Andrés Barba’nın Küçük Eller novellasını okuduktan sonra aklıma Franz Kafka ile özdeşleştirilen o ünlü hikâye geldi. Kafka’nın parkta oyuncak bebeğini kaybettiği için ağlayan küçük bir kızla karşılaşması, kaybolan bebeği bulmayı başaramayınca oyuncağın ağzından teselli için ona mektup yazması ile ilgili olan hikâye. Yas tutan bir ruhu iyileştirmeye yönelik teselli besbelli bu. “Küçük Eller” de oyuncak bir bebek ile başlıyor. Ama kullanılan semboller okuru başka dehlizlere sürükleyen cinsten.
“Kendi karanlığınızı bilmek, diğer insanların karanlığıyla başa çıkabilmenin en iyi yöntemidir” der, Carl Jung. “Küçük Eller”, aynılık/benzerlik/özdeşlik prensibi üzerinden bir grup çocuğun biraz grotesk, yetişkini bile huzursuz edebilecek türde karanlık ile yüzleşmesini dile getiriyor. Anne babasını trajik bir kazada kaybedince yedi yaşında yetimhaneye gitmek durumunda kalan Marina’nın yabancı kalma öyküsü, Barba’nın kaleminde sarsıcı cümlelerle hayat bulmuş. Andrés Barba bunu hep yapıyor. Cömert duyarlılığıyla sert zemine çakılan olayların gölgesinde bile şiirselliğini yitirmiyor. Yine Notos’un yayınladığı “Işıklar Ülkesi” kitabındaki gibi.
“Küçük Eller” üçüncü tekil ve birinci çoğul şahıs anlatıcı arasındaki geçişler ile üç bölüm olarak tasarlanmış. Daha ilk satırlarından itibaren okuru çarpan, rüya ile kabusun birbirine kısa süre sonra karıştığı bir novella. Masumiyetin kırılganlığıyla örülü metin, kimi zaman hipnotik bir dilin hâkimiyetinde karmaşık duyguları sahneleyen, zamanla şiddetin soğuk nefesini okura hissettiren sembollerle dolu. Bazılarından söz edelim.
Oyuncak bebek ve yara izi:. Yara izi, karakteri yönlendiren travmatik olayın dışa dönük simgesi. Bazen bir utanç izi, insan olmanın sessiz çizgisi, stigmatanın ya da sabır ve dayanıklılıkla gelen kuvvetin, olgunluğun ve yaşanmışlığın işareti olabilir bu. Marina’yı aniden kimsesiz bırakan kaza deneyimi omuzunda taşıdığı yara izinde mühürlü.
Marina, psikoloğun ona verdiği oyuncak bebekle oyalanıyor. Masumiyeti simgeleyen oyuncak bebeğin iyileşmedeki ve bireyi konforlu hissettirmenin yanı sıra annelik içgüdüsünü vurgulamadaki önemi yadsınamaz.
A.S. Byatt’ın sonradan filme uyarlanan romanı “Sahipler”, Viktorya döneminde oyuncak bebeklerin yatağında bir asırdır gömülü mektupların keşfi ile başlar. Zira “Dolly, Bir Sırrı Arkadaşından Daha Güvenli Tutar. Dolly’nin Sessiz Sempatisi Sonsuz Sürer”. Küçük Eller, Katherine Mansfield’in “Bebek Evi” öyküsünde dile getirdiği sınıfsal bölünme, önyargı, görünüm, eşitlik gibi temalardan çok farklı bir yere direksiyonu kırıyor. Novellanın konusu bambaşka bir yöne gitse bile İbsen’in “Nora: Bir Bebek Evi” eserindeki repliğini aklımıza getiriyor: “Babamın oyuncak kızıydım, senin de oyuncak karınım”.
Çocukların yası deneyimleme biçimleri bir yetişkinden farklıdır. Kübler-Ross modelindeki “inkâr, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme” evrelerinden aynı düzende geçmeyebilirler.
Koro: Barba söyleşilerinde kolektif bir karakter yaratmaya çalıştığını ve bunu Yunan trajedisindeki koroyu canlandırarak yapabildiğini ifade ediyor. Koro arka planı açıklığa kavuşturmak, uyarmak veya kahramanın ikilemine sempati duymak gibi durumlarda kritik rol oynar. Bir anlamda benzerliğin ve birliğin sembolü. Klasik Yunan dramasındaki koroyu temsil eden yetimhanedeki öteki kızlar kolektif karakteri canlandırıyor.
Açlık: ” Kendine zarar verme” genellikle fiziksel olarak anlaşılır, ancak kişinin kendini zihinsel olarak istismar etmesi ve aç bırakması da “duygusal anlamda kendine zarar verme” tanımına uygundur. Marina acıya ve kayba karşı durmanın bir yolunu bulmuştur: Kendini yemekten mahrum bırakma. Fiziksel yoksunluğun duygusal yoksunlukla adeta yoğrulması.
Azize Anne heykeli: Kitapta siyah renkte tanımlanan, Marina’nın yetimhaneye ilk geldiğinde yanında adeta bir tablo oluşturduğu Azize Anne heykeli sevgiyi ve hayatı temsil eder.
Sembolleri arasında taç, kuş yuvası ve kapı bulunur. Hem Meryem’in annesi, hem de annelerin ve madencilerin koruyucu azizesidir. Genellikle kırmızı ve yeşil giymiş olarak betimlenir.
Oyun: Marina, kızları, gündüz benliklerini gece benliklerinden ayıran (ikilik ve zıtlık) ve okuru da adeta alacakaranlık kuşağına taşıyan bir oyunla tanıştırır. Terapi olarak oyun, aslında eğitimli bir terapist tarafından çocuğun duygularını keşfetmesine, çözülmemiş travma ile başa çıkmasına yardımcı olmak amacıyla kullanılır. Aynı şekilde psikodrama, yaratıcı hayal güçlerini harekete geçirmek için doğal oyun dilinden yararlanmalarına, endişelerini ve sorunlarını dile getirmelerine fırsat verir. Yazar, ikiliklerin o ince çizgisinde lirik cümleler ve bir oyun eşliğinde okuru satır aralarında epeyce düşündürerek gezdirmeyi yeğliyor.
Hayvanat bahçesi: Küçük Eller’de hayvanların dünyasına yapılan doğal ve zaman zaman vahşi göndermeleri kaçırmamız mümkün değil. Marina, içinde olmayı seçmediği bir kafesin parmaklıklarının ardında mı yaşıyor? Kafesteki farklı olan civciv istenmez ve diğerleri tarafından didiklenir.
Kitaba serpilen ayrıntıları keşfetmek okur olarak her birimizin benzersiz serüveni. Andrés Barba, The Paris Review söyleşisinde “Sanki her erkek ve her kadın, kültürün, edebiyatın ya da kendilerinden önce gelen yüz milyonlarca insanın tanıklığının yardımı olmadan, kendi başlarına, tekrar tekrar bu öğrenme sürecinden geçmek zorundaymış gibi” ifadesini kullanmış.
Geçmişte yaşanmış gerçek bir hikâyeye gönderme yapan bu anlatı okurun kendi kendine çözümlemesi ve sindirmesi gereken kitaplardan. Yaralı çocukların aracılığıyla çocukluğun o savunmasız psikolojik arazisinde el yordamıyla dolaşmanın özgün bir örneği belki de.
Kaynaklar:
Andrés Barba. Küçük Eller. İspanyolcadan çeviren İdil Dündar. Notos Kitap. 2021
Jonathan Lee. All Writers Have a Corpse in Their Closet: An Interview with Andrés Barba. The Paris Review. November 3, 2015
Gamze Haklı Geray – edebiyathaber.net (8 Eylül 2021)