Barış Çınarı, özgürlüğü, barışı, yaşama hakkını, doğanın zenginliğini, insan sıcaklığını, bitkilerle, hayvanlarla dost olmayı ele alırken, çocuğu sorgulatan, ona neşeli bakış açısının kapısını aralayan bir kitap. Yayla Boztaş imzalı eser, Baygenç Yayıncılık’ın 2020 Çocuk Öyküleri Yarışmasında birinciliği kazanmış. Umut aşılayan kapak tasarımı ise Gözde Boztaş tarafından yapılmış. Yazarın, Çayım Çiçek Kokuyor (2016) ve Sis Türküleri (2019) isimli yetişkinler için yazdığı iki de öykü kitabı var.
Çocukluğu Karadeniz yaylalarında geçen Boztaş, ilk öyküde, kendi deneyimlerini, biriktirdiklerini metne öyle ustaca aktarıyor ki insanın Meraklı Ateş olup tarladaki salatalığı ısırası geliyor. “Büyüyen salatalık var mı diye bakmak istedim. Çömeldim, çok güzel görünüyorlardı. Büyükannem daha büyümeliler demişti. Ben de koparmadan sadece birkaç tanesinin ucundan ısırdım. Sonra yaptığımın yanlış olduğunu düşünüp pişman oldum… Ben bir canlıyı ısırmıştım.” S-14. Dalındaki salatalığı ısıran Ateş isimli çocuk, şehirde büyümüş ve köy yaşamıyla yeni tanışmıştır. Öyküde yazar, karşılaştırmaya girmeden verir köy şehir yaşamının farkını, “Büyükannem ineği sağarken onu seyrediyor, şaşırıyorum. Biz sütü yalnız kutuda gören çocuklar için bu, çok ilginç.” S-8. “Sabah çok güzel kahvaltılar yapıyoruz… Dedemin yetiştirdiği arıların ballarını yiyoruz, Bu da çok komik geliyor bana. Arı binlerce çiçeği dolaşıyor, bal yapıyor, kendisi değil biz yiyoruz.” S-10.
Kitaba adını veren ikinci öyküde, izlediği savaş filminden etkilenen Ege’nin barış ve savaş kavramları üzerine düşünmesi ve bu kavramlara dair yaptığı araştırmalar anlatılmakta. Çocuk, savaşın getirdiği yıkımları, can ve mal kayıplarını önlemek amacıyla bir şeyler yapmak gerektiğini düşünmektedir. Yazar bu öyküsünde, barış ve savaş kavramları konusunda okurunun farkındalık kazanması için önemli detaylara dikkat çekiyor. “Bilgisayarda savaşmak kelimesini araştırdı. İç savaş, soğuk savaş, sıcak savaş, biyolojik savaş, politik savaş, nükleer… savaş, savaş, savaş… Barış için yalnızca “Savaşmama hali, deniyordu.” S-25. Alıntıladığım birkaç cümlede, insanların savaşa ne kadar kafa yorduklarını ve savaş kavramının her yönüyle hayatımıza nasıl yerleştiğini görmek mümkün. Barış ise tek başına kalmıştır. Yazar bu iki kavramın sözlükteki karşılıklarını da irdeler. Kaynaklarda, savaş kelimesi tanımlanırken barıştan hiç söz edilmemektedir. Buna karşılık barış kelimesinin tanımında referans kelime savaştır.
Bir çekirdeğin toprak altındaki serüveni, köklerinin yani “küçük ayaklarının” çıkması, filizlenmesi, toprağa tutunması… Turunçgiller üzerinden anlatılan öyküde portakal, mandalina kadar tercih edilmeyen turunç üzerinden ilerler öykü. Dolayısıyla “Benim Adım Turunç” aynı zamanda ötekinin de öyküsüdür. “Avucunun içindeki meyvemi burnuna yaklaştırıp uzun uzun kokladı. “Sen ne güzel kokuyorsun portakalcık!” dedi, Öylesine güzel söyledi ki ona kızamadım…” Doğa tutkunu olan yazar, bitkinin güneşle, toprakla, havayla, suyla harman olup büyüyüp serpilmesini, bir çocuğun gelişimini anlatır gibi sevgiyle ele alır.
Kitaptaki diğer öykülerde, ironik dille, anne baskısından bunalmış çocuk, eskiyi aratmayacak sıcaklıktaki bayramların verdiği mutluluklar, bir kedinin gözünden kendi yaşam mücadelesi gibi farklı konular anlatılır.
Barış Çınarı, sekiz yaş ve üstünün rahatlıkla okuyabileceği ve eğlenirken öğrenebileceği yedi öykü içermekte. Yazar, metinlere serpiştirdiği merak ögeleriyle çocukta okuma isteği yaratmakta, gülme duygusunu tetikleyecek olayları ustaca kurgulamakta, güldürürken çocuğu düşündürmekte ve onu hayal kurmaya teşvik etmekte.
Yayla Boztaş’ın, gerek yetişkin gerekse çocuk öykülerinde insanı yakalayan bir anlatım tarzı var. Buna, gözlem yeteneği ve hayal dünyasının zenginliği de eklendiğinde, okurunun ondan yeni eserler beklediğini düşünmek sanırım yanlış olmaz 🙂
edebiyathaber.net (20 Ocak 2021)