Yaşamda yanıt vermekte zorlandığımız sorular vardır. Bana biraz kendinden bahset, gibi. Kendini nasıl tanımlarsın, gibi. Hele bir de bunu soran kalp atışını hızlandıran kişiyse, lâl olur kalır insan. Kendimizi anlatalım anlatmasına da hangisini anlatalım?
Anne-babasının çocuğu olanı mı, karısına/kocasına eş olanı mı, çocuklarına anne/baba olanı mı, arkadaşına yoldaş, işinde emekçi olanı mı? Hangisini? Yaşam ve toplumsal normlar öyle çok öyle farklı roller ve benlikler yüklüyor ki, kişi zaman zaman kim olduğunu unutabiliyor, rolleri karıştırabiliyor. Yaşamın hassas noktası da burası kanımca. Dengeyi yitirmeden, kim olduğunu unutmadan bu yolda yürüyebilmek. Ya da şöyle diyebilirim, “Antonio Gibi Biri” olmaktır önemli olan.
Antonio kim mi? Antonio göründüğünden çok daha fazlasıdır. Karşıdan bakınca küçük bir çocuk olarak görülebilir. Fakat yazının girişinde sözünü ettiğim gibi annesi ve babası için bir oğuldur, onları mutlu etmek için aralarına kıvrılıp yatar. Babaannesinin torunu, teyzesinin kuzusudur. Sahada forvet, okulda öğrenci… Böyle böyle uzayıp gidiyor işte.
Can Çocuk tarafından yayımlanan Susanna Mattiangeli’nin yazdığı, Mariachiara Di Giorgio’nun resimlediği “Antonio Gibi Biri” çocukları bu konuda uyandırıyor. Yaşamı olduğu gibi kabul edip rollerimizi de gerektiği yerde gerektiği gibi oynayıp giderken, çocukların dikkatini çekecek bir kitap. Düşündürecek, evet ya gerçekten de böyle dedirtecek. Antonio Gibi Biri’yi Nükhet Amanoel dilimize kazandırmış.
*Aslan Yürekli Nazar
Arden Yayınları tarafından yayımlanan kitap çok eski bir halk masalı uyarlaması. Hovhannes Tumanyan yazmış, Emine Bora resimlemiş. Nişan Güreh ve Alis Bedikyan dilimize çevirmiş.
Aslan Yürekli Nazar, adı gibi cesur bir adam değil aslında. Aksine rüzgârın sesinden ürken, yaprağın kıpırtısından korkan bir adam. Gelin görün ki, şans diye bir şey de var işte. Birçokları şans faktörüne inanmasa da (ki ben de inanmam) Nazar’ın olmayan cesaretini destekleyen bir şans faktörüyle karşılaşıyoruz.
“Sabahtan akşama kadar karısının eteğinden ayrılmaz, o nereye giderse peşinde dolaşır dururmuş.” (…) “Be hey akılsız kadın! Bırakmıyorsun ki gidip kervanın yolunu keseyim, ne varsa eve getireyim. Erkek adam değil miyim? Benimle böyle konuşmaya nasıl cesaret edersin? Bu sakalı boşuna mı uzattım ben?” gibi bazı ifadeler rahatsız etse de içinden çıktığı toplumu ve yazıldığı yılı (1908) göz önüne alınca tolere edilebiliyor. Doğu toplumlarının bu gerçekliğini de göz ardı edemeyiz sanırım. Günümüze uyarlayarak cımbızla çekip alsak bu ifadeleri, o zaman da masalın anlam bütünlüğüne zarar verecek. Dolayısıyla çocuklara uygun bir dille anlatılabilir nasıl olması gerektiği. Kaldı ki günümüz çocukları zaten sorgulayacaktır bu söylemleri de.
Kitabın çizimlerini de çok başarılı bulduğumu söylemeliyim. Nazar karakteri daha güzel ete kemiğe büründürülemezdi sanırım. Renklerin bütünlüğü ve sıcak tonlar anlatılan masalı daha da sevimli bir hale getirmiş.
Korkak Nazar, nasıl aslan yürekli oldu, onu da masalı okuyanlar öğrensin diyerek, geçelim diğer kitaba.
*Nil Nehri’nin Külkedisi
Masalların evrensel gücüne vurgu yapan bir kitap Nil Nehri’nin Külkedisi. Beverley Naidoo yazmış, Marjan Vafaeian resimlemiş. Esra Özilhan Çiftçi dilimize çevirmiş. Ve yine Arden etiketiyle… Kırmızı saçlı bir külkedisi ile karşılaşıyoruz bu kitapta. Bilinenin aksine okuru şaşırtan bir durum. Sadece külkedisi mi? Tabi ki değil. Araba olan balkabağı, atlara dönüşen fareler, camdan ayakkabı, üvey anne ve üvey kardeşler de yok masalda. Karakterler baştan yaratılmış, coğrafya bambaşka fakat külkedisinin yaşadıkları çok benzer, neredeyse aynı.
Yunan topraklarında başlayıp Mısır’a uzanan bir hikâye. Dolayısıyla tamamlayıcı karakterler de yaşananlar da ona göre. Aslında bir bakıma “külkedisi burada yaşasaydı nasıl olurdu, neler olurdu” sorusunun yanıtı. Masalı bu biçimde okuyunca ister istemez ben de düşündüm, bizim coğrafyamızın külkedisi nasıl olurdu, neler yaşardı diye. Belki de biri bunu yazmayı deneyebilir, kim bilir. Düşününce de ilginç gelmiyor değil hani. Yerli ve milli külkedisi!
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (27 Temmuz 2020)