Başkası olma kendin ol | Adalet Çavdar

Ocak 3, 2025

Başkası olma kendin ol | Adalet Çavdar

Çocukluktan bu yana, büyüyünce ne olacaksın, sorusuna cevap vermek benim için hep sıkıntıydı. Okuduğum okullarda bazı çocuklar yıllarca aynı cevabı verip sonrasında da oldular. Ben ise hep genel geçer cevaplar verdim. Sözel derslerle aram iyiydi ama sayısal dersler benim için zulümdü. Okulu ve öğretmenlerimi hiçbir zaman sevmedim. Arkadaş deseniz, pek edinemedim. Düşünün ki, ilk-orta ve lise yıllarımdan adını soyadını hatırladığım tek bir insan var; onunla da izimizi kaybedeli çok uzun zaman oluyor.

Lise son sınıfta sınavlara hazırlanırken psikoloji falan diyordum ama aslında aklımda olmak istediğim tek şey vardı. Söyleyince şaşıracaksınız, hatta belki güleceksiniz ama ben dansöz olmak istiyordum. Dansçı falan değil, düpedüz dansöz! Olamadım elbette. Öyle kocaman hayaller kurabilen bir çocuk olamadım maalesef. Bizim evde durumlar biraz farklıydı.

Yaşar Bayraktar’ın yazdığı, Zahra Marvasti’nin çizdiği ve çok değerli ressamlar Ahmet Güneştekin ile Yunus Koşar’ın eserleriyle zenginleşen Çıkmaz Sokağın Ressamı kitabından bahsedeceğim size. Bu kitap, ne olmak istiyordum, ne oldum sorusunu düşündürdü ister istemez bana.

Yaşar Bayraktar aslında bir öğretmen. Öğrencilerinin eğitimine sanatla destek olmaya çalışan, bir yandan da yazan biri. Çizer Zahra Marvasti ise çocukluğundan beri fırçayla boyayla arası iyi olan, İran, Irak, Bahreyn ve Türkiye’de çocuk kitaplarına hayat veren bir sanatçı.

Romanımız, ailesinin imkanları çok geniş olan, varlıklı bir çocuğun hikayesi. Toprak, hayatta ne isterse en kısa sürede elde etmiş bir çocuk. At mı tamam, uçak mı olur, okul mu hangisi fark etmez… Özel hocalar, terapistler derken aklımızın almayacağı kadar rahat bir hayat sürmüş.

Sonra bir gün resim yapmaya heves etmiş. Hevesle başlayan bu uğraş, onun için bir arzuya dönüşmüş ve “Tamam, ben bunu olacağım,” demiş. Gözünü en yükseğe dikmiş. Dünyanın bir ucunda olan ama adı hep en iyi olarak anılan Paspartu Sanat Akademisi’ne gitmeye karar vermiş.

Ailesi bütün imkanları önüne sermiş. Hocalar tutulmuş, altın fırçalar alınmış, hemen bir resim atölyesi kurulmuş ve Toprak resim yapmayı öğrenmeye başlamış. Ama işin ilginç tarafı burada: Babası durur mu, tanıdığı bütün kodamanları ve parasını kullanarak kızını bu okula sokmak için araya sokmuş. Fakat nafile. Kitap burada çok önemli bir şey söylüyor: Okul, asla imtiyaz sağlamıyor. Ne kadar ayrıcalıklı olursanız olun, herkesin aynı aşamalardan geçmesi gerekiyor.

Ve işte Toprak, tam da bu noktada sınavlara giriyor. Birçok aşaması olan bu sınavlardan başarıyla geçip okulun kapısından içeriye giriyor. Resim öğrenimini artık akademik olarak devam ettirecek. Üstelik okulda da çok başarılı bir öğrenci oluyor. Ancak başarının, yetenek kadar çalışkanlık ve azim gerektirdiğini adım adım öğreniyor.

Okulda yıllar geçiyor; Toprak o kadar başarılı ki, okulun sınavlarında jüri olması teklif ediliyor. Bu, okul tarihinde bir ilk! Ancak jüri olduğu sınavda, karşısına öyle yetenekli bir çocuk çıkıyor ki… İşte o çocuk, Toprak’ın resme ve hayata bakışını tamamen eğip büküyor. Ve iyi ki öyle oluyor. Çünkü o çocuk, okulun dayattığı klasik eğitim biçiminin aksine, nesneleri ve resmi kendi gözleriyle görüyor. Ona ait bir duruşu, bakışı var. Fakat ne yazık ki, okul standarttan yana ve farklılıkları kabul etmiyor.

Bu kitap bize aslında çok temel ama bir o kadar önemli bir mesaj veriyor: Ne olursan ol, kendin ol. Dünyanın bütün imkanlarına, lüksüne ve ayrıcalıklarına sahip olsan bile, gerçekten hak etmediğin müddetçe asla bazı şeylere sahip olamazsın. Ve tam karşında, hiçbir şeyi olmayan ama yeteneği ve tutkusu olan insanlar vardır; onlarla yarışmazsın.

Yarışamazsın demek de doğru değil belki; kitap aslında şöyle diyor: Gerçekten istersen, istediğin her şey olursun. Ama okurken ne yalan söyleyeyim, Toprak’ın sahip olduğu imkanlara biraz gıcık olmadım değil!

Geldik sona. Etrafınızdaki çocuklar hayal kuruyorsa sakın o hayalleri bozmayın. Hatta onlarla birlikte hayallerine dahil olun, o hayali büyütün, abartın, çoğaltın. Kurdukları hayalin varacağı noktayı onlara gösterin, ufuklarını genişletin.

Peki ya hayal kurmayan bir çocuk varsa? Ona dünyanın bambaşka kapıları olduğunu anlatın. Hayatın her zaman alternatiflerle dolu olduğunu gösterin. Çünkü şu hayatta herkesin yazılsa roman olacak bir hikayesi mutlaka var.

İmkansızlık mı? Romanların klişesidir, ama unutmayın, klişeler hayat kurtarır. Çünkü klişelerden kaçabilmek, kendinize yepyeni bir yol çizebilmek için hayal kurmanız şarttır.

edebiyathaber.net (3 Ocak 2025)  

Yorum yapın