“Başımızda Kuşlar” | Mehmet Özçataloğlu

Ocak 18, 2016

“Başımızda Kuşlar” | Mehmet Özçataloğlu

mehmet fotoErken yatmayı olmasa da erken kalkmayı seven bir insanım. Bu her zaman böyle olmuştur. Çocuklukta da gençlikte de şimdi de… Öğrenciyken de, çalışıyorken de… Bu yüzden sınıftaki kürsünün ne önüne ne de arkasına uykudan dolayı hiç geç kalmamışımdır. Erken kalkarım çünkü “erken kalkanın yol alacağına inanırım.” Hemen hepsinin olmasa da büyük bir çoğunluğunun gerçekliği vardır benim için atasözlerimizin. Durduk yere, boşu boşuna söylenmemiştir o sözler değil mi?

Erken kalkmanın hafta içi-hafta sonu tarifesi de yoktur benim için. Hatta hafta sonları daha başka bir keyiftir. Çünkü daha fazla okumaya olanak yaratır. Olanak demişken, geçtiğimiz Pazar sabahı da kuşları izleme (okuma) şansına eriştim. Öyle güzel bir kitaptı ki sanki izledim. O yüzden okuma yerine izleme sözcüğünü tercih ettim.

Kitabı okuduktan sonra yazarın künyesinde “ilk kitap” olduğunu görünce şaşırdım ve bir o kadar da mutlu oldum. Çünkü bu kitap bir “ilk kitap” olamayacak kadar güzeldi. Final Kültür Sanat Yayınları tarafından yayımlanan, Sandra Gobet’in yazdığı ve resimlediği, Genç Osman Yavaş’ın dilimize kazandırdığı “Başımızda Kuşlar”dan söz ediyorum. Gecenin sabaha devrilen sessizliğinde ve karanlığında pırıl pırıl, rengârenk bir kitap. Resimler o kadar göz alıcı ki, yazılanları mı okuyayım resimlere mi bakayım kararsız kaldım. Sanki bir galeride resim sergisindeydim. Bunu övgü olsun diye söylemiyorum. Böylesi kitaplarla kolayına karşılaşamıyoruz. Böyle bir hissi Eduardo Galeano’nun “Helena’nın Rüyaları” adlı kitabında yaşamıştım bir de.

Düşsel güzellikteki resimlerle süslenmiş kitapta anlatılanlar da bir düş ülkede geçiyor. Kuşlar, gelip insanların başına yuva yapıyorlar. Bir nevi ‘başlarına talih kuşu’ konuyor insanların. Çünkü kuşlar şükran borçlarını ödemek için insanların hayatlarını kolaylaştırıyorlar, eksikliklerini tamamlıyorlar.

Tembel postacının başına konan güvercin postanın daha kısa sürede dağıtılmasına yardım ediyordu örneğin. Uykucu Simone’nin başındaki horoz sabahları uyanmasına, Carla’nın başındaki baykuş da geceleri görmesine yardım ediyordu. Böylece en koyu karanlıklarda bile korkmuyordu Carla. Konuşkan olmayanların beyninden geçenleri söyleyen papağan da var, saçını taramak istemeyenin saçlarını çekiştirip model veren ağaçkakan da. Hepsi bu kadar da değil. Daha neler neler… Fakat insanoğlunun en belirgin özelliklerindendir doyumsuz olması. Hatırlayın “Altın Yumurtlayan Kaz” masalını.

Hem kuşlar hem insanlar mutlu bir şekilde bir arada yaşayıp gidiyorken günün birinde korku sarar insanları. Ya günün birinde kuşlar uçup giderlerse diye. Ve başlarlar, başlarının üzerindeki kuşları kafeslere kapatmaya. Bir arada yaşamanın büyüsü bozulmuştur, tadı kaçmıştır. Kuşlar hasta, insanlar mutsuz olmuştur. Oysa bir arada yaşamanın temel kuralları vardır. Herkes özgürse, mutluysa yaşanır bir arada. Neyse ki her yerde olduğu gibi bu düşler ülkesinde de bütün bunlara karşı çıkan iyi yürekli insanlar da vardır. Özgürlüğün ve dostluğun kıymetini bilen insanlar. O insanlar başlarındaki talih kuşları için şapka istememiştir. Yürekten inandıkları bir gerçek vardır: “Sevdiğin ve seni seven şeyin seninle kalması için özgür olması gerekir.”

Herkesin ve her şeyin özgürce yaşayabileceği bir dünya düşümüzle…

Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (18 Ocak 2016)

 

Yorum yapın