En son okuduğunuz kitabın adı nedir? İzlenimlerinizi öğrenebilir miyiz?
En son Jale Sancak‘ın Hep Kitap’tan çıkan “Uyanan Güzel” adlı romanını okudum. Akıcı bir Türkçe ve samimiyetle kaleme alınmış bir zamane masalıydı. Jale ile yazmak konusunda görüşlerimiz uyuşur, ama yazdıklarımız bir o kadar da farklıdır. (Bakınız “Uydurmanın İncelikleri” isimli Hakan Bıçakçı derlemesi.) Ama ben Jale’nin tavizsiz kalemini, insanları şevkatle kucaklayışını, gittikçe bilgeleşen dünyaya bakışını seviyorum. Bu kitapta da menopoz ateşlerinde yanan bir Beyoğlu terzisi ile bacağını Balkan cehenneminde bırakıp gelmiş bir Rumen sokak çalgıcısının imkânsız aşkını yazmış. Lisana sığmayan insan ruhundaki o büyük çelişkileri öyle bir anlatmış ki, gerçekten okunmaya değer. Satırlar arasında gezerken arada bana da ateşler bastı. Eteğim olsa sallayacaktım. Bazen de bacaklarımın yerinde olup olmadığını yoklama ihtiyacı hissettim. Bir de terziliğe merakım arttı. Kurgusuyla, fotoğraf karesi yerine koyabilecek gözlemleriyle hakikaten etkileyiciydi “Uyanan Güzel”.
Son okuduğunuz kitapta, en beğendiğiniz cümle ya da alıntı nedir?
Kusura bakmazsanız bunu soruyu atlamak istiyorum. Biliyorum ki bu giderek yayılan bir alışkanlık oldu. Belki biraz da sosyal medya etkisiyle, “paylaşımlık”cümle avına çıkılıyor ha bire. Hani beli başlı bir zararı da yok ama, benim gönlüm kitabın bir cümlesini çekip çıkarmaktan yana değildir. Alıp hepsini okumak lazım, çok güzel bir gece vaad ediyor “Uyanan Güzel”.
Yeni bir kitaba başlamadan önce arkadaşınızdan mı tavsiye alırsınız, kitap eklerinden mi yararlanırsınız yoksa tamamen sezgilerinizle mi hareket edersiniz?
Cevap veriyorum: D şıkkı. Yani hepsi. Meraktan okuduklarım da var, hiç kaçırmadan takip ettiklerim de. Elbette ki tavsiye alıp veriyoruz. Bir de jüri üyeliği yapıyorum. Bütün aday kitapların satır satır okunması esastır bizde. Bu sayede normal şartlarda kapağını kaldırmayacağım çok sayıda kitabı okumak durumunda kalıyorum. İyi de oluyor, harika keşifler yapıyorum.
Keşke bu kitabı ben yazsaydım dediğiniz bir kitap var mı?–
Slaughterhouse-Five.Türçe adıyla Mezbaha 5. Kurt Vonnegut‘un savaş karşıtı şahane destanı. Bazı şeyleri yaşamadan yazamazsınız. Bu açıdan bazen “keşke” yerine “iyi ki” diyorum, iyi ki bunları yaşamadım. (Yaşasam dahi bu kadar iyi yazamazdım muhtemelen.) Ama yine iyi ki yazılmış. Bence her okuma listesine girmesi gereken faydalı bir eserdir Mezbaha 5.
Yazdıklarınızı ilk olarak ne zaman gün ışığına çıkardınız ve ilk kimlere okuttunuz?
Lise çağlarından beri kahrımı çeken yakın arkadaşlarım var. Hatta biri şimdi, tesadüfe bakın, yan komşum. Son 18 yıldır da değerli eşimle paylaşıyorum. Yazmanın tek bir kuralı var: yazana kadar beğeneceksin, yazdıktan sonra kopacaksın. Araya mesafeyi koymazsan yazdığının virgülüne kıyamazsın çünkü.
Belirli yazma alışkanlıklarınız var mı? Gürültülü bir yerde mi yoksa sessiz bir ortamda mı yazmaktan hoşlanırsınız?
Değişiyor. Gün içinde notlar alıyorum. Eskiden defter taşırdım, son beş yıldır telefondan yararlanıyorum. Sonra kendime e-postalar atıyorum. Hesaplarım arasında gidip geliyor paragraflar. En nihayetinde de masanın başına geçip, salim kafayla, genellikle mutlak sessizlik içinde, bazen de kısık bir müzik eşliğinde, parçaları birleştiriyorum. Bitince de gidip uyuyan güzeli uyandırıyorum, Deniz’i yani.
Hayatımda hiç kafeye, çayıra gidip yazmadım. Dikkatimin dağılmasını istemem. Hele başkalarının beni öyle duman çıkarırken görmesinden hiç hazzetmem.Yazmak, zaten, içbükey bir eylemdir. İnsan kendi içine doğru yuvarlanır. İşin bütün güzelliği de burada değil midir?
edebiyathaber.net (6 Nisan 2018)