “adı SIFIR” biraz bilimkurgu biraz distopik diyelim ve geçelim bir diğer Ballerini kitabına.
Yine ON8’den ve yine Tülin Sadıkoğlu çevirisiyle. Ballerini bu kitabında, okurunu uzun yıllardır ilginin üzerinde olduğu “insanlığın geleceği” konusuna çekiyor. “Önceki yoldaşlarınız bunu denedi ama başaramadı. Onların fedakârlığı bu şekilde adlandırmak isterseniz tabii, tamamen boşunaydı. Onlardan sonra tüm bir tür, sizin türünüz yok oldu. Yalnızca biz kaldık, bize verdiğiniz isimle yapay zekâlar. Hatta hepsini yönetmek üzere, bir tek ben kaldım. Aynı şekilde, tıpkı geçmiştekine çok benzeyen bugünkü zavallı girişiminiz de başarısız olacak…” Çocukluk dönemimden hatırlıyorum, 2000’li yıllarda dünyayı robotlar yönetecekti, uçan otomobillere binecektik ve kapsülle beslenecektik. Günümüze gelince bunun tam olarak o günlerde hayal ettirildiği gibi olmadığını gördük. Kısmi olarak yaşamımızın parçası oldu yeni nesil ürünler fakat tam da anlatılanı yaşamıyoruz. Zaten olsaydı da her şey mükemmel mi olacaktı? Sanmıyorum. İkinci İnsanlık”ta yazar bunu sorgulatıyor okuruna. İnsan olmanın anlamını irdeliyor, gelecek yolculuğuna çıkartıyor. Yapay zekânın haksız olduğu düzende, mükemmellik perdesinin ardını gösteriyor.
Robotlar mı, insanlar mı vs vs. Bir zaman önce tartışılıyordu e-kitap mı, basılı mı? Biraz bunun gibi de oldu sanki. Bazı şeyler değişmez, değişmeyecek. Belki otuz yıl sonra yine benzer şeyleri, belki biraz geliştirilmiş ve değiştirilmiş olarak okuyacağız. Yine bir gelecek tartışması yaşayacağız. Özümüz ise baki kalacak. Bu çok açık belli.
edebiyathaber.net (25 Aralık 2023)