Başlangıçta masal vardı | Ertuğrul Güneş

Mayıs 28, 2018

Başlangıçta masal vardı | Ertuğrul Güneş

“Duygular, duygular, duygular,” diyor Tezer Özlü yolculuklarını anlattığı kitabında, “Bırak kentleri, bırak yapıların görkemini, yoksulluğunu, bırak yolları, istasyonları, insanları, yabancıları, sevdiklerini, çocukluğunu, ölen uzaklardaki insanlarını, bırak, bırak, bırak içinde seni kemiren seni bırak. Bak nerelere varıyor gökyüzü. Hangi zamanlara. Hangi sonsuzluğa. Git.” [1] Tezer Özlü “Git.” derken bir başlangıca çağırıyor okuru; değişime ve başkalaşıma çağırıyor. Nitekim Özlü’nün yaşam öyküsüne bakınca da insanları ve kentleri terk edişini ne denli şaşalı başlangıçlara dönüştürebildiğini görmek mümkün. Öte yandan antropoloji, bize bugün adına uygarlık dediğimiz bütün bu müktesebatın, yolculuğa çıkmaya yetecek kadar cesareti ve hem kendisini hem de toplumunu bir değişimin kucağına fırlatabilecek kadar yaşama sevinci olan insanlar tarafından inşa edildiğini söylüyor. Fırtınadan, karanlıktan, ormanın derinliklerindeki yırtıcılarından ya da bir bilinmeyenden korkmayan bir çocuk bulmuştur belki kabilesini helak olmaktan kurtaracak olan temiz su kaynağını.

Yazar Beyza Akyüz de Okuryazar Yayınevi’nden çıkan yeni kitabı Ay Zamanı Masalları‘nda usta bir öykü anlatıcısı ardında bir esrar bırakarak ortadan kaybolunca kendisini bir başlangıçta bulan tuhaf bir kedinin yolculuğunu, arayışını ve değişimini masallarla anlatıyor. Ay hilal iken yola koyulan ‘Sürmeli kedi’ Ay’ın döngüsünü takip ederek on iki Ay evresinde esrara karışan ustasından öğrendiği on iki masalı anlatıyor ve ustasını aramak için çıktığı yolda elbette yeni bir özbenlik inşa ediyor.

Aynı zamanda masal anlatıcılığı da yapan Beyza Akyüz kitabının hemen girişinde “…bir hikâye anlatmak aslında bir sırrı paylaşmaktır.” [2] diyor. Bu sırrı bir deneyimin dilen dile aktarılarak kristalleşmesi olarak okuyabiliriz. Kristalleşen deneyim, zamandan ve mekandan azade olup sözlü tarih uzayında insandan insana, kültürden kültüre aktarılan bir yaşam tüyosu yahut bireyin insanla, toplumla, doğayla ya da bireyin kendi özbenliği ile sürdürdüğü serüvende kullanabileceği bir know-how’a dönüşür. Kabilesi için temiz su kaynağı bulan çocuk su kadar değerli bir şey daha bulmuştu: Deneyimin aktarılabiliyor oluşu. Tüm zamanların en çok satan kitabının “Başlangıçta söz vardı,” diyerek başlaması tevekkeli değildir belki de. Öte yandan her deneyim bir know-how değildir elbette. Bunu denetleyecek mekanizmanın da bizatihi gelişmiş olması gerekir. Örneğin kitaptaki beşinci masal olan Balinanın Kusmuğu masalını anlatırken ‘Sürmeli Kedi’, “Ustam Fas’a seyahate gittiğinde bir arkadaşından dinlemiş, o da Fas’taki bir sabun satıcısından dinlediğini söylemiş, sabuncu da bir balıkçıdan duymuş aslında…” [3] diyerek deneyimin organik gelişen bir kalite kontrolünden geçtiğini söylüyor aynı zamanda.

Masalların zamandan ve mekandan ve hatta doğa kanunlarından azade oluşu kitaptaki kahramanlara da yansımış. Medya diliyle söylemek gerekirse: Yediden yetmişe herkesi bulmak mümkün. Akasya Ağacı masalında yalnız ve hülyalı bir adamın saflığına şaşırırken, Güzellik Masalı‘nda birbirinden zeki üç kardeşin birbirini tamamlama serüvenini okuyoruz. Kara Dut masalında irade sahibi bir dut dile gelip “Giderek daha da kararıyorum,” derken, Çıtkırıldım‘da ise ismiyle müsemma bir bitkinin, bitkilere has denebilecek kaprisleriyle karşılaşıyoruz.

Kitabı resimleyen Neslihan Özceylan da birbirine uzak iki kültürün; Doğu’nun ve Uzak Asya’nın motiflerini bir arada kullanarak masalların eklektik üslubuna katkı sağlamış.

Ay Zamanı Masalları, sembollerden müteşekkil patikalarda yol alan şaşkın insanların, vakur hayvanların ve dertli bitkilerin hikayesi. Aynı zamanda tabiata bir şükran ve saygı duruşu.

Ertuğrul Güneş – edebiyathaber.net (28 Mayıs 2018)

[1] Tezer Özlü. Yaşamın Ucuna Yolculuk. YKY, s. 47

[2] Beyza Akyüz. Ay Zamanı Masalları. Okuryazar Yayınevi, s. 9

[3] Beyza Akyüz. Ay Zamanı Masalları. Okuryazar Yayınevi, s. 47

Yorum yapın