Dumanı henüz tüten Aşkın Istırabı kitabı 2023 Haziran ayında Banliyö Yayınları tarafından basılarak raflarda yerini aldı. Birçok edebiyat dergisinde öyküleri yayınlanan yazarımızın ilk novellasının kapak rengi gibi içeriği de kıpkırmızı.
Evlilik, ilişkiler, sınır ihlallerinin bireylere yansıması üzerine karmaşık ve çözümlenmesi zor bir meseleyi konu ediniyor. Trajikomik bir dille anlatılan olayların aktarılışı ve yoğun diyaloglar, tiyatro metnini çağrıştırıyor. Aynı iş yerinde çalışan iki sevgilinin ikisinin de evli olması, birbirlerinden beklentilerinin farklı olması, geride kalanların hissettikleri ve çemberin dış halkasında kalanlar dinamik bir hikâye oluşturuyor.
Kitap on bir bölümden oluşuyor. Kitaba adını veren “Aşkın Istırabı” adlı ilk bölüm, diyaloglarla başlıyor. Öyküde, sevgili olan ve aynı iş yerinde çalışan Serap ve Önder’in yaşadığı gizli aşkı, Önder’in eşi Hande’nin tesadüfen öğrenmesini konu ediniliyor. İş yerinin önemli bir yemek daveti esnasında, tuvalette kadınların yaptığı dedikoduyu Hande duyunca, yemeği terk eder. Önder’in düşündüğü tek şey kariyeri için bu iş yemeğinin çok önemli olduğudur. Hande’nin yaptığına bir anlam veremese de, onun peşinden koşup taksiye atlar. Birlikte eve giderken, yol boyunca hem tartışırlar, hem de iç sesleri onlara eşlik eder.
“Lan kim söyledi, nerden duydu? Aha sıçtın, bu işi toparlayamazsan halin harap. Serap mı bir şey söyledi yoksa? Kendi boşanıyor ya, yapar mı yapar.” (sf. 10)
“Garson Bey” adlı ikinci bölümde Hande, hayatını sorgulamaya başlıyor. Tanrı anlatıcı ile başlayan bu bölümde yine diyaloglar ve iç sesler anlatımı zenginleştiriyor. Önder binbir yalanlarla, çiçeklerle Hande’ye kendini affettirmeye çalışıyor. Hande pişmanlık ile ne yapacağını bilmezlik arasında arafta, güveni sarsılmış halde, en yakın arkadaşı Kudret’i arayıp dertleşiyor.
“Kaç kadın olursa bu iş biter Handeciğim? Üç, beş, on? Bilmiyoruz zaten bu adamın ne boklar yediğini, belki de bu ilk öğrendiğin ihanetedir.” (sf. 39)
“Hoca Efendi Hazretleri” adlı üçüncü bölümde bir yol arayan Hande’ye Kudret ilk çıkış yolunu gösteriyor. Kudret, Hande’yi alıp bir hocaya götürüyor.
“Hoca Hande’ye, Hande Kudret’e gözlerini dikmişti. Hande utançtan sıkıntıdan ter içinde kaldı. Kudret’i bir kaşık suda boğmak üzereydi. Kudret, Hande’nin hayatını bir bir hocaya anlatırken en son elindeki çantayı açtı. Hande şoka girmiş kaskatı kesilmişti.
“Evet Hoca Efendim buyurun bu da hovardanın fanilası.” (sf. 49)
“Profesör Doktor Serhan Gergin” adlı bölümde Kudret’in çabalarının sonuçsuz kalmasıyla, yeni yol arayışını, Hande’yi estetik cerraha götürüp, botoks yaptırışını konu ediniyor. İç sesler bu bölümde de okura eşlik ediyor. Hande botoks sonucu bir değişim yaşasa da, kocası bunu fark etmez. Önder, sevgilisi Serap tarafından aldatılmış olmayı hazmedememiş halde gecelerine içki masalarında başlayıp salondaki koltukta sonlandırmaya devam ediyor.
“İnsanın dışı değişince, içi de değişir miydi? İlahi Kudret, nasıl da çabalıyor. Sanki yeni giysiler, yeni bir saç, yeni bir yüz, bir ilişkiyi kurtarmak için yeterli mi? Ben yine aynı Hande’yim, Önder de yine aynı Önder. Birlikte yaşlanmaktı önemli olan, dipdiri vücutların pörsümesini sevmek, o koltukta uyuyakaldığında üstüne battaniye örtmekti sevgi… (sf. 62)
“Lingo Lingo Şişeler” adlı bölümde Önder ve Hande evliliklerinde yeni bir sayfa açmış görünseler de, birbirlerine hatta kendi kendilerine bile dürüst olmadıklarını gösteriyor yazarımız.
“Kendisini işlere bir türlü veremiyordu; ikide bir gözü Serap’ın oturduğu masaya kayıyordu.” (sf. 70)
“İkilem” adlı bölümde tanrı anlatıcının gözünden aktarılan olaylar, diyaloglar ve iç seslerle zenginleştirilmiş. Önder yine iki arda bir derede kalıyor. Eşi ağır bassa da gidişatın yönünü Serap’ın sürprizi değiştiriyor. Serap ile Önder’in birbirlerine karınlarının yumuşak yerlerini gösterdikleri bu bölümde, aşkın yerini saplantının ve entrikanın aldığını gösteriyor yazarımız.
“Sahilde gördüğü ilk çay bahçesine yanaştı, boş olan masalardan birine oturdu. İleride servis yapan garsona “Bir çay, bir boyoz,”diye seslendi. Gözlerini ufka dikti, uzun süre kıpırdamadan oturdu. Çayı soğumuştu; boyozundan bir lokma aldı, ağzında büyüdü; büyüdü yutamadı. Masanın üzerinde duran peçeteye tükürdü. Peçeteyi cebine sokuşturup, cebindeki bozuklukları masaya bıraktı, aklına bir şey gelmiş gibi hızlıca kalktı.”(sf. 84)
Yedinci bölüme ismini veren “Can”, kitaba yeni giren karakter. Hikayelerde şehre gelen yabancının tekinsizlik duygusu yarattığı bilinir. Bu bölümde de olaylara dahil olan bu yakışıklı, genç okurda tekinsizlik duygusu yaratıyor. Can, Serap’ın zihin karmaşasına, intikam hırsına tuz biber ekiyor. Serap’ın asıl istediğinin Önder değil, evlilik yoluyla kendini garantiye alma isteği olduğunu anlıyoruz. Serap bunları isterken her türlü yolu mübah görüyor. Yalan yalanı doğuruyor. Ariadne’nin ipi bile artık Serap’ı kurtaramaz.
“Serap ne yapacağını şaşırmış boş boş bakıyordu. Her şeyi itiraf edip kalkıp gitmek istedi ama yapamadı, o anda asla yalnız kalamazdı. Sinirle önündeki içki kadehine sarıldı. (sf. 102)
“Sen Kimsin Can” adlı bölümde Serap’ın direksiyonun yönü Can’a dönüyor. İç seslerin sorgulamaların zenginleştirdiği bölümde betimlemeler dikkat çekiyor.
“Eros seni görse hırsından çatlar vallahi.”(sf. 105)
“Ya Bebek Varsa” adlı, diyalogların yoğun olduğu bu bölümde, ilişkiler sarmalındaki güvensizlik meselesi karaktere de okura da ayna tutuyor. Serap işe yeniden dönüyor. Hamilelik kozunu hesaplaşma olarak kullanmaya devam ediyor.
“Birasının son yudumunu da iştahla içtikten sonra günlerdir uğramadığı Önder’le bir araya geldikleri eve doğru yola koyuldu. Kalan eşyalarını alıp orayı sonsuza dek terk edecekti.” (sf. 117)
“Her Derde Deva Kudret” adlı bölümde Hande’nin arkadaşı Kudret çözümü yine falcılarda arıyor. Tekdüzeliğe giren evliliğin dikenlerini, fallarla, büyülerle temizlemeye çalışıyor Kudret. Diyaloglar ve betimlemeler ön plana çıkıyor.
“Fasülyeden bakladan medet uman saftirik Kudret, buralara kadar düştükten sonra vay bizim halimize, vay ki ne vay! Cahil de değilsin ama, bu ne kafası hiç anlamadım.”(sf. 130)
“Tüm Gerçeklerin Er Ya Da Geç Ortaya Çıkmak Gibi Kötü Bir Huyu Vardır” adlı bölümü açıklayan uzun başlık sona doğru gidişinin habercisi. İç sesle başlayan bölüm güçlü bir sonla bitiyor.
“Amma da yalan söyledim adama. İnandı mı acaba? Taş olsa erir ayol bu kadar ağlamaya zırlamaya. Eh artık ben bütün numaralarımı yaptım. Bu da sert erkek mi çıktı ne?” (sf. 140)
Birbirlerine söylenen güzel sözlerin bittiği, ışığı birbirine sönmüş bedenlerin güçlükle ve bahanelerle devam ettirilmeye çalışıldığı, ilişkilerin fallara kaldığı, iyi dileklerin sandığa kapatıldığı, güveni yitmiş gözlerin birbirini bulmadığı sofraları anlatan bu novella okurunu selamlıyor.
Saf iyilik ya da saf kötülük diye bir şey yoktur. Gridir her şey, hayat gibi.
Kaynak: Aşkın Istırabı, Mahinur Çenetoğlu, Banliyö, 152 s.
edebiyathaber.net (3 Temmuz 2023)