Çiyil Kurtuluş’un yeni öykü kitabı Aramızda Bir Bahçe Yakınlığı Notos Kitap etiketiyle geçtiğimiz günlerde okurla buluştu. İlk öykü kitabı olan Kasırga ve Yabanmersinleri’nde yalın, akıcı, çağrışımlarla örülü bir dille kadın erkek ilişkilerine incelikli bakışlar getirmişti Kurtuluş. Yeni kitabında bu arayışını çeşitlendirerek ve derinleştirerek sürdürüyor. Öykülerin merkezinde yine kadın ve erkek ilişkileri var; anneler, kızlar, babalar, internet aşkları, deniz kenarları…
Basit Bir Hesaplaşma öyküsü kitabın genel havasından ayrı duruyor gibi ve üzerinde daha ayrıntılı durmayı hak ediyor. Öykü mekâna dair kısa, yalın, eksiltili betimleme cümleleriyle açılıyor. Sonbahar, deniz durgun, sahil sessiz, kahvaltı zamanı. Motelle birlikte öykünün iki merkezi kişisi de beliriyor: Avukat ve Albay. Avukat’ın sofrasında yok yoktur, günün unutulmaz eylemini hatırlatacak bir kahvaltı. Duvar dibindeki masadan denize yakın olanı gözetler: Albay ve eşini. Kısa ve net birkaç dokunuşla Albay zihnimizde canlanır. Yürüyüşünün farklılığıyla hemen dikkat çeken motel müdürü, Avukat’ın yanına gelir. Bildik cümleler sonrasında sıra sandalyedeki kitaplara gelir, kanun kitapları değildir bunlar. Avukat Bey edebiyattan konuşmak istemez, arsa davası gibi meselelerin açılıp yığınla soruya muhatap olmak da. Müdür neyse ki konuyu uzatmaz, Albay ve eşinin masasına gider. Üçüncü şahıs anlatıcı aracılığıyla Avukat’ın perspektifinden olup bitene bakarız. Sesler eşliğinde rutini sezeriz. Avukat, defterine yazmaya başlar. Ufuk çizgisinde Albay ve karısı vardır. Albay’ı biraz daha tanırız. Karısı masadan ayrılır. Başlangıçta beliren kediler bu kez kavgaya tutuşur, kül tablası devrilir, Albay’ın sandalyeye asılı bastonu yere düşer. İrkilerek kendimize geliriz, bir şey olacaktır sanki. Avukat kalkar ve Albay’ın masasına gider. “Beni hatırladın mı?” diye sorar.
“Avukatın işkencecisiyle karşılaştığı öykü – “Basit Bir Hesaplaşma”. Hayatını çalan ve ona bunca acıyı çektirmiş kişiyi otelde gördüğünde travmasının su yüzüne çıktığını düşündüğümüz avukat, öykünün sonunda artık elden ayaktan düşmenin eşiğindeki işkenceci komutanın bastonunu yerden alır. Eski zamanın işkencecisi şimdi belki de/aynı zamanda güçten düşmüş, zamanı geçmiş bir yaşlıdır. Her iki bakışla da bakmak mümkün ama bu karşılaşmanın yarattığı öfke patlaması geçtiğinde biz hangisini seçeceğiz? Onu insanlık suçu işlemiş, korkunç bir yaratık olarak mı, yoksa yardıma muhtaç bir yaşlı olarak mı görerek o otelden ayrılacağız? Avukatın işkenceci komutana karşı tavrı, Çiyil Kurtuluş’un her iki öykü kitabında koruduğu üslubun bir özeti olarak da okunabilir. Bu tavrın aldatıcı bir biçimde cesur ve tehlikeli sayılabildiğini düşünebilir insan. Bunca insani duygunun, doğaya dönüklüğün, insandan vazgeçmeyişin anlatısı edebiyat dünyası içinde kendine nasıl bir yer bulacak? Sözcük oyunlarına yer vermeden, doğrudan insanın en tanıdık hallerine odaklanarak yeni bir anlatı kurmak mümkün mü?” (İncelikleri kucaklayarak yeni bir anlatı kurmak, Öznur Yalgın, gazeteduvar)
Kendine has yalın bir anlatımı olan Çiyil Kurtuluş öykü kişilerini ustalıkla işliyor, bir bakış bir duruş bir cümle olup bitene ve kişilere dair incelikli ipuçları olarak görünür oluyor. Davranışlar, jestler, konuşmalar öykü kişilerinin hayatlarında olup bitenler ve olabileceklere dair izler sunuyor. Ayrıntıları çok iyi yakalıyor bildiği hayatlardan, gözlem gücü yüksek bir yazar Kurtuluş. Anlatması gerektiğinde anlatıyor, göstermesi gerektiğinde gösteriyor tabi ki seçtiği uygun anlatıcılar aracılığıyla. Okur duyguyu seziyor, hissediyor. Yalın ve derinlikli anlatım öykülerin en etkili yönünü oluşturuyor. Öykülerin ne bir sözcük fazlası ne de eksiği var. Dil ve anlatımda bir tür kusursuzluk isteği bu.
Serkan Parlak – edebiyathaber.net (12 Mart 2020)